GÜNDEM

Gaye Üzere

Gaye Üzere
Varlığın ihtişamına şahit olanın, hayreti ve şaşkınlığı artıyor Rabbine…

Geçiyor çok şükür günlerimiz sağlık ve afiyetle…

Temmuz ayında İzmir sıcağında çalıştırdığımız vantilatörün bana hayatta vereceği bir ders vardı. Yaz okulunda arkadaşımın eski Rum evleri tipindeki yurdunda kalmıştım. İki katlı, içeriden tahta merdivenli, epey yüksek tavanlı, konak gibi… Havanın bir nebze de olsa serinlediği vakitte alarmın çalmasıyla sabah namazı vakti olduğunu anladım. Yastıktan başımı kaldıracaktım ki, o da ne? Başım yastıktan kalkmıyor. Bu nasıl olabilir? Daha da önemlisi bu neden olabilir? Neyse… Zar zor doğruldum, merdiven basamaklarına bastıkça başımda bir baskı, bir ağırlık. Hayatımda ilk defa böyle bir durum yaşadım. Meğer boynum tutulmuş, sabah kendime gelince fark ettim. O gün anladım akşam yatıp da sabaha sağlıkla çıkamamanın ne demek olduğunu. Sabaha sağ çıkacağımızı bilmiyoruz, sabah ola hayrola diyoruz ya. Ne kadar inanıyoruz bu kalıp sözlerimize? Gerçekten sabah olup da kalkamama ihtimalini veriyor muyuz kalbimize, aklımıza, fikrimize? Nefesimiz, sağlığımız, canımız kimin elinde?

Zariyat Suresi 56. ayet bize dünyada verilmiş apaçık, kısa, öz bir Allah kelamı: “Biz cinleri ve insanları ANCAK bana kulluk etsinler diye yarattık.” Bu demek ki yaratılışın, dünyaya gelişin, tüm ömrümüzün ve tüm davranışlarımızın tek bir gayesi olabilir, olmalı: ALLAH’A KULLUK ETMEK. Evet, öğrenciyiz. Evet, anneyiz. Evet, evladız. Evet, öğretmeniz. Evet, şoförüz. Her ne isek HER HELÜKARDA KULUZ. Temelde kulluk bilincini kalbinde taşıyan bir insan en iyi şekilde arkadaş, dost, evlat, eş, yönetici, işçi olabilir. Kulluğu en iyiye götürebilmenin adıdır hayat. Aslında bir tekâmül yolcuğu…

Ancak kendisine kulluk etmek için bizi dünyaya gönderen Rab, bizi daima kendi rıza çerçevesinde görmek ister. Nefesimiz, adımımız, gözümüzü çevirişimiz, bir tek kelamımız, bir saniyelik vaktimiz hepsi kulluğun rıza çerçevesindeki boyutları. Kulluk için yaratılmış olmam ancak çağlar öncesinden bana bugünkü kadar yakın seslenen Kur’an’ın kaideleri kapsamında kalmam demektir. Kur’an hayat nizamı olursa ancak o zaman Rabbimiz razı olacaktır. O’nun rızasını gütmeyen fiiller boşa geçirilmiş ömür zerrecikleridir. “Akıllı insan, zaten yapacak olduğu bir işi Allah rızası için yapandır.” diyor Prof. Dr. Necmettin Erbakan. Dünyanın ve yaşamın şartları gereği zaten yapacak olduğumuz bir işe bir de niyet eklemek o işi anlamlı kılar. Örneğin yemek yiyeceksem, bu sadece fiziksel zaruri bir ihtiyaçtır. Fakat bedenimizi Allah’ın yolunda daha dinç ve sağlıklı şekilde tasarruf edebilmek için niyet eder ve O’nun adıyla yemeğe başlarsak, yemek yememizi anlamlı kılmış oluruz.

Hayatta belli dönemlerde zaman zaman anlam arayışı içinde olabiliyor insan. Hayatın anlamı az önce de değindiğimiz Zariyat suresi 56. ayette şifrelenmiştir aslında. İnsan niçin dünyaya geldiğinin bilincindeyse hayata anlam yüklemesi veya yaşadığı hayatın anlamını bulması da zor olmayacaktır. Allah’a kul olmak için yaratılanlar ancak Allah’a kul olarak yaşama gayretinde olacaklardır. Beşer şaşar dediğimiz yönünde şaştığı yerden, düştüğü yerden tekrar kalkabilmelidir insan. Diğer türlü mutluluk için, para için, anne babası için, elalem için, vs vs yaşayışlar devam edecektir. O halde bu nazarla baktığımız zaman kendisi için bile yaşamayı bir durup sorgulamalı insan. “Kendisi için bir şey yapmak” dediğimiz modern kalıp bugün bizi düşünmeye sevk etmelidir. Rıza-i ilahi yolunda olan bir kimse ancak kendisini bu yoldan alıkoyan yönlerinden kurtulmaya bakar. Örneğin daraldı mı? Kendim için bir kahve yapayım demez, niyet Allah rızası doğrultusunda olup “Benim bugün Allah için yaşayabilmem için, nimetlere şükrüm için kahve içmeye ihtiyacım var” diye düşünebilir. Durup durup “Ne zamandır kendim için bir şey yapmıyordum.” demek bugünkü modern anlayışların ruhlara bencillik üflemesidir aslında. Müslüman kendisi için yaşayabilir mi? Ne zamandır kendin için bir şey yapmamışsan çok güzel. Bencillikten fersah fersah uzak kılmış seni meşgalelerin. Bu kendini, bedenini, sağlığını ihmal etmek demek hiç değildir. Bu kendinden geçip kendini bilmektir. Kendini bilen, Rabbini bilir. Kendini bulan, Rabbini bulur.

YAZAR HAKKINDA
Halide Sivri
Halide Sivri
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN