KÜLTÜR SANAT

Duvar

Duvar
  Bir gün sadece istediklerimizin olacağı bir yere gideceğiz inşallah...

*

  Küçücük elleri soğuk mermere değmesin diye çırpınıyordu annesi ve babası.  Ellerinin arasına aldığı oyuncak arabası sadece kolu üzerinde hizmet veren bir okul servisiydi onun için. O, oyuncağını ileri geri yaparken içeriden bir ses duyuldu.

-Fatih Kabak!

  Annesi ve babası koşarak doktorun odasına girdi.  O koridorda daha ayakları yere değmezken salladığı ayakkabılarının renkli ışığının bir gece sadece mavi ambulans olacağını pek bilmiyordu.  Annesi sevinç gözyaşları içinde odadan çıkarken babası onu kucağına aldı. Yarın kreşe gidecekti.  Bu sevinci öğretmenler ve diğer öğrenciler ile paylaşacaktı.  Fatih daha tam ne olduğunu bilmese de artık kolunda sürdüğü arabası uçan araba olmuştu bile.  Annesi ve babasının mutluluk gözyaşları ile evlerine doğru yola çıktılar. 

  Ertesi gün babasının iş yerinden aldığı izinle yarım gün de olsa birlikte zaman geçirme fırsatı yakalamıştı Fatih.  Sıkı sıkı giyinip en güzel ayakkabıları, beresi, montu ve eldivenleri ile yola çıktılar.  Güzel bir kahvaltıyı hak etmişlerdi.  Kahvaltı sonrası hemen kreşe gittiler.  Anne baba kreşe girince büyük bir sürpriz onları bekliyordu.  Fatih aramıza hoş geldin alkışları ve arkadaşlarının ona aldığı hediyeler ile Fatih çoktan anne ve babasını unutup oyuna dalmıştı.  Fatih'in öğretmeni velileri tanıştırıp onların hangi çocuğun anne babası olduğunu söylerken kenarda oturup elinde limonatasını içen yabancı bir adama gözleri ilişti. Öğretmen tam yabancı adamı tanıtacakken söze girdi Fatih'in annesi:

-Sanırım Suriyeli bu adam.  Duruşundan belli.

Fatih'in babası da lafa girdi:

-Hastanede beklerken koridorda da Türk’ten çok Suriyeli, Afgan mülteci var.  Kendi ülkemizde rezillik çektiriyorlar.

  Limonatasını yudumlayan adam Türkçe biliyor olacak ki bardağı kenara koyup yavaşça ayağa kalktı. Askıdaki montunu alarak kapıya yöneldi.  Öğretmenin yüzü değişmişti.  Bu hali gören anne ve baba ne olduğunu anlamaya çalışırken öğretmen izah etmeye başladı.

-Abdullah Bey yani az önce kalkıp giden beyefendi Suriye'de ve Türkiye'de tavuk çiftlikleri olan zengin bir iş adamı.  Kreşimizin müdürü aracılığıyla durumu öğrenince Fatih'in tüm tedavi masraflarını karşılamak istedi.  Kendi oğlunu da aynı hastalıktan kaybetmiş bir baba...

  Anne ve baba donup kalmışlardı oldukları yerde.  Bu sırada öğretmen az önce Abdullah'ın oturduğu yerden Fatih için aldığı hediyeyi annesine uzattı:

-Oyuncak arabası ... Oğluna almış olduğu oyuncak arabayı Fatih'e hediye etmek istemiş.  Ve siz az önce aynı hastalıktan çocuğu ölen, karısını savaşta bir bomba yüzünden kaybeden adama en büyük ayıbı yaptınız.

Anne oyuncak arabayı elinde tutuyordu.  Ne bir hediye paketi ne bir poşet... 

Öğretmen bir de bir zarf verdi:

-Normalde kendisi verecekti ama... Abdullah'ın oğluna yazdığı bir not. Türkçeye çevirip tedavi ettirdiği çocukların anne ve babalarına veriyor.  Karşılık istemeyen bu adam sadece dua bekliyor...

Baba zarfı titreyerek eline aldı:

  Sevgili oğlum, seni savaşın esir ettiği bu topraklardan alıp en iyi hastanelere götürmek istesem de başaramadım. Ama senin gibi olan çocuklara gücüm yettiğince yardım edip bu acıyı başka anne ve babaların yaşamaması için mücadele edeceğim.  Senin de dediğin gibi bir gün sadece istediklerimizin olacağı bir yere gideceğiz inşallah...

YAZAR HAKKINDA
Ahmetcan Yılmaz
Ahmetcan Yılmaz
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN