FİKRİYAT

Ahlaka Dair

Ahlaka Dair
Rastlantısal doğa yasaları içerisinde oluşan bilinç düzeyi sonucu ahlâkî bir düzen ve iyi ile kötünün ayırdının yapılması fikri ne kadar rahatsız edici ise, şahsi kanaatimce belirlenmiş evrensel ahlâkî ilkelerin her insan, her toplum ve her çağ için aynı olacağı zannı da bir yerleri eksik bırakılmış felsefî bir düşüncedir. Zira İbn-i Haldun’un adeta bir motto olmuş sözü, ‘Coğrafya kaderdir.’ İfadesi burada gerek ahlaki gelişim gerekse de yaşanılan hayat üzerinde bizleri derin tefekkürlere yöneltiyor. Her insan, kendi coğrafyasında, kendi içinde bulunduğu tarihsel zamanda ve mensup olduğu ailesinin içerisinde doğup büyür. Bunun bir getirisi olarak, onların değer yargılarıyla yetişip, ahlâkî değer ya da değersizlikleri bünyesinde barındırır.

Ahlakın tanımı, pratik yaşamda özgür iradeyle verilen kararların iyi veya kötü oluşuyla birlikte ortaya çıkan konumla ilişkilidir. Buradaki önemli nokta ise, teorik olarak zihinde var olan iyi ve kötü yargılarının, pratik hayatta bir karşılığının olmaması halinde herhangi bir ahlaki tavırdan bahsedip bahsedemeyeceğimizdir. Teorideki iyilik ve kötülüğün ayırdını, ‘etik değer’ olarak niteleyerek, bünyede bir tavır, bir şahsiyet kazanmış eylem düzeyindeki iyi ve kötünün ayırdından öte, iyiye meyil, kötüden kaçış pratiği, ahlakın hayata akseden bir birleşimidir. Bu, edep ve şuurun birleşimi olarak tecessüs eder.

    

Toplumun ve ailenin şekillendirdiği bir insan teki için özgür irade ve hürriyet kavramlarından ne derecede bahsedebileceğimiz ve ahlâkî tavır konusunda kendisinden bekleyebileceğimiz erdemleri ne kadar görebileceğimiz hususu elbette oldukça önemli ve karmaşık bir soru ve sorundur. Eğer insan, yetiştiği ortam tarafından aklını kullanmamaya ve mutlak itaate, diğer bir ifadeyle köleliğe yönelik yetiştirildiyse, orada özgür iradeden bahsetmek mümkün değildir. Özgür irade yoksa, bir insandan kendi eylemlerini, kendi zihinsel süreçlerinden geçirip zamanla hayatın rutini haline getirerek pratik bir ahlâkî şuura erişebilme imkanını bekleyemeyiz. Fakat, insanın toplum içerisinde, oranın kültüründen ayrı yetişmesinin mümkün olmayacağı da sosyolojik bir vakadır. Mesele de burada derinlik ve netlik kazanmaktadır. Evrensel olan ile yerel olan bir kesişim kümesinde bir araya gelir ve bu ahlâkî tavrın beklentisi, tüm insanlığın ortak vicdanından hareketle vuku bulur. Yerellik ve kültürel ahlak, kendi içerisinde tutarlı ve toplumun beklentilerini yansıtan bir ahlâkî tavır olsa da evrensel anlamda yahut başka toplumlar nazarında muteber bir değerler bütünü olmaktan çıkabilir. Fakat ahlakın evrensel ilkeleri, çoğu zaman bütün toplumlarda ortak bulunan birtakım değerleri ihtiva eder ki, genel olarak bütün ütopik ahlâkî fikir ve düşüncelerde bu değerler muhtevidir. Kolektif olarak bütün insanlığın nezdinde pratiğe dökülmesi mümkün olmadığı için ütopya ifadesini kullanmayı uygun gördüm. Çünkü iyiliğe ait erdemler olduğu gibi, ahlâkın tanımlanması için kötülüğe ait kavramlar da olmak mecburiyetindedir. Çünkü her şey zıddıyla kaimdir. İyiler olabileceği gibi kötüler de mutlak suretle olmak zorundadır. Ahlâkî tavır, her zaman ve zeminde, kötülüğün karşısında iyiyi seçmek, bununla kalmayıp, bunu hayat pratiği haline getirmektir.

YAZAR HAKKINDA
Mehmet Emin Mertoğlu
Mehmet Emin Mertoğlu
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN