KÜLTÜR SANAT

Edebiyat ve Gençlik: Hüseyin Akın

Edebiyat ve Gençlik: Hüseyin Akın
Kendinizden Kısaca Bahseder misiniz? 

İnsanın kendinden bahsetmesi kolay bir şey değil. 1965 Yılından beri kendimi tanımaya çalışıyorum. Zira doğum tarihim 1965 Sinop. İlk, orta, lise ve üniversiteyi, İstanbul’da bitirdim. Köyden kente göçmüş, kent hayatına tutunmak isteyen, bizim gibi insanlarla arayışlar ve dostluklarımız oldu. Bu arayışlar içinde en önemlisi, düşünsel arayışlardı. Birlikte büyüdüğümüz kişilerle, ortak açlığa sahiptik, aynı şeylere aç, aynı şeyler susuz bir kuşaktık. Dolaysıyla birlikte aynı kitapları okuduk. Seyit Kutup, Ali Şeriati, Mevdudi, Hasan El Benna, Meryem Cemile gibi, aynı beslenme yapısına sahip olan kuşaklar olarak, eğitimimizde birbirine denk düştü, imam hatip eğitimi aldık, yedi yıl kadar. Ya burada okuyacaktık ya hiç okumayacaktı. Çünkü diğer okullara karşı bir güven hissi yoktu, büyüklerimizde. -76 – 80 arasından bahsediyorum, yani seksenli yıllar… Şişli İmam Hatibe kaydolduk. İmkânsız ortamlarda eğitim gördük. Dükkânlar sınıfımızdı, çatısı akan kiralık bir binanın, üst katında eğitim gördük. Şuan politik ve bürokratik anlamda bir yerlere gelmiş olan birçok isim, bizim öğretmenimizdi. Kaşla göz arasında İmam Hatibi bitirdim. Bol zayıflı bir öğrencilik dönemim vardı. Çünkü ders kitaplarının dışındaki kitaplara daha çok aşinaydık. Ben şanslıydım, çünkü yazmak istediğimi duvarlara değil, kâğıtlara yazmayı tercih etmiştim, Şiir ve edebiyatın birçok noktasında bir adımım oldu o zamanlar. Hatta bunun edebiyat olduğunu bilmeksizin yazmıştım, böyle bir hedefimde yoktu, yazmak güzel bir şeydi, duygularımı bir deftere geçiyordum. Fakat şunu söylemeliyim: kitlelerin dikkate aldığı şeyleri yaptığımda şu ana keşke yapmasaydım diyorum. Kalabalıkların dikkate almadığı şeyleri yaptığımda ise iyi ki yapmışım diyorum. Kalabalıklar insanlarda geçici bir takım ferahlamalar ve tatminler meydana getirir.

Günümüz gençliğinin edebiyatla irtibatı sizce nasıl? Biraz açıklar mısınız?

Bugün itibariyle gençlerin en çok tesir altında kaldığı şey haz ve hızdır. Çağımız, doyurulmuş hazlar çağı... Haz bakımından ne çok şeye acıkırsanız o denli mutlu olursunuz diye bir yalan dayatılmış sizlere ve bizlere... Bir an durup düşünseniz fark edeceksiniz bunun bir yalan olduğunu. Fakat bir an durup düşünmenizi engelleyecek bir çağdaş yaşam biçimi de var. Çünkü hız; hemen olsun, bir an olsun, hep olsun. Dinlenmeden ve tefekküre fırsat kalmadan hayatı yaşamak demektir. İşte bu hız ve haz meselesi gençlerimizin kitap okumasını da engellemektedir. Durmak gerek okuyabilmek için. Satırları zihninize yerleştirdikten sonra da durmak gerek acaba ne demek istiyor diye düşünmek gerekir. Peki, neden hız? Çünkü durursanız bir şeyleri fark etmeye başlarsınız. Yerinizi yadırgamaya, sorgulamaya başlarsınız. Edebiyat mevzuuna döneyim; edebiyat bir meselesi, bir derdi olanların işidir. Daha çok duran insanların işidir. Siz tamamen soyut ve insani olan bir işle uğraşıyorsunuz. Bunu günümüz kapitalist dünyanın anlayabilmesi mümkün değil çünkü karşılığında herhangi bir şey yok. Edebiyat böyle bir şeydir. Kişinin kendisine rücu etmesini sağlar. Siz kalbinizle ilgileniyorsunuz, insanlara kalplerinin adresini veriyorsunuz... Bazı muhafazakâr çevrelerce şiir ve edebiyat sanki boş bir uğraşmış gibi algılanıyor. 

İlk gençlik ve ergenlik döneminin, edebiyat ve kişilik üzerinde nasıl bir etkisi olabilir?

Öncelikle iyi bir çocukluğu olmalı kişinin. İyi bir çocukluğu olmayanın iyi bir ergenlik, iyi bir gençlik dönemi de olmaz. Ergenliğe ulaşmış kişilerin verimli bir gençlik geçirebilmeleri için fıtratlarıyla uyumlu bir dünya görüşüne sahip olmaları gerekir. Dünya algısı olamadan ahiret algısı olmaz. Tabi dünya ve ahiret dengesini iyi kurmak lazım. Mesela, dünyalık şeylerin lanetli olduğu algısı var. Hayır, insanların istediği dünyalık şeyler lanetli değildir, bunlar iyiye ve doğruya kanalize edilmelidir. Yok edilmesi gereken şeyler değil bunlar. Yok edildiği zaman felaket olur. Mesela gençlik arzularını yok ettiğiniz zaman genci yok etmiş olursunuz, ama iyiye kanalize ederseniz genci pozitif bir enerjiye dönüştürmüş olursunuz. Bu yüzden bedihi duyguların verilmesi gereklidir. Estetik ve sanatsal duygular behimi duyguları ortadan kaldırır. Çünkü siz işin estetiğini, evrensel değerleri ona vermezseniz onu çöplükte eşinmek zorunda kalır. Bugün ne yazık ki kaba saba bir gençlik kültürü söz konusudur. Çünkü gençler okumak yazmak düşünmek gibi şeylerden ya da eşyaya bakışta birbirini anlamada tabiata yönelişte ketum ve kör bir haldeler. Yani bugün insanla tabiatın arası teknolojik dayatmalardan dolayı açılmıştır. Şuan ki gençlerin çağı bilgisayar çağıdır. Mekanik, plastik, sentetik olandan doğal olandan fıtri olana yaklaştırmaktır ve bunun yolu bir çocuğa sohbeti sevdirmektir. Çocuklar bugün sohbetten uzak yaşamaktadır. Sohbet aslında ashap olmak yani arkadaş olmaktır, sahabe kültürüyle kültürlenmek demektir. Sahabeyi sahabe yapan sohbettir. Şimdi gençler kiminle sohbet ediyor; cep telefonlarıyla, televizyonlarla, bir takım ideolojilerle ve çarpık felsefi akımlarla gençlerimiz sohbet ediyor. Fakat anne baba, komşu, arkadaş sohbetleri ile gençlerimizi tanıştırmak gerekli. Bu sohbetler gençlerimizin kişilik oluşumları içinde çok önemlidir. Bu bakımdan bir Nurettin Topçu, Fethi Gemuhluoğlu ve Sezai Karakoç okumalarını salık veririm. Bu bakımdan, edebiyat yukardan aşılanan ve dayatılan bir şey değildir. Siz edebiyata müsait bir gönül yapısı oluşturursanız gençler neyi ne şekilde alacaklarını bilirler aksine gençlerimiz zorla yemek yedirilen çocuklar gibi al birazda şiir, roman, öykü oku derseniz gençler onları kusar. Gençlerimiz edebiyatı kendileri ihtiyaç hissettirmesi gereklidir. 

Sosyal Medyanın edebiyat üzerindeki etkileri sizce nasıl? Pozitif ve negatif olarak değerlendirir misiniz?

Bir kere medya okur-yazarlığı günümüzde bir vakıadır. Kalkıp da bilgisayarları parçalayalım internet ağlarını yok edelim diyecek halimiz yoktur. Bu bizim kendi teknoloji medeniyetimizi kurmamamızın getirdiği bir sonuçtur. Teknolojik aletleri kullanırken dikkat edilmesi gereken internetten muhabbetin hakkıyla olmayacağıdır. Çünkü insan sıcaklığı yoktur. Dedenizle ya da büyüklerinizle internetten konuşulmaz. O konuşmak değil, konuşuyormuş gibi yapmaktır. Zaten internet “Mış” gibi yapmaktır. Orada gerçeklik yoktur. Gelelim edebiyat noktasına; edebi kamu dediğimiz yer reel dünyadır. Sayfalardan ibaret olan dergiler vesairelerdir. İnsanlar buralarda öbeklenmiştir. İnternet içerisinde edebi bir örgütlenme şuan pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü internet içerisinde çerçöp çok fazladır. Siz bir dergi çıkarmak istiyorsanız bunu matbu bir şekilde çıkarmalı ve insanlara söyleyecek bir iddianız varsa bunu kâğıtlarla yapmalısınız. Kâğıda modası geçmiş denmez çünkü bir ölmezliği vardır. Daha sonra bunun duyurusu ve taşınması noktasında internetten yararlanılabilir. İnternet ve internette olan yazılar kuma yazılan yazılar gibidir.     

Ünlülerin adı yazılarak yapılan sahte paylaşımların, edebiyat ve fikir üzerindeki dezenformasyonu hakkında biraz bahseder misiniz?

Bu konu modern insanların değişen tabiatları ile alakalı bir şeydir. Niceliğin egemenliği dediğimiz şey söz konusu, niteliğe pek bakan yoktur. Sizi siz yapan şeyler Twitter’daki takipçi sayınızdır artık. Ne kadar fazlaysa o kadar cilalı bir imajdır. Görüntüler, imajlar, intibalar, alkışlar, tirajlar ve takipler insanın ortaya koyduğu değerlerden çok daha önemli hale gelmiştir. Aslında bunlar birer dejenerasyondur. Bir taraftan “İslam garip olarak başlamıştır, garip olarak son bulacaktır. Ne mutlu gariplere” Hadis-i Şerifini diyeceksiniz ve öbür taraftan diyeceksiniz ki çok olalım! Çokluk, taraftar dediğimiz şey yeni bir hadisedir. 

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik

Bin atlı o gün büyük bir orduyu yendik 

Diyen Yahya Kemal kemiyete değil keyfiyet atıfta bulunmuştur. Bunun için Tekasür suresini okuyan kişiler çoklukla avunmanın ne demek olduğunu, nasıl bir ikaz ile karşı karşıya olduklarını çok iyi bilmeleri gerekir.   

Bir sözün kolayca tüketilmesi o sözün önemsizliğiyle mi, sözü söyleyenin önemsizliğiyle mi yoksa sözü dinleyenin yetersizliğiyle mi alakalıdır?

Tüketim dediğimiz toplum aslında her şeyi tüketim nesnesi haline dönüştürmüştür. Tüketim sadece kullandığımız araç gereç değil, düşünsel dokularımızı da, sevgimizi, muhabbetimizi, sadakatimizi ve vefamıza kadar hepsini tüketiyoruz. Aşklarımızı, sevgilerimizi ve hatta düşmanlarımızı tüketiyoruz. Çünkü sürekli bir seri imalat söz konusudur. Birisi bitiyor diğerine geçiyoruz sürekli. Bu bizi düşünce noktasında da istikrarsızlığa da sürüklemektedir. İstikrar dediğimiz şey; insanı bir ömür boyu omurgalı hale dönüştürmenin adıdır. Bu tüketim unsurları kendisini değer yargılarında da göstermektedir. Bu yüzden insanların bir şeye hakkaniyetle bağlanmasının önüne geçmektedir. Tükete tükete aslında kendimiz tükenmekteyiz. 

E- kitap mümkün müdür yoksa kitap her gence lazım mıdır?

E-kitap mümkündür. Ama bir alternatiftir. Yolculuğa çıktığımızda yanımızda bir yığın kitap taşımaktansa elektronik kitap olursa belki taşıma olayı daha kolay hale gelebilir. Bu yüzden e-kitap bir alternatiftir. E kitap virüsle yok hükmüne gelebilir fakat asli kitap matbu kitaptır. Teknolojiye körü körüne karşı çıkmak yanlıştır. Teknoloji demek, insanoğlunun yeryüzünü kendisine cennet kılma cüretidir.

Son olarak sanat Allah ile insan arasındaki engelleri aşma çabasıdır.  Bu çabayı gösteren herkes sadece sanat yapmış olmaz, Salih amel işlemiş olur, ibadet etmiş olur. Bizler olaylara böyle bakmaktayız.  

YAZAR HAKKINDA
Muhammed Ali Yaman
Muhammed Ali Yaman
13.08.1993 Bolu doğumlu Maltepe Anadolu İmam hatip 2011 mezunu Ankara üni. İlahiyat Fak. Ve Fatihsultan Mehmet vakıf Üniversitesi İslami İlimler Öğrencisi Mezun adayı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN