FİKRİYAT

Geometrinin Oyunu, Estetiğin Dansı: Geleneksel İslam Sanatı

Geometrinin Oyunu, Estetiğin Dansı: Geleneksel İslam Sanatı
Sanat, yazının icadından öncelerine kadar uzanan insanoğlunun en eski eylemlerindendir. Bir ifadeyi, duyguyu ve fikri anlatabilmenin en etkileyici yollarından biri olarak günümüze değin değerini koruyarak gelmiştir. Dünyaya bakışın estetik bir ifadesi olarak kendisini gösterirken kültürden kültüre, dönemden döneme sanat da değişiklikler gösterecektir. Her bir kültürün kendi dünya tasavvurunun bir aynası olarak sanat, müessirin hakikatle kurduğu bağın ve hayatının merkezine yerleştirdiği değerlerine dair ipuçları yakalamamıza olanak verir. İslam sanatı da bu durumdan uzak değildir. Müslümanın dünya tasavvurunun ve güzellik anlayışının izleri geleneksel İslam sanatlarından kavranabilir.

Tevhid akidesi, tıpkı Müslümanların hayatlarına yön verdiği gibi sanatlarına da yön vermiştir. Kâinatın tevhid üzerine inşa edildiğinin bilincinde olan Müslüman özne, baktığı her yerde ilahi kelamı görmüş, bu nazarı tasvir etmenin peşine düşmüştür. Hiçbir vakit göz ile gördüğünde takılı kalmayıp daima görünenlerin ardındaki hikmeti arayan müessir, nazar ettiği her noktada tevhidi görmüştür. Bu nedenledir ki hiçbir vakit Avrupa sanat geleneğinde olduğu gibi natüralist arayışların yani doğayı birebir taklit etmenin peşine düşülmemiş ve bu tarz eserler ortaya koyulmamıştır. Kendisini beşeri algıların sınırları le sınırlandırmayan müessirler, minyatür sanatında dahi doğayı birebir tasvir etmekten ziyade bir fikri, bir değeri anlatma gayesi ile gerçekliği (eserde tasvir edilenlerin boyutlarının büyütülmesi ya da küçültülmesi gibi yollarla) kendi gayeleri doğrultusunda tasvir etmişlerdir.

Mutlak güzellik yalnızca Allah’a aittir ve tüm varlıklar güzelliklerini ondan almışlardır. Bu hakikatin idrakinde olan Müslümanlar nazar ettikleri her bir varlıkta, canlı olsun cansız olsun, zaman üstü ve kalıcı olanın güzelliğinden bir parça görmüşlerdir. Bu bilinçle sanatın her bir dalında (ister görsel sanatlar olsun; hat, tezhip vb. ister sözlü sanatlar olsun; şiir, müzik vb. ) güzeli en güzel şekilde anlatmanın derdindedirler. “Allah güzeldir, güzel yaratır ve güzel olanı sever.” ilkesinden ilham alan müessirler, kendileri de güzel ve kalıcı işler yaparak arkalarında güzel bir iz bırakmanın gayesinde olmuşlardır. Böylelikle hem kendileri güzel ve kalıcı olanı insanlara anlatmışlar hem de bu vesileyle kendileri güzel ve kalıcı izler bırakmışlardır.

Hakikat ve varlık anlayışının merkezinde Yaratıcı güç konumlandırıldığında güzellik anlayışı da bu perspektifte şekillenecektir. Geçici ve sunî güzelliğin peşinde olmaktan ziyade Müslüman sanatçılar kalıcı daimi ve aşkın olan güzelliğin yani İlahi olanın tasviri yönünde olağanüstü bir çabaya girilmiştir. Peki, ilahi olan, aşkın olan, daimi olan nasıl tasvir edilebilir? Müslüman sanatçının dehası işte tam bu noktada gözükmektedir. Somut olan varlığı tasvir yerine soyut olana yönelerek bu zor bilmeceyi başarılı bir şekilde çözmüştür. Geometrik formların, zarif desenlerin birbirini tekrar etmesi ile oluşturulan fraktallar, onu seyredenin gözünde sonsuzluğu çağrıştıracak ve böylece, varlığı ezeli ve ebedi olan yaratıcıya işaret edecektir. Bununla birlikte büyük kapılar, devasa kubbeler, geniş avlularla bezeli mimari yapılar da aslında insanın karşısında acizlik duyduğu ulûhiyete bir hatırlatma ve insanın o acizliğine bir göndermedir. Devasa yapılar karşısında hayret eden insan, fizik alanından sıyrılarak fizikötesi alana ve varoluşun sırlarına dair tefekkür etmeye çağrılmaktadır.

Tevhid akidesinin Müslüman yaşantısının her alanına istikamet vermesi gibi İslam sanatı da yaşamın her sahasında varlığını göstermiştir. Geleneksel dönemlerde estetik zevk ve güzellik kendisini her bir mekânda ve varlıkta seyir ettirmenin derdindedir. Evlerden saraylara avlulardan sokaklara çeşmelerden kitabelere kitaplardan sayfalara el aynalarından bardaklara kadar gündelik hayatta muhatap olunan her bir nesne üretilirken yalnızca kullanışlı olması değil aynı zamanda estetik olması şartı da göz önünde bulundurulmuştur. İşe yararlılık ve güzellik kriterleri daima bir arada olmuştur. Bu da elbette tevhid inancının beraberinde getirdiği Müslümanın temas ettiği her bir mekânı ve varlığı güzelleştirme ve değerli kılma çabasının bir temsilidir.

Tüm bunlarla birlikte ifade edilmelidir ki İslam sanat anlayışı, oldukça uzun süren döneme ve oldukça geniş coğrafyaya yayılmasına rağmen bir bütünlük arz etmektedir. Genel itibariyle diğer kültürlerde görünen farklılaşma onda görülememektedir. Elbette üsluba ilişkin farklı yaklaşımlar mevcuttur ancak tevhid akidesinin hayatın merkezinde oluşu, Müslümanların bir ümmet olduğu gerçeğini İslam sanatına da yansıtmıştır. Bu nedenle herhangi bir sınıfın ya da ulusun malı olmaktan ziyade tüm bir İslam ümmetine hitap etmiş ve tümüyle bir ümmetin malı olmuştur.

YAZAR HAKKINDA
Mustafa Özdemir
Mustafa Özdemir
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN