GÜNDEM

En Yüksek Hedef Şehadet

En Yüksek Hedef Şehadet
A noktasından B noktasına gitmekte olan bir uçak düşünelim. Bu uçak, uçuş yönüne paralel bir rüzgâra denk geldiğinde, seyrini düzgün bir istikamette sürdürecektir. Fakat her zaman böyle bir uçuş mümkün değildir, zira rüzgârın nereden ve hangi şiddette eseceği belli olmaz. Bilhassa uçuş yönüne 90 derecelik dikey açıyla etki eden yan rüzgârların olduğu hava şartlarında uçak, hedefine varması için rüzgârın estiği yöne doğru meyil vererek uçmalı, rüzgârın itişi ile birlikte asıl hedefine ulaşmalıdır. Öyle ya, düz bir rota üzerinde ilerlemiş olsa, rüzgâr, uçağı gitmek istediği hedeften daha da saptıracak ve piste iniş güçleşecekti.

Uçaklar ve uçuş ile ilgili vermiş olduğumuz bu bilgi, insan hayatı için de söz konusudur. Her birimizin birtakım hayalleri ve hayattan beklentileri vardır. Her gün binlerce uçağın bir hedefe gitmek üzere havalandığı gibi insan da her gün yeni başlangıçlar, çalışmalar yapmak, yeni planlar kurmak için uyanmakta, yollara düşmektedir. Gökyüzünde uçakları bekleyen nice yağmurlar, fırtına, yoğun sis vs. olduğu gibi; insanı da hayatın içinde iradesi dışında gelişen nice zorluklar karşılamaktadır. Evet, bir hedefimiz vardır ve o hedefe ulaşmak için çalışmaktayızdır. Fakat hayatın önümüze sunduğu engelleri aşmak için ne yapacağız? Tabii ki uçakların yaptığı “crab açısı” diye adlandırılan hareketi...

Yani varmak istediğimiz hedef için olması gerekenden daha büyük çaba göstermeli, asıl hedefi değil, daha yukarısını nişan almalı, sınırlarımızı zorlamalı, kendimize inanmalı ve en önemlisi, hedefimizin varmaya ve varmak için uğraşmaya değer olduğundan emin olmalıyız. Hedefleri ve hayalleri yüksek tutmak, potansiyelimizin üstünde bir çabaya kalkışmak, muhtemelen bizi hedefimizden daha yukarısına taşımayacaktır. Zira dedik ya; hayatın zorlukları, engeller, delice esen rüzgâr da bu yolculukta bizimle beraberdir. Rüzgâr bizi daha aşağı itecek, biz ise tüm gücümüzle rüzgâra direneceğiz. Yolculuğun sonunda rüzgâr galip gelmiş gibi görünecektir, öyle ya; ne kadar dirensek de o yüksek hedeflerin çok aşağısında kalmış olacağız fakat asıl varmak istediğimiz hedefe de ulaşacağız. Zaten amacımız da bu değil miydi? Tıpkı uçakların yaptığı gibi rüzgâra; zorluklara karşı ilerledik ve bir yay çizerek asıl hedefimize ulaştık. Hukuk Fakültesi’nde okumak isteyen bir öğrencinin, Tıp Fakültesi’nde okuyacakmış gibi çalışması misali... Öğrenci, bu çalışmanın karşılığında şayet Tıp Fakültesi’nde okuyacak bir puan alırsa hedef olarak belirlediği Hukuk Fakültesi’ne de kolayca girebilir. Fakat Hukuk Fakültesi’ni ucu ucuna kazanacak kadar çalışırsa, nihayetinde istediği bölüme de girememe ihtimali vardır.

Uçaklardan yola çıkarak vermiş olduğumuz örnekleri, hayatın diğer alanlarına da uyarlamak mümkündür. Zira hayat, sadece diplomadan, mesleki kaygılardan, ekonomiden ibaret değildir. Tüm bunlar, çalışsak da çalışmasak da muhakkak ulaşacağımız ebediyet âlemine giden yolda araç hükmündedir. Bir insanın asıl hedefi, bu araçları kullanarak ebediyete; güzellikler, iyilikler ve salih ameller ile ulaşmaktır. Hayat yolculuğunda da hedefi yüksek tutmak, ölümsüzlüğü; yani şehadeti talep etmek, adımlarımızı bu doğrultuda atmak, hayatın içindeki hedeflerimize daha rahat ulaşmamızı sağlayacaktır. Zira şehadeti hedef alan bir Müslüman, aldığı nefesten verdiği kararlara kadar hedefine uygun hareket eder; çok okur, çok çalışır, etrafına yararlı olmak adına gözünü dört açar. Onun çok okuyup çalışması, iyi bir meslek icra etmesini, iyi bir evde oturup iyi arabalara binmesini sağlayabilir ama şehadeti talep eden insanın asıl hedefi; bu ömrü, ömrün sahibine layıkıyla ulaştırmak, “kıyamet günü Yaratıcı’ya anlamlı ve onurlu bir hikâye anlatabilmektir.”

Metin Yüksel’in hedefi şehadet, ezber ettiği cümle, “En büyük ibadet, hakkı müdafaa etmektir.” idi ve gencecik iken; 21 yaşında şehadete kavuştu. Yasin Börü, 16 yaşında şehit oldu ve belki de o yaşında tek bildiği şeyi, elinden geleni yaparken; mazlumu, mustaz’afı boynu bükük koymamak için çabalarken gitti ebedi âleme. Rachel Corrie, 10 yaşındaydı ve şu sözleri söylemişti: “Buradayım, çünkü önemsiyorum. Buradayım, çünkü her yerde çocuklar ıstırap çekmekte, kırk bin insan her gün açlıktan ölmekte... Rüyam, 2000 yılına kadar açlığı bitirebilmek... Rüyam, her gün ölen kırk bin insanı kurtarabilmek!” Rachel, “rüyam” diyerek anlattığı büyük hedeflerini gerçekleştirmek adına, farklı dinden olmasına rağmen Filistin halkını ve mücadelesini kendine dert edinerek yola çıktı. Binlerce çocuğun yüreğine dokundu, binlerce mazlum anneye bazen annelik etti bazen anne bilip sarıldı sımsıkı. Nihayetinde belki hedeflerine ulaşamadı ama 23 yaşında, işgalci İsrail buldozerinin önüne geçerek verdiği mücadele ve kutlu bir ölüm ile binlerce yıl sönmeyecek bir ışık yakmış oldu geleceğe.

Şehadet, kör kurşunların önüne atlamak, ölmek için yaşamak değil; idealleri, mazlumu, hakkı, adaleti vs. yaşatmak için yaşamaktır. Haklı davadan tek bir adım geri atmamak, ilkelerden taviz vermemek, bu uğurda her şeye razı ve hazır olmaktır. Yaşanılan ortamı, haneyi, yürünen sokakları güzelleştirmek için canla başla çalışmaktır. Böyle yaşanan bir ömür, varsın bir zalim kurşunuyla son bulsun varsın huzur içinde uyurken; her şekilde şehadettir. Mazlumları dert edinerek yollara düşen ve bir trafik kazasında can veren İHH mensubu 4 genç kardeşimiz de, 84 yıl ümmetin derdi ile dertlenerek ömür süren, iyilik ve güzellik adına canla başla çalışan Necmettin Erbakan da, elif gibi dimdik duruşu, sarsılmaz tavrı ve naif kalemiyle, peşinden takip etmeye değecek izler bırakan Sezai Karakoç ve daha nicesi de bir şehit/şahit gibi yaşamış ve böylece ömürleri noktalanmıştır.

YAZAR HAKKINDA
Serdar Tezcan
Serdar Tezcan
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
ckn
20-02-2022 - 12:58
Karavan grubumun seviyesine göre şehadeti anlatabilme adına faydalandım. teşekkürler.
YORUM YAPIN