GELİŞİM

E(K)mek

E(K)mek
Belgesel diyor ki “Yeryüzünün mükemmel bir döngüsü var. Tüm yeryüzüne, bir saniyede düşen yağmur ile yeryüzünden bir saniyede buharlaşan su birbirine eşittir. Milyonlarca yıldır… Ne bi damla eksik ne bi damla fazla…”

Seri adımlarla işine koşturan kadın, yerde bir dilim ekmeği fark etti ve geri döndü. Ekmek parçasını yerden aldı duvarın üzerine bırakıp telaşla uzaklaştı… Babam geldi aklıma; bi keresinde yerde bulduğu ekmek parçasını, babasının elini öper gibi öpüp alnına koymuş, sonra yüksek bir kenara bırakmıştı.

Bi adam hatırlıyorum,  hiç ekmek yemiyormuş, un yemesi yasakmış. “Çölyak” hastalığı dediler. Belki yazılması farklıdır. Çölyak, ne ilginç bi hastalık…

“Dedem ne zaman ölecek anne” demişim. Tüm yüzler bana çevrilmiş, beş yaşında bir çocuk…  Ne garip bir soru sormuşmuşum. “Neden sordun olgum?” “Televizyon alacağız ya anne, deden hayatta izin vermez demiştin ya, ne zaman ölecek dedem…” Eskiden dedeler nesil bozulmasın diye televizyon sokmazdı eve.

Bir dilim ekmeğin yerde durmasına rıza göstermeyen bakış nedir acaba? Allah’ın nimeti, kulun zahmetidir, emektir… Şimdi fırından aldığın ekmeğin içinde kaç kişinin emeği var, onu bi düşün! Fırıncı, usta ve çiftçi üç kişinin emeğiyle üretilmiş gibi görünür ama bi bakalım acaba kaç kişinin emeğidir ekmek…

Ekmek dediğin; un, tuz, su, pişirme ateşi ve emekten oluşur. Hamur ustası, sucu, maya imalatçısı, uncu, tuzcu, fırın imalatçısı, oduncu kibritçi ya da elektrik üreticisi… ooo liste uzadı!

Şimdi listeye unla başlayalım. Un, buğdaydan yapılır. Buğday, öğütülünce un olur. Bak bir de değirmenci çıktı karşımıza ya da modern hali un fabrikası. Bi un fabrikasında kaç kişi çalışır, un fabrikasını kaç kişi inşa eder, makinaları hangi başka fabrikalarda kaç kişi üretir? Liste baya kabardı değil mi? İşin sermaye kısmını ve sermayenin bir araya gelmesi için de yılların ve yıllarla birlikte verilen emeği de hesaba katmak lazım, kartvizitinde “Her türlü nakliye işleri yapılır” yazan kamyoncu ağabeylerimizi de.

Değirmenden çıkalım. Bu buğday nerde üretilir? Tabi ki buğday tarlasında. Şimdi bir de bu emeği düşün, tohumu atmak için tarlanın sürülmesinden, hasadına; biçerdöverinden, nakliyesine, yüzlerce kişi emek verir… tabiî ki buğdaylar fabrikada karışır, başka şehirlerin, başka tarlaların mahsullü ve emekleri de aynı un çuvalının içinde karışır…

Şimdi bir de tohum var. Eee bu buğday tohumdan üretilir… Tohum deyince durmak ya da durmadan üretmek lazım. Şimdi bir tohumda kimlerin emeği var? Tohumu bir önceki yıldan saklayanın emeği var, ondan bir önceki yıldan da saklanmış, bir önce, bir önce derken binlerce yıldır nesilden nesile tohumu saklayıp bir önceki yıla aktaranların emeği var mı? Bugün yaşayan yüzlerce kişi ve geçmişte yaşamış yüzlerce neslin tohumda emeği var…

Bir dilim ekmeğin hikâyesi tohum, buğday, çiftçi, değirmenci, fırıncı ile bitmez. Binlerce kişinin alın teri var…

Aslında her ekmek paha biçilmez tarihi eserdir çünkü içinde milyonlarca yıldır nesilden nesile aktarılan tohumlar var.

Bir dilim ekmek bulabilse ölmez Afrika’da çocuklar. Paha biçilmez ilaçtır bu sebeple, bir dilim ekmek o yüzden yerde kalmamalıdır.

Şimdi hikâyenin bi yerinde bi soru işareti belirdi. Artık tohumlarda nesilden nesile aktarılmıyor ki Hibrit tohum var. Yeryüzüne hırslı birileri çıkmış, genleriyle oynamış tohumun, alınacak ürünü artırmış ama kısırlaştırmış tohumu. Bi kaç yılda vereceği ürünü bir yılda verir olmuş, evet hibrit tohumdan bahsediyorum. Dünya tohum sektöründen, faciadan, insanlığı esir alacak büyük plandan, kıyamet deposundan.

Bi ayet geliyor akılıma, Bakara suresini 205, ekini (tohumu) ve nesli, birilerinin bozacağından bahseder.

Şuan yeryüzünde en büyük hastalık, kanser hastalığı, tohum ve toprağın yapısının bozulmasının insanlığa faturasıdır. Bir de neslin Bozulması var. Şimdi çık sokağa 1 yaşında bebe için çizgi filmden 71 yaşında dede için evlilik programına. Meyhane cemaati ve cami cemaatini aynı ekranda buluşturan diziden, vicdanları köreltip gerçeği gizleyerek halkı uyuşturan ana haber bültenlerine bozulan bir nesil… Nesil bozuldu deyince genç erkeklerin küpe takmasını anlıyor da kendisinin hayata vicdansızca bakmasını anlamıyor ellilik atmışlık amcalar… Hayata vicdansızca bakmak; açlığa, fakirliğe, katliamlara, cinayetlere, haksızlıklara sessiz kalmak demek.

“Keşke dedem ölmeseydi, televizyon girmeseydi evimize, anne” dedim. Aradan uzun zaman geçmiş ki anlamadı annem beni.

Bi parça ekmek büyük nimettir, paha biçilmez bi servettir, devadır açlığa… Bir damla su, milyonlarca yıl yeryüzünden semaya inip çıkmıştır da en sonunda hamura su olmuştur unutma, nimettir. Yüzyıllardır saklanan tohumda,  binlerce kişinin emeği vardır bir dildim ekmekte. Bu yüzden yerde kalmamalıdır, öpüp başa konulmalıdır. Öpüp başa konmalıdır, Hibritsiz nesillerin yetişmesi için mücadele eden, nesilleri muhafaza için uğraşan dedelerim elleri…

Dua ve rahmetle öptüm elinden dedem…

YAZAR HAKKINDA
Veysel İlhan
Veysel İlhan
Genç İstikbal Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN