ROPÖRTAJ

Gençlik Ve Edebiyat Üzerine

Gençlik Ve Edebiyat Üzerine
Öncelikle, kendinizi okurlarımıza nasıl tanıtırsınız?

Adım, Osman Toprak. 1978, Samsun, Ladik doğumluyum. 1998’de Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatını bitirdim. Halen İstanbul’dayım çok şükür.  

Edebiyat öğretmeni olmanız hasebiyle, gençlerle iç içe olma fırsatına her dâim sahipsiniz. Edebiyat ve gençliğin arası sizce nasıl?

Gençlerden okumayı çok sevenler var. Popüler kitaplar, yayınlar, cep telefonlardaki kitap yayınları gençler arasında çok yaygın. Büyüklerin dünyasından çok farklı bir dünyadalar. Nitelikli edebiyat, sanat ve fikir kitaplarıyla genç yaşta tanışanlar da var. Onların sayısı nispeten daha az. Ama umutsuz olduğumuz anlamına gelmiyor. 

Fakat popüler ve güncel olana ve cep telefonlarındaki kitap uygulamalarına aşırı bir ilginin olduğunu söyleyebilirim.

Gençler, bilhassa yazarken, dilden uzaklaştıklarını gösteriyorlar. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Beslendikleri kaynaklar çok farklı. Nasıl siyasette uç kutuplar olabiliyorsa dilde de bu var. 

Maalesef, bin yıllık köklü Türkçe içindeki kelimeleri hele hele gençlik döneminde anlamayan ve övünen ve bunu eğlence konusu yapanlara da rastlıyoruz.

Burada bütün kabahati gençlere atmak da doğru değil. Dili, zihni daima öncekilerle besleyip yenileri de sağlıklı bir şekilde anlatmak, kullanmak önce büyüklerin görevi. 

Gençlere bilgi aktarmak yerine, meseleyi zihnine hoş gelecek yollarla eğlenceli hale getirmek faydalı olur.

Büsbütün burada ölçüyü de kaçırmamak gerekir. Koyu bir eski hayranlığının da kimseye yararı olmaz. Gençler için en tehlikeli şey, bulundukları ortamdan dışlanmak. Şayet, bilgisi, görgüsü, kimliği ve kişiliyle kendini kabul ettirmek istiyorsa ne geçmişte kalmalı ne ilerideyim havası vermeli.

Gençlerimize ‘doğru yazmaya ve konuşmaya’ dair tavsiyelerde bulunulduğu vakit, “Nasılsa karşımdaki beni anlıyor, ben de onu. Gerisinin ne anlamı var?” tarzında cevaplarla karşılaşıyoruz. Dil, sadece bir araç mıdır?

Dil tabiiki bir araçtır. Ancak, bu araç bizi gayemize ulaştıran, insanlara ulaştıran, bizi yaşatan temel bir araçtır. 

Elbette, basit bir anlaşma yöntemi olarak ele alınamaz dil. Günlük hayatımız için yeterli olan bazı sözler, bizim asıl ve temel hayatımız için yeterli gelmez. 

İnsanlara hitap etmenin, ulaşmanın, onların kalplerini ve zihinlerini kazanmanın yolu şüphesiz dildir. Dilin içindeki sözler, kelimeler birer iskelet değildir. O iskeletin içi anlam yüklüdür. Sevgi, saygı, hayat, doğum, ölümden sanata ve fikriyata uzanan kıymetli bir ömür içinde insan dille yaşar, dille var olur. Atıştırmalıkla karnınız doyar ama insana sağlık bahşeden, insanı ayakta tutan öğünlerdir. Fikir, düşünce ve sanat sahiplerinin hiç az kelimeyle yetindiğini söylemek mümkün olur mu?

Usta şair Cahit Zarifoğlu kendisi sözlük okur, çevresindeki gençlere de bunu çok sıkı tavsiye ve tenbih edermiş. Niçin, çünkü orada, sözlükte 120 bin kelimelik muazzam bir dünya var. Bu dünya, mühendise de lazım, çobana da lazım. Bunu öğrenen, dilin inceliklerine sahip ve vakıf olan mesleğinde, hayatında, sanatında, işinde gücünde başarısız olabilir mi?    

Bu ay, yeni eğitim sezonu da başlıyor. Tek başına okulun pek yetmediği âşikar. Sizin, öğrencilere ders dışı okumalar için özellikle tavsiye ettiğiniz yazar yahut kitaplar var mıdır?

Gençler özellikle hiçbir kitap okumayalım ama her şey ve herkes hakkında konuşalım, diyor. Hangi insan bir ömür verdiği hayatının, fikirlerinin böyle örselenmesine razı olur? Böyle yapmak sadece insanın kendini zayi etmesidir. Bu durumdan bizi ve sizi Allah korusun. Okul dersleri bir düzene konulunca rahat rahat halledilir. Onları ne ihmal edelim ne de aşırı bir alaka gösterelim. 

Lise hayatı dört yIl. Bu dört yıl boyunca insan kendini çok güzel geliştirebilir. 

Yazarları, şairleri iyi tanımalıyız. Nurettin Topçu’dan Mustafa Kutlu’ya, İsmet Özel’den Sezai Karakoç’a, İbrahim Tenekeci’den Ahmet Murat’a, Mehmet Akif’ten Necip Fazıl’a, Aykut Ertuğrul’dan İsmail Özen’e geniş bir düşünce, yazar, fikir ve sanat çevremiz var. Hepsini ve daha fazlasını rahat rahat okuyabiliriz.   

Konu okullardan ve eğitimden açılmışken, bir eğitimci olarak, üniversite mezunu bir gencin domates yetiştirmeyi bilmiyor oluşunu nasıl değerlendirirsiniz?

Üzücü diyebiliriz. Ama öğrenmemesi için hiçbir sebep yok. Yediklerimiz içtiklerimiz nereden geliyor, bunlar nerede yetişiyor, diye kendimize zaman zaman sorabiliriz. 

Bu dünyada en kıymetli şeylerden birisi helal gıdadır. Buradaki helal sadece sertifika anlamında değil. Allah’ın yarattığı ve alın terimizle kazandığımız her şey helaldir. Toprak ve ağaçlar olmasa hangimizin karnı doyabilir?

Gençler heveslidir, arzuludur eh biraz da hayalcidir. Dünyayı değiştirmek ister, iyi güzel de buna ne gerek var? Allah’ın bize ikram ettiği her güzelliği zaten cennette de olacak diye sevmiyor muyuz? 

Toprağa, gökyüzüne, ağaçlara, nehirlere bakmadan onlarsız bir hayat hangimiz için güzel bir hayat olabilir ki?

Edebiyat nedir, niçin önemlidir?

Edebiyat, fikirlerin, sözlerin bir anlam etrafında oluşturulması, düzenlenmesidir. Edebiyat şahsi bir sevgi gibi gözükse de bu şahsi sevgi koskaca bir millet hayatını var eder. İnsan kafasının çalışmasını istiyorsa, gönlündeki inceliklerin, güzelliklerin daimi olmasını istiyorsa, bir meslekte çok başarılı olmak istiyorsa nitelikli edebiyat ürünleriyle, nitelikli edebiyatçılarla ahbap olmalıdır. 

Bugün İstiklal Marşı olmasaydı Türkiye bir devletten ve milletten söz edemiyor olurduk. Bu topraklar bize haram olurdu. İstiklal Marşı nedir? Çok kıymetli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un edebiyatıdır, şiiridir. Onunla bir devlet ve millet yok olmaktan kurtulmuş, kıyamete kadar var olacak cesareti kazanmıştır.

Ya Yunus Emre olmasaydı Türkçe diye bir dil olur muydu? 

Hiçbir şeyi küçümsemeyelim edebiyatı hele hiç. 

“Dil ve İmkan” adlı eserinizde sorduğunuz gibi, “İlk insan hangi dili biliyordu?” 

Allah’ın ona öğrettiği dili. Bu halen yaşayan bir dil de olabilir, unutulup gitmiş bir dil de. Bu çok önemli değildir. Önemli olan Hazret-i Adem’in ve Hazret-i Havva’nın insan olarak bizden hiçbir eksik yanlarının olmadığını idrak edebilmektir. Konuşmayan, konuşamayan insan olabilir mi?

Bunun Arapça veya Türkçe veya Fransızca olması kimseye özel bir üstünlük sağlamaz. Üstünlük sağlayan şey, dilimizle ifade edilen hakikatleri kabul edip edemememizdir. 

Mesele kitap okumak olunca gençlerimiz genelde ‘hemencecik sıkılıyorum!’ diyorlar. Bunun altında yatan sebep sizce nedir ve siz neler tavsiye edersiniz?

Yapılacak çok fazla şey yok. Zorla güzellik olmaz. Kitap okumanın ona ne kazandıracağı bilincinde olmayan okumaya hiç sıcak bakmaz. Ama yine de daima okumaya teşvik etmek, sevmesini arzu etmek duamızdır.  

Tabii kimsenin eline de daha ilk başta öyle koca koca fikir kitaplarını verip haydi oku bakalım, demeyelim. Her kitabın tadı başkadır. Romanlar öncelik açısından güzel olur. 

Edebi niteliği olan bir romanı okuyup bitiren herkes bir sonraki okuma için heves duyar.

YAZAR HAKKINDA
Enes Malik Yılmaz
Enes Malik Yılmaz
İstanbul'da doğdu. Doğduğu şehrin karmaşası içinde büyüdü. İlk ve orta öğrenimini hala tamamlamadığını düşünüyor. Liseyi İstanbul, Eyüp'te bitirdi. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğrencisi. Arkadaşı vasıtası ile tanıştığı ve Necmettin Erbakan'ın cenazesinde idrak etmeye başladığı Mili Görüş'te mücadele etmeye çalışıyor.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN