KÜLTÜR SANAT

Asıl Mesele

Asıl Mesele
Güneş henüz doğmamış fakat umutla doğmasını bekleyenler için ilk sinyalini veriyordu. Güneşin doğmasını istemeyen insanlar için ise bu sinyaller henüz gün içinde genelde sevdikleri hatta yeni doğmuş bir bebek gibi koruyup kolladıkları telefonlarının alarmı çalmadığı için fark edilemiyordu. O çok önemsedikleri telefonlarından sabah alarmı çaldığında eminim hiç etmedikleri kadar nefret ediyorlardır. Modern dünyada insan ilişkileri de böyle yaşanıyor. Hisler durum ve menfaate göre değişebiliyor.

İşte yatak odalarının ışığı yandı. Yine aynı saatte uyandı, hiç şaşmaz. Şimdi yarım saat içinde şu hapishane kapısı gibi heybetli ve kasvetli apartman kapısından çıkacak. Bu kapıdan ilk girişini hatırlıyorum da ne kadar mutluydu. Gelin arabasının içinden önce dualar ile indi sonra koltuğunun altına bir ekmek sıkıştırdılar, Kuran'ı öptürdüler. Son olarak da bir cam bardak verip yere atmak sureti ile kırmasını söylediler. Eğer bardak kırılırsa nazar çıktı demekmiş. Birkaç tane daha ritüelden sonra, daha sonraları çok az denk geldiğim gülümsemesi ile girmişti eve. 

Zeynep otuzlu yaşların sonlarında, orta boylu, çelimsiz, yüzü sonbahar renginde bir kadın. Sırtında birçok farklı boyutlarda fakat sebebi aynı kamburlar ile hayatının bir bilgisayar oyunu misali verilen görevleri bitirince mutlu sona yani rahata erdireceği günü bekliyor. Bekliyor beklemesine de ömür beklemiyor. Hayaller her gün değişiyor, duruma göre şekilleniyor en sonunda ümidi kesip kendini vahşi modernizmin sularına bırakıyor. Zeynep çalışan bir anne. Dışarıdan bakılınca kadın özgürlüğünün olmazsa olmazı. Ya çocuk özgürlüğü? Güneş doğarken evden çıkıp güneş batarken eve dönebilen bir anne çocuğunun özgürlüğünü, gelişimini, ahlak ve merhametini kısıtlamıyor mu? Bu çağda ve adeta bir değirmen gibi insan öğüten sistemde çalışanın özgür olduğu iddiası ne büyük zırvalıktır. 

Neyse biz dönelim Zeynep'in hayatına. Evlendikten sonra kirada oturdukları için eşi ile konuşup "İkimizde çalışırsak ev taksiti ödeyebiliriz. Benim maaşım krediye gider senin maaşında bize yeter." diye karar aldılar. Evlendikten dört ay sonra Zeynep bir AVM de temizlik işçisi olarak işe başladı. Sabah erkenden kalkıp yirmi dakika yürüdükten sonra metrobüse biniyor ve işyerine gidiyor. Eşi ise sabah Zeynep'ten yarım saat sonra uyanıp, şu an üç buçuk yaşında olan kızlarını henüz uykusundan daha uyanamadan sarıp sarmalayıp bebek arabasına bindiriyor ve 4-5 sokak ötedeki babaannelerine bırakıp oradan işe gidiyor. Bu düzen kızları henüz iki aylık iken başlamış ve bugüne dek devam ediyordu. Zeynep ilk dönemlerde sabahları kalktığında sütünü plastik bir aparat yardımı ile sağıyor ve gün içinde babaannesi yine plastik bir biberonla o sütü içeriyordu. Anne kokusunu almadan, anne tenine temas etmeden büyüdü küçük kız. Sebep? Ev taksitini bitirmek! 

Zeynep'in günleri böyle geçip gidiyor. Ev taksiti bitince evinde kızı ile geçireceği vakitlerin hayaliyle sabah uyanıyor ve yine bu hayal ona iş yerindeki olaylara sabrettiriyor. Bunca hengame bunca çaba bunca koşturmaca barınak ihtiyacını karşılamak için sistemin en büyük dişlisi bankalara geleceğini ve hayallerini ipotek ettirmekten geçiyor. Annesiz büyüyen çocuklar; annesi olmasının, annesinin varlığını hissetmenin verdiği güveni ve huzuru bilemedikleri için hissetmedikleri bu eksikliğin onlara neler kaybettirdiğini de bilemeden büyüyorlar. 

İnsan, alışkanlıktan ibarettir aslında. Bunun farkına varanlar ise müstesna. Nitekim Zeynep o hayalini kurduğu evin tamamen resmi olarak sahibi olduğunda, nice hayaller kurduğu küçük kızı okula başlamış işler onlar için daha kolaylaşmıştı çünkü gündüz küçük kız artık kendi kalkıp okula gidebiliyor ve okul bittiğinde sıkı sıkı tembihlendiği evine geri dönebiliyordu. Karı koca alıştıkları bu hayat tarzına bir de araba eklemek istediler. Eşi Zeynep'e "Nasıl olsa kız artık okula gidip geliyor arabamızı da alalım öyle çıkarsın işten olmaz mı? " dediğinde, Zeynep'in kafasında tanıdıklarının arabaları belirdi ve " 2-3 senede öderiz zaten, araba bu devirde ihtiyaç. Ne yapalım sıkacağız dişimizi!" diyerek hayallerinin zaman karşısındaki evriminin bir evresini daha tamamlamış oldu. 

Araba taksiti bittiğinde ise artık küçük kızları biraz daha büyümüştü. Annesi ve babası kızlarının büyüdüğünü ancak kaçıncı sınıfa gittiğini sorduklarında anlayabiliyorlardı. Ama henüz eşya ile olan imtihanları bitmemişti, zira artık demode olan mobilya ve beyaz eşyalarında yenilenmesi eve güzel modern perdeler diktirilmesi gerekiyordu. Zeynep’e kızı ile kucaklaşıp oynama hayalini, modern bir ev döşeyip akrabaların arasında en yüksek model arabaya sahip olmanın cakasını satmak unutturmuştu. 

Modern putlar tarafından etrafları sarılmış, ruhları teslim alınmış anne babalar hep bir ağızdan "Çocuklarımızın geleceği için…" diye kendilerine dahi yalan söylemekten haya etmiyorlar. Zeynep zamanla evirildiği bu boyutu ancak kızından haber alamadığı gün fark etti . Eşiyle beraber telaşla polise gittiler. Polis "En yakın arkadaşı kimdi? Görüştüğü birileri var mı? " diye sorduğunda Zeynep ve eşi birbirlerine bakıyorlardı.

YAZAR HAKKINDA
Ersin Baş
Ersin Baş
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN