FİKRİYAT

Beni Şiirle Anla İki Gözüm, Bilimle Doğrula..

Beni Şiirle Anla İki Gözüm, Bilimle Doğrula..
“Her insan kendi başına bir âlemdir ve Allah âlemlerin rabbidir” diyor şair İsmet Özel. Âlemce ele alıyor, âdemce dokunuşlar yapıyoruz bu vesile ile. Nasıl ki âlem mütemadiyen büyüyor genişliyor aynen öyle de insan beyni amacına uygun kullanıldıkça büyüyor ve genişliyor. Kuru akılla hareket edip vahyin hikmetine teslim olmayanlar bu ilerleyişi kendi elleri ile durduruyor. Durağan bir zihinde ise içe doğru kapanış kaçınılmaz oluyor. Çocuklar İslam fıtratı üzere doğdukları için; ön yargı, kin, nefret, düşmanlık, ihtiras, hırs gibi hasletleri yoktur bu yüzden beyinleri gün be gün genişlemeye devam eder. Ta ki, ben oldum deyip bir görüşün, ideolojinin, hareketin sınırları ile kendilerini sınırladıkları zamana kadar. Bu sınırlayışla beraber gelişmeye başlayan ön yargı, kin, nefret, hırs beyinde ilerlemeyi durdurur, zamanla kapanışı ve çöküşü getirir.  

“Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir orandadır ki, Big Bang ten sonra birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir küçük olsaydı, evren şimdi ki durumuna gelmeden kendi içine kapanarak çökerdi” diyor dünyaca ünlü fizikçi Stephan Hawking.

Şairin deyimiyle insan bir âlemdir, fizikçinin yaklaşımına göre âlemin çökme ihtimali vardır yani insan fıtrat üzere yaşamadığında zihinsel kapanış ve çöküş kaçınılmazdır.

Ülkemizde yetiştirilen insan modeli, inşa edilen zihin yapısı genişlemeye müsait değildir ve dışa kapalıdır. Bizdeki zihinsel gerileyiş ve kapanış öyle bir hal almıştır ki aynı tarhana çorbasına kaşık sallayan iki kardeş yıllar sonra ideolojik saplantılar yüzünden çay muhabbeti dahi yapamayacak duruma gelebilir. Aynı gemide yol alan, kendilerini sağcı, solcu, ilerici, gerici, çağdaş, laik, muhafazakâr olarak tanımlamış milyonlarca insan öteki görüşleri bırakın anlamayı, dinlemeye dahi tahammül gösteremiyorsa zihinsel kapanışı gerçekleştirmiş milyonlarınız var demektir. 

Tüm insanlığa gönderilmiş ve İlk emri “oku” olan bir dinin mensubu olduğunu iddia eden her hangi birinin henüz ölmemişken okumayı kesmesi, sahip olduğu yargılarla hayatı yorumlaması ve bu yargıların çoğu kez ayetlere dahi geçiş imkânı tanımıyor oluşu kabul edilebilir değildir. İnsan beyni genişleme endekslidir, insana yatırım yapma çabasında olan her türden kurum, kuruluş, fikriyat ve düşünce bu genişlemeyi mümkün kılacak nitelikler taşımalıdır.  

Din ve bilim yüzyıllardan beri toplumları iyiye yahut kötüye sürükleyen iki temel dinamiktir. Kimi zaman din adına bilim adamları zulme uğrarken, kimi zaman bilim adına din adamları zulme uğramıştır. Yeryüzü çok defa bu ahlaksız rekabetin akıttığı kana tanıklık etmiştir. Konu kulaklarımı çınlamaktadır.  “Burada bilim yapacağız.. Allah böyle diyor, Kuran şöyle diyor gibi girişlerle dersi bölmeyesiniz” diyen üniversite hocamın sesi bir kulağımda, “Falanca profesörü dinlemek haramdır haramdır haramdır!” şeklinde vaaz eden hocanın sesi diğer kulağımdadır.

Her ne kadar birileri dini ve bilimi ayrı ayrı ele almaya kalksa da, birine pozitif diğerine negatif gibi iki isim taksa da Müslüman için böyle bir ayrım söz konusu değildir, madde ve mâna birdir. Bizim hayal ettiğimiz din ve bilim adamı; bir aracın başında on dakika mankenlik yapıp 100 bin dolar kazanan manken karşısında, bir ömür araç fabrikasında çalışıp da o paraları kazanamayacak olan işçilere dair bir şeyler söyleyebilendir.  Bu duyarlılığa sahip örneklerimiz vardır en başında da Savunan Adam Necmeddin Erbakan gelmektedir. Erbakan hiçbir dünyaya kulaklarını kapamamıştır. Kendisi Leopard tanklarının motorlarını geliştirebilecek kadar bilim adamı, D-8 İslam Birliği projesini hayata geçirecek kadar din adamıdır.

Camilerin/külliyelerin süslü, fakültelerin/kültür merkezlerinin gösterişli inşa ediliyor oluşu dine yahut bilime bir derinlik kazandırmamaktadır. Gerileyen, kapanan, çöken zihinlere temas edecek dokunuşlar gereklidir. Aşkı/sevdası/heyecanı olan, fikri hür vicdanı hür ön yargısız insanlar yetiştirilmelidir. Toplumu iyiye/güzele taşıyacak ve ilerleyişi temin edecek olan da bu anlayışta ki din ve bilim adamlarıdır. 

Her gece 925 milyon insanın aç yattığı,  her 6 saniyede bir çocuğun açlıktan öldüğü,  her 4 saniyede bir insanın mülteci durumuna düştüğü, 2 milyar insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığı mevcut dünya düzeninden rahatsız olmayan kişi; insana dairlerini yitirmiş, kalbini karartmış, zihinsel kapanışını gerçekleştirmiştir. Biz mevcut dünya düzeninden rahatsızız ve değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunun için sarf ediyoruz imkânlarımızı, hiç bir unsura kapayamayız kulaklarımızı, doğduğu topraklardan dolayı potansiyel suçlu göremeyiz kimseyi, ırkından dolayı yargılayamaz, mezhebinden dolayı tekfir edemeyiz. Ermeni komşumuzun camına atılan taşı kendi camımıza atılmış biliriz. Adam kayırmacılık yapamaz, memleketçilik güdemeyiz. Her sözü dinler en güzeline uyarız. Tebessüm eder gönüllere girmek isteriz. İyiye, güzele ve kardeşliğe dair sözü olan kalp sahipleri ile birlikte yürümektir hayalimiz.

YAZAR HAKKINDA
Yavuz Selim Sürer
Yavuz Selim Sürer
1985'de Mersin'de dünyaya gözlerini açtı. Balık sevdasına tutulunca Sinop'a geçti. Sinop su ürünleri fakültesinde tükettiği günler karşılığında diploma almaya hak kazandı. Ticaret ehli olmak istedi ama hayat onu bir grup arkadaşı ile su ürünleri mühendisleri adına giriştiği hak, yetki, istihdam mücadelesiyle memuriyete sürükledi.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN