FİKRİYAT

Bilim Ve Din İlişkisine Dair

Bilim Ve Din İlişkisine Dair
Tarihten günümüze hangi milletin, hangi toplumun yaşantısına bakarsak bakalım, orada mutlaka bir dinin mevcut olduğunu görürüz. Din kavramını elbette mutlak anlamda tek bir din olarak değil, geleneksel ve kültürel yaşam içerisinde etkisini gösteren, farklı inanç ve ibadetlerden müteşekkil bir dini hayatın varlığı şeklinde, genel bir kavram olarak ele almaktayız. Gerek tarih öncesi ilkel dinlerde, gerek çok tanrılı pagan inanışlarında, gerek mistik yaşantılar ve öğretilerle bezeli doğu inançlarında gerekse de semavi karakterli sistematik dinlerde bu kavramın genel olarak insanlık tarihinde en önemli yeri aldığını söyleyebiliriz. Tarih boyunca bu şekilde bir dini hayattan söz ederken, günümüzde bu denli etkin bir dini yaşantı toplum bazında çok fazla göze çarpmıyor. Bunun sebeplerinden birisi, belki de dinin yerini başka bir kavramın almış olmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu hususta biraz düşünmek faydalı olacaktır.

Tarihten Günümüze Ne Oldu?

Rönesans ve reform hareketleriyle Avrupa’da sanat ve bilim alanında birtakım yenilikçi düşüncelerin artması kilise otoritesinin daha da azalması, İslam dünyasında parlak Endülüs ve onun ardılı olan yüksek medeniyet günlerinin geride kalmış olması hep bir şeye dayandırılır: Din. Yaklaşık olarak 19. Yüzyıla kadar bu durum fikir yürütme açısından tek tük olarak dillendirilse de, aydınlanma ile birlikte ortaya çıkan pozitivist ve materyalist görüşler, dünyayı tamamen dış dünyadaki görülür ve duyulur, deneysel yöntemlerle kanıtlanabilir olgular üzerine kurarak sistemleştirdiler. Dinin insanların özgür düşünmesine, sorgulamalar yapmasına engel olduğu savı, tarihin önceki devirlerinde münferit birtakım olaylarla da temellendirilerek günümüz dünyasının geçerli fikir akımlarının arasına girmesine sebep oldu. Deney ve gözlem imkanı, teknoloji geliştikçe ve insanın merak dürtüsü devam ettiği müddetçe, daha da arttı ve son yüzyılda, önceki yüzyıllarda bilinenden daha fazla bilimsel gerçeklik öğrenilmiş ve kavranmış oldu. Bu sebeple de hep daha fazlası araştırılmak ve öğrenilmek istendi. Önceki dönemlerde dini otoritelerin ‘daha ötesi yok’ savları çiğnenmiş, ‘daha ötelere’ savı kabul edilmişti. Bu açıdan bakıldığında, tarihsel süreçte dinin dayandığı temel ilkeler olan kutsal kitaplardaki mesajların, bilimle karşılaştırılması neticesi, insanoğluna ikisinden birisini seçme gibi zor bir tercihe itmiştir.

Buna Gerek Var Mıydı?

Din dediğimiz olgu, kutsal olarak görülen varlığa karşı koşulsuz şartsız bir iman ve ondan geldiğine inanılan ibadetleri ve ahlaki eylemleri yerine getirmek gibi üç önemli saç ayağında ele alınabilir. Din, insanlara hayatın anlamına dair açıklamalar sunar. Varoluşsal kaygılara, umutsuzluğa karşı bir motivasyon olarak ölümden sonraki hayat telakkisini verir. Dinin varlığındaki temel mesajlar, kutsal kitaptan gelmektedir. Fakat kutsal kitapların verdiği mesajlar, az önce dediğimiz üç önemli noktayla ilgili -iman, ibadet ve ahlak- hayat yolunda rehber olma niteliğindedir. Bilim ise, tamamen gözlem ve deneye dayalı, sonuçları ve kanıtları olan bir olgudur. Bilimin temel motivasyonu, bilme arzusudur. Bilim, anlamak değil bilmek ister. Yani ‘neden’ sorusu değil de, ‘nasıl’ sorusuna cevap aramaya çalışır. Çünkü dünyanın nasıl oluştuğunu veya insanların nasıl meydana geldiğini deney ve gözlemlerle açıklama imkanına sahiptir. Fakat bu dünyanın, ya da insan hayatının amacı ve anlamı nedir, neden insanlar doğuyor ve ölüyor gibi sorunlara yönelik deneysel bir yöntemle kesin ve net sonuçlara ulaşmak mümkün değildir. Bu yüzden zaten günümüzde din bir kenara atılmış gibi görünse de, bireysel anlamda insanoğlundaki inanç arzusu ve manevi arayışlar devam etmektedir.

Nedir Bu Etkileşim? 

Dinin bilimle etkileşimi, ilk olarak, değer alanında ortaya çıkar çünkü bilim değer ortaya koymaz, ortadaki değeri alır ve kendi etik anlayışı içerisinde kullanır. Yani bilimsel yöntemin bir ahlaki yanı bulunması gerekiyorsa, bunun din tarafından sağlanması gayet doğaldır. Peki din bilimden nasıl etkilenir? Din zaten bütün cevapları vermiyor mu insanlara? Elbette veriyor. Fakat dini yaşayış içerisindeki insanlar, belirli bir zaman dilimi olan günümüz dünyasında yaşıyorlarsa, bu dünyanın gelişmelerinden de geri kalmayacaktır. Dinin insana verdiği değerin, insanı insan yapan akıl ve şuur olması göz önüne alındığı zaman, bilimin, insanın düşünmesi sonucu gelişmesinden yola çıkılarak, farkındalık kazanma ve evreni keşfettikçe yaratıcıya olan imanın artması söz konusu olabilmektedir. Bilimin deney ve gözlem sonucu eriştiği kesin ve net olguların kutsal kitapta aranması ya da te’vil edilip uydurulmaya çalışması yanlış bir tavırdır, çünkü kutsal kitaplara bilim kitabı şeklinde yaklaşmak, dinin kendi özüne terstir. Dinin insanlara vermek istediği yaşam biçimi, bireyde ahlaki gelişmişlik ve toplumda adalet mekanizmasının işler hale gelmesidir. 

Özetle

Dinin tarihten günümüze gelen süreçte, bilimle olan tatlı sert ilişkisi devam ediyor. Bu etkileşim görünen o ki, bu şekilde devam edecek. Fakat aralarında bir düşmanlık olduğu sanısı en azından ontolojik düzeyde bir yanılgıdır. Birçok önemli bilim adamının ve felsefecinin dindar kişiliğinin olduğu ve bundan dolayı bir sorun görmedikleri bilinmektedir. Dogmatik oluşundan dolayı dinin birtakım sorgulamalara karşı olduğu da bir gerçektir, bunu kabul etmekten daha doğal bir şey olamaz çünkü dinin kendisini sorgulamak, bazen eksik akıl yürütmeler sonucu yanlış yönlere kaymaya yol açabiliyor. Bundan dolayı da, bilimsel yöntem yahut sorgulamalarla dine yaklaşmak yanlıştır. Aynı şekilde, sorgulanabilir ve yanlışlanabilir olma ilkesiyle kendini tanımlayan bilimin de, bir dogma halini alması, ona din gibi inanılması da yanlıştır. Bilim, bugün dediği bir sözü seneler sonra geri alabilme yetkisine sahiptir. Ona din gibi inanmak, onu dinin alternatifi yapmak hiçbir sonuç getirmeyecektir. Çünkü bilimin ortaya koyduğu sonuçlar, dinin verdiği cevaplar gibi bir değer üretme kaygısından uzak olup, insanın anlamlı bir yaşam sürmesinde de ona bir yardımda bulunamayacaktır.

ÖNCEKİ YAZI KARAR
YAZAR HAKKINDA
Mehmet Emin Mertoğlu
Mehmet Emin Mertoğlu
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN