GÜNDEM

Bir Bardak Cehde Vefa

Bir Bardak Cehde Vefa
Hz. Hüseyin beraberindeki Kufelilerle Kerbela’ya gitmeden önce etrafındaki insanlar kendisine sık sık Kufe halkının ehli bî-vefa yani vefasız olduğunu, onlara güvenip de yola çıkmamasını hatırlatır. Hz. Hüseyin ise her şeye rağmen yola koyulur. Hâl böyleyken, Kufeliler vefasızlığını bir kez daha göstermiş, en nihayetinde tarihte Kerbela hadisesi vuku bulmuştur. Gerisi malumun ilanıdır. Kapanmaz yaralar açılmış, kardeşlik hukukumuz tarumar olmuştur. Tarih Kufe halkı için yine aynı şerhi düşmüştür: Kufe halkı vefasızdır. Efendimiz S.A.S ise ümmetine bir mümini en son terkeden duygunun vefa olduğunu ifade ederek çok mühim bir hasletin altını çizmişti. Şimdi Kufe halkından rol çalarken dünya, hangi peygamberin ümmeti olduğumuzu bir kez daha hatırlamamız gerekiyor.

Peki nedir vefa? Yalnızca bir bardak çayın, bir tas çorbanın mı vefası olur? Hep maddeye odaklanan, manayı ıskalayan modern insan bu sorunun cevabını ‘‘bir şeyin karşılığı’’ olarak verir. Hayır! Vefa manevi bir kavramdır. Vefa bir ömür unutulmayan, bir ömür beklenilendir. ‘‘ Vefalı arayandır, bulandır, sorandır, unutmayandır. Dönüp gelendir. İyiliği, güzelliği kendi menfaatinin üstünde tutandır’’ 

Peki yalnızca bize iyilik yapan insanlara mıdır vefa borcumuz? Hayır! Hakikate, bu topraklara, tarihe, bu vatanı kanlarıyla sulayan şehitlere, mefkureye yani davayadır vefa borcumuz. Hakikate olan vefamız gereği eğilip bükülmeyiz menfaatin karşısında. 

Bu topraklara olan vefamız gereği bu toprakları, bu topraklar yapan değerleri kuşanırız. Değil vatandaşlık karşılığı 250.000 dolar, hiçbir maddi değer paha biçmeyiz bu topraklara. Çünkü biliriz ki bu topraklar Abdülhamit Han’ın ‘‘kanla alınan topraklar ancak kanla verilir’’ dediği toprakların yalnızca bir parçasıdır. Osmanlı’nın tüm borçlarının silinmesine mukabil bu cevabı hiç düşünmeden verebilmesi… İşte bu yüzden gönlümüzün en mutena köşesinin en vefalı reisidir Abdülhamit Han.  Kudüs’ten açılmışken bahis vefa biraz da Kudüs’ün kandillerinedir. Yahut Efendimiz S.A.V’in hadis-i şerifindeki gibidir:   ‘‘Kudüs'e gidin, gidemiyorsanız kandillerinde yakılmak üzere yağ gönderin’’ 

Vefa analarımızadır. Yavrusundan  hiç bir şekilde haber alamayan çinli erkeklerle beraber yaşamak zorunda kalan Doğu Türkistan’lı analarımıza, yeni doğan çocuklarını havaya kaldırarak demir kafesin ardındaki eşine gösteren Mısır’lı analarımıza, çocuğunu cami avlusunda yıkamak zorunda kalan Suriye’li analarımızadır. Evet, vefa en çok analarımızadır.  Karnımda ‘‘amerıkalı kafir askerlerin çocuklarını taşımak istemiyorum beni öldürün’’ diyen Irak’lı analarımıza, çocuğunu evinden uğurlarken ‘‘şehit olmadan eve gelme’’ diyen Filistin’li analarımızadır. Vefa kundaktaki çocuğunu bırakıp kafirin üstüne yürüyen Erzurum’lu, Türkiye’li nene hatunlara, gelin kınalı analarımızadır… 

Vefa şehitlerimizedir. Bir Ömer öfkesinde yürüyen Ömer Halisdemir’e, Fethi Sekin’e, üzerimize dikilen Frenk gömleklerini yırtan İskilip’li Atıf Hoca’ya, yüzüne bakmaya kıyamadığımız Furkan Doğan’a, ve Necmettin Erbakan hocamızadır.  

Vefanın en çetin olanı da davayadır. Vakıfta cep telefonunu satıp öğrencilere erzak alan, zamanını, bedenini adeta infak edercesine bir gencin yüreğinden tutan, basın açıklamalarında elimize pankart tutuşturan, cebimize harçlık koyan, sizi siz yapan, düştüğünüz zaman dizlerinizin kanayan yerlerine merhem olan ağabeylerimize…  

Kim bilir belki vefa zırhını giyip belki buluşuruz liselerden kampüslere… Kampüslerden yeniden büyük Türkiye’ye, Yeniden Büyük Türkiye’den yeni bir dünyaya…  Belki bir halı saha maçında, belki bir sabah namazı buluşmasında, belki çayın ve menemenin kardeşliğinde… Seksen bir vilayet, dokuz yüz yirmi iki ilçede sözümüz olsun genç adam:   ‘‘Ama bu kente gelirsen unutma beni ara / Sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım’’

YAZAR HAKKINDA
Burak Tekiner
Burak Tekiner
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN