KÜLTÜR SANAT

Ahmet Muhtar Büyükçınar

Ahmet Muhtar Büyükçınar
Hayatım İbret Aynası

"...Sabahleyin uykudan uyandığımda gönlüm, kaynağını bilmediğim bir neşe ile dolmuş, sevincimden uçacak gibiydim. İnsanı kötülüklerden ve yaramaz davranışlardan uzaklaştıran, ruhları yüceltip Allah'a yaklaştıran, kalplere ferahlık verip gönülleri şad eden namazın hülyasıyla ve sevinçle o gün saatlerin nasıl geçtiğini anlamadım. Öğle ezanı okunurken abdest almak için avluya çıktım; ama yapamadım. "Neden?"derseniz anlatayım. Abdest almak için kolları sıvadım, başımı kaldırınca karşıki odanın penceresinden, bizimle birlikte oturan ev sahibinin kızının bana baktığını gördüm. O anda hem kızdan, hem kızlarına kasıtlı bakıyorum sanır diye anasından öyle utandım ki, ibriği almamla odaya koşmam bir oldu. Küçük yaşımdan beri kızların ve kadınların yüzüne bakmaya utanır hem de günahından korkardım. Bu yüzden evde abdest alamadım, hemen gittim, caminin altmış merdivenle inilen kastelinden abdest alıp eve geldim, namazımı kıldım. O günden sonra gündüzleri abdest almak için camiye gidiyordum. Bu hal bende kötü bir alışkanlık mı yoksa hastalık mı oldu bilemiyorum! Buna ikinci bir hastalık daha eklendi. Camide abdest alıyordum ama "bugüne kadar neredeydin? Neden namaz kılmıyordun?" diyecekler diye cemaatten utanıyordum. Yani evdekilerden utanarak abdesti camide alıyordum, cemaatten utanarak namazı evde kılıyordum. Gerçi o zamanlar ağırbaşlı, terbiyeli gençlerin, kızlardan ve genç kadınlardan utanması yaygın bir adetti. Birçok güzel adetler gibi; ama benimkisi aşırıydı. Bu gelenek de ne yazık ki tarihin sahifelerine gömüldü. Bugünkü evleri göz önüne alarak "Neden abdesti banyoda almıyordun?" demeyin. O zamanlar şehirlerde, fakir ve orta halli ailelerin evlerinde banyo olmazdı. Evler çiçekleriyle ve birkaç ağacıyla küçük bir avlu içinde olurdu... Evlerde abdest yaz aylarında avluda alınır, kış aylarında oda kapısının arkasında "eşiklik"denilen, oda zemininden bir karış kadar alçak ve mermer döşeli bir metre kare kadar yerde alınırdı. Gerekirse eşiklikte yıkanılırdı da. Hatice yengem eşiklikte abdest aldığı halde, ben- nasılsa- abdest almak için camiye gidiyordum. Bereket versin bu hal bir aydan fazla sürmedi..." 

Yazar Ertuğrul Düzdağ'ın hazırladığı, rahmetli Ali Ulvi Kurucu'nun takriz yazdığı, rahmetli Ahmet Muhtar Büyükçınar Hoca'nın Hayatım İbret Aynası adlı kitabının "Gençliğim" bölümünden bir kesit. 

'Muhtar Hoca' 1920 yılında dünyaya gelmiş, hem genel koşulların yetersizliği hem de İslami ilimler öğrenme yoluna engeller konulması bakımından milletimizin en çetrefilli ve buhranlı dönemlerinden birine şahit olmuş. Doğumundan ölümüne kadar 'bir hayat için bu kadarı da fazla!' dedirtecek cinsten anılarını en içten dille kaleme almış, bu kitapta cem etmiş. 

Okurların, yakın tarih hakkında ilk elden birçok farklı bilgi edinmesine, ilmin nasıl kazanıldığı konusunda ciddi manada fikir sahibi olmasına, imkânları için şükretmesine ve hatta hayatını sorgulamasına vesile olacak bu kitapta, değerini yaşanmışlığından alan hatıralar; yeri gelip göz dolduran yeri gelip kahkaha attıran ve yeri gelip dakikalarca düşünmeye sevkeden samimi bir üslupla (Samimiyet olmazsa taşıdığımız her şey yalnızca yük olmaktan ileriye gidemez.) kâğıda dökülmüş. Ortaya gerçek okurlar için muhteşem bir eser çıkmış.

Ön planda, bir talebenin(öğrenci değil) ,bir hocanın (öğretmen değil) nasıl olması gerektiğini müşahede ederken, arka planda ise sağlıklı karı-koca (eş değil) ve maalesef sağlıksız ana-baba (ebeveyn değil) ilişkilerinin en açık örnekleriyle karşılaşacaksınız.

Bilinmeyen yönleriyle Mahir İz, Ahmet Özhan gibi tanıdık isimlere rastlayacaksınız. (Tanımıyorsanız, tanımalısınız.)

Çektiği çileleri iyiye yoruşunu, yalana asla yönelmeyişini, ilme olan iştiyakını, hiç pes etmeyişini görecek ve hayret edeceksiniz. Dilin doğallığı ve olayların olduğu gibiliği ise birçok yerde kendinizi bulmanızı sağlayacak. (Önce onları okumanız gerekse de size kendinizi buldurmayan kitaplardan uzak durunuz!)

Velhasıl, lise yıllarımda tanıyıp tekrar tekrar okuduğum ve bu yazı vesilesiyle bir kere daha gözden geçirme fırsatı bulduğum bu eserin ne kadar içime işlemiş ve bana yön vermiş olduğunu farkettim. İnşallah siz de yine bu yazı vesilesiyle eseri edinir ve okursunuz.

Aslında hiçbir önem arz etmeyen bu satırlar; mekânlar içindekilere, yazılar içeriklerine nisbetle kıymet kazanırlar düşüncesiyle Ahmet Muhtar Büyükçınar Hoca'yı anlattı.

2013'te vefat eden hocamıza Allah rahmet eylesin. 'Talebelerimin ısrarı üzerine yazdım' dediği bu kitabı, yazması için ısrar eden talebelerinden de Allah razı olsun.

 

YAZAR HAKKINDA
Nurullah Yağcı
Nurullah Yağcı
17 Temmuz 1993'te İstanbul'un Fatih ilçesinde, müftü bir baba ile ev hanımı bir annenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Karadeniz'in muhtelif şehirlerinde -sırasıyla Borçka, Hemşin, Ardeşen'de- ilk ve orta öğretimini tamamladı. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Şu an aynı üniversitede Hadis alanında yüksek lisans yapmakta. İnsanları, şiirleri, dergileri ve türküleri seviyor ..
YORUMLAR
Aliye
18-11-2016 - 08:56
okuyacağım inşallah.tavsiye yazınız insanı okuması için teşvik ediyor.
A.A.O.
18-11-2016 - 09:08
sımsıcak bir tanıtım yazısı olmuş.Okudum tekrar okuyasım geldi...
Ahmet Özdemir
02-05-2017 - 23:39
Kitabın baskısı yokmuş, araştırdim ama bulamadim nasil temin edebiliriz ? Yardımcı olabilir misiniz ?
Nurullah Yağcı
20-05-2017 - 01:50
http://www.aktifdagitim.org/hayatim-ibret-aynasi-ahmet-muhtar-buyukcinar-pmu8202 \n\nBu sitede var gözüküyor ..
Hüseyin kasap
17-07-2018 - 05:41
Hocamızın Kabri Nerededir.Ziyaret Etmek istiyoruz.
YORUM YAPIN