SİZDEN GELENLER

Gençlik ve Ölüm

Gençlik ve Ölüm
"Ölüm ölüm dediğin nedir ki gülüm, ben senin için yaşamayı göze almışım."

Polat Alemdar'ın sesiyle okumaktan kendimizi alıkoyamadığımız, malum dizi sebebiyle yıllarca dilimize pelesenk olmuş bu cümleyle başlamak istedim. Bir replik olmaktan çıkıp hayat ve ölüm üzerine düşünmeye vesile olur belki!

Aslında ben hayat-memat üzerine düşünürken, M. Emin Saraç hocanın vefat ettiği haberini aldık, diğer yandan iki gün olmuştu Doğan Cüceloğlu'nun haberini alalı. Onun da öncesinde yakın zamanda 13 eve ateş düştüğünü, 13 tane canımızın alçakça şehit edildiğini öğrendik. Utanarak yazıyorum ki, bu 13 vatan evladının yıllardır esir olduğundan haberim bile yoktu. Bilmiyordum ve bu konuda yaptığım hiçbir şey  olmadı. O sebepten bundan bahsederken bile utanıyorum, suçluluk duyuyorum. Her neyse şuraya bağlayacağım; son zamanlarda özellikle de alimlerden, hocalarımızdan çok kayıp verdik. Kayıp derken, bu ölümler yalnızca biz geride kalanlar için kayıp. Onlar için ölümün ne olduğu, ne getirdiği Allah’u alem. 

Hakikaten ölüm ölüm dediğimiz nedir peki? Ne kadar düşünüyoruz bu hakikati ve ne kadar hatırımızda tutuyoruz?

- İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Bu ayeti kerimeyi yazıyoruz ya da okuyoruz ölüm haberi alınca ya da bir musibetle yüz yüze gelince. İnanıyor muyuz peki buna? 

- Yahu biz kâfir miyiz ? İnanıyoruz tabi! Evet, ben de inanıyorum. Peki, o zaman neden bazen ölüm yokmuş gibi davranmaktan kendimi geri tutamıyorum? Bunun cevabını Hz. Ömer veriyor bana;

Hz. Ömer (r.a) halifelik görevini devraldıktan sonra kendi parasıyla bir adam tutmuştu. Bu adamın görevi her günün belirli saatlerinde Hz. Ömer’in yanına gelerek ona: “Yâ Ömer Allah’tan kork, ölüm var!” demekti. Hz. Ömer (r.a) bir gün bu görevliyi yanına çağırdı ve görevine son verdiğini söyledi. Bunu duyan adam Hz. Ömer’e: “Yâ Ömer, bu güzel adetinden vaz mı geçtin?” diye sordu. Hz. Ömer (r.a) bu soruyu şöyle cevapladı: ”Şimdiye kadar gençtim, saçım ve sakalım ağarmamıştı. Doğru yoldan ayrılmamam için bana her gün ölümü hatırlatacak, Allah’tan korkmamı tavsiye edecek birine ihtiyacım vardı. Ancak bugün aynaya baktığımda saç ve sakalımın ağardığını gördüm, bana ölümün habercisi olarak onlar yeter."

Bu olaydan çıkarılacak nice dersler vardır. Okuyan herkes payına düşeni alır. Benim kendi payıma, ilk sıraya koyduğum ders şudur;

-Gençlik derin bir uyku. Bu tatlı uykuya çok dalma Hazal. Gençlik öyle bir şey ki, insan kolayca hataya düşebilir. Kolayca doğru yoldan ayrılabilir. Yüreğindeki aşk ve heyecanı yanlış yöne meylettirebilir. Bu yüzden sana ölümü ve Allah'ı hatırlatacak dostlar edin. Doğru yoldan sapmaya yeltendiğin anda seni nefsinin eline bırakmayacak, içindeki heyecan ve aşkı doğru yere yönlendirecek olan büyüklerinin, hocalarının dizinin dibinden sakın ha! ayrılma. Bilirsin ki asıl kötü olan aşktan mahrumiyettir. Hz. Ömer ki; cennetle müjdelenmiş bir sahabe, İslam'ın dört büyük halifesinden biri olarak, gençlik denen o tatlı uykunun pençesine düşmekten endişe etmiş, sen neyine güveniyorsun?

Hocalarımızı, alimlerimizi tek tek ahirete uğurluyoruz. Her birinin vefatından sonra bir ahir zaman genci olarak ben kendimi biraz daha yalnız hissediyorum. “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” i en derinden hissediyor ve çok korkuyorum. Çünkü ben Hz. Ömer'i bile korkutan o gençlik uykusunun tam içinde olan âciz, günahkâr bir gencim. Çoğu zaman nefsim o uykuya kendini teslim ediyor. Bana, "ölüm var" diyecek dostlara, gerektiğinde elindeki sopayla dahi olsa beni yola getirecek büyüklerime muhtacım.

Velhasıl ölüm ölüm dediğimiz, yaşarken sürekli hatırlamamız gereken değil; hiç unutmamamız gereken, bizi tatlı uykularımızdan bir gün muhakkak uyandıracak olan buz gibi bir hakikattir.

ÖNCEKİ YAZI DONAN YÜREKLER
YAZAR HAKKINDA
Hazal Keser
Genç İstikbal Dergisi Konuk Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN