GÜNDEM

Gizli Kanser: Örtük Irkçılık

Gizli Kanser: Örtük Irkçılık
İnsanlık, yüzyıllardan beri beraberce yaşamını sürdürmekte, birçok konuda birbirine ihtiyaç duymakta ve el birliğiyle hayatın yükünü çekmektedir. Ne var ki tarih boyunca hayatını kardeşçe idame ettiren insanlar olduğu gibi içlerinde düşmanlık besleyenler, hoşgörü ve sevgiyi değil kin ve nefreti azık edinenler, başkasının hakkında gözü olup ırk, ten rengi, soy vs. unsurları ayrışma sebebi gören; ırkçılık yapanlar da olmuştur.

Allah Hz. Âdem’i yarattığında meleklerden ona secde etmelerini emretmiş ancak bu emre içlerinden biri itaat etmemiştir: İblis. “(Allah) buyurdu ki: “Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan nedir?” Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım. (Çünkü) beni ateşten, onu topraktan yarattın.” (7/A'râf 12) Böylece İblis, yaratılışındaki özelliklerini üstün görmüş, kendince kendi gibi olmayanları daha aşağıya konumlandırmış ve ırkçılığın da ilk örneğini göstermiştir. Hemen hemen her çağ ve toplumda az yahut çok görülen ırkçılık, bilhassa Cahiliyye toplumunun birincil özellikleri arasında yerini almıştır. Kevser Suresi'nde mealen geçen, “Doğrusu, asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır.” cümlesinden de anlaşılacağı üzere, erkek çocukları vefat ettiği için Hz. Peygamber'e “soysuz” diyerek hakaret etmişler, soyları hasebiyle kendilerini daha üstün görmüşlerdir. Cahiliyye devrinden bu yana mevzu bahis ırkçılık eksilmeden devam etmiş; birçok savaşın, kaosun ve bilumum toplumsal sıkıntıların da başlıca sebepleri arasında yerini almıştır.

Genel hatları ile ırkçılık, kendi ırkını öteki ırklardan üstün sayma ve siyasal tutumunu buna dayandırma eğilimi olup aslında bir tür güvensizlik ve endişenin ürünüdür. ‘’Dehşet Yönetimi Kuramı’’, insanların ölümlü olmaktan dolayı bir dehşet yaşadıklarını ve bu kaygı durumunu azaltmak için kültürel dünya görüşlerine sarıldıklarını önermektedir. Dolayısıyla bir nevi ölümlü hayatı anlamlı kılmak ve böylelikle oluşacak endişeyi en aza indirmek gayesi ile insanlar; devlete, dini yahut siyasi lidere, topluma ve o toplumun değer yargılarına teslimiyet gösterme eğilimindedirler. Bağlı oldukları grup içerisinde sıkı dostluklar ve bağlar kurarak ölüme karşı önlem aldıklarını, kendilerinin daha değerli olduklarını varsaymaktadırlar. Ancak böylesi sahiplenici ve eleştiriden uzak tutum, dış dünyaya; başka gruplara, otoritelere, toplumlara ve sair hizbe karşı ön yargı doğurmakta, huzur ve barış ortamını tehdit edici davranışları beraberinde getirmektedir.

Irkçılık bir tür hastalıktır ve gribal enfeksiyon gibi birtakım semptomlar göstererek insan aklına sirayet ettiği gibi bazı kanser türleri gibi sinsice yanaşarak bünyede yer edinebilmekte ve günden güne büyüyebilmektedir. Nitekim yapılan araştırmalar, kendi ırkımıza atfettiğimiz üstünlüklerin erken çocukluk döneminde görülmeye başlandığını, ileri yaşlarda toplumsal ve kültürel faktörler ile beraber bilinçaltında farklı ırklarla yapılan olumlu yahut olumsuz bağdaştırmalar neticesinde “örtük önyargılar” ortaya çıktığını göstermektedir. Örneğin, Meksikalı çocuklarla yapılan bir deneyde çocuklara, birbirinden farkları sadece ten rengi olan iki oyuncak bebek gösterilmiş ve birtakım sorular sorulmuştur. Çocukların hemen hemen hepsi iyi ve güzele dair vasıfları beyaz tenli bebeğe, kötü ve çirkine dair vasıfları ise siyahi bebeğe yönelttikleri görülmüştür. 2014 yılında yapılan bir başka araştırmada ekonominin kötüye gittiği söylenen kişilerin genelde siyahları “daha da siyah” gördüğü anlaşılmış; örtük önyargı davranışta da kendini göstererek ekonomik durgunluk dönemlerinde siyahların kredi almaları güçleştirilmiştir. Ülkemiz özelinde ise; “gönül coğrafyası” söylemleri hız kazanırken, ne kadar yardımsever bir ülke olduğumuz dillere pelesenk olmuşken, bir taraftan Suriyeli düşmanlığı her geçen gün artmakta; mevcut işsizlikten, bozulan ekonomi hatta ahlaki çöküşe kadar birçok sorunun müsebbibi olarak Suriyeliler gösterilmektedir. Birlik beraberlik denildiğinde “Türk, Kürt, Laz, Çerkez...” diye sınırlarımız içerisinde yaşayan tüm ırkları sayarken bir yandan suç ve suçlular söz konusu olduğunda kendi ırkımız dışında kalanları gözümüzün araması, bilinçaltı/örtük ırkçı önyargılara örneklerdendir.

Ön yargı, hayatta kalmaya yarayan içgüdüsel bir harekettir; doğrudur. Dikkatli, temkinli ve şüpheci olmak insanı birçok musibetten kurtarır. Ancak her şey de olduğu gibi ön yargının da sınırları çizilmez ve belli zümrelere karşı değişmez bir davranış biçimi haline gelir ise ırkçılık gibi ayrıştırıcı tutumların oluşması da kaçınılmaz olacaktır. Şüphe, ön yargı, temkinli olmak gibi hasletler, ait olduğumuz ırk, grup, lider vs. söz konusu olduğunda da gösterilmelidir. Zira insan en çok, sevdiğine karşı kördür ve en çok sevdiği tarafından yara alır. Amacımız düşmanlık yapmak için bahane aramak değil, hakikate ulaşmak, iyiyi kötüden ayırmak, akıl ve kalp ikilisinin irtibatını doğru minvalde sağlamak olmalıdır. Bilhassa gizli ırkçılıktan korunmak, söylem ve eylem hususunda tutarlı olmak ve ahirette hüsrana uğramamak için yüzleşmek istemediğimiz gerçekler, haberimiz dahi olmadan öteye savurduğumuz kimseler ve gruplarla karşı karşıya gelip hatamızı kabullenmemiz gerekmektedir. Zira kabullenmek; yenilmek değil, harekete geçildiği zaman kazanmak için gereken adımı atma gücünü doğurur.

Genlerimizin yalnızca %0,01'i dış görünüşümüze yansımaktadır. İnsanların bu kadarlık bir orana bağlı değişimlerle ayrılmasına karşın birbirine gizli yahut açıktan düşmanlık beslemesi elbette akıl karı değildir. Irkçılığa yol açan sebeplerden biri olan ölüm kaygısı ile hayatı anlamlandırma girişimi, bir zümreye ait olmakla sonuçlanmamalıdır. Çünkü zümre insana değil; insan, nitelikleri ile o zümreye anlam katmaktadır. Dolayısıyla kişinin düzenli olarak iç muhasebe yapması, bireysel eğitimine önem vermesi, gazete, televizyon ve bilhassa sosyal medya üzerinden yürütülen manipülasyonlara karşı temkinli olması, sevgi ve nefretin dozunu kaçırmaması, özellikle kendi grubuna, liderine yahut bağlı olduğu kitleye eleştirel bakabilmesi, geçmişte ve o an öğrenilen bilgileri Kur'an ve Sünnet filtresinden geçirebilmesi, gizli ırkçılık tuzağına düşmemek noktasında büyük önem arz etmektedir. İnsan, insanın insanlığına muhtaçtır. Kavim ve kabilelere ayrılmış olmamız birbirimiz ile savaşmamız için değil; tanışmak, kaynaşmak ve şu kısacık dünya imtihanını en az hasarla atlatmak için birbirimize destek olmamızın gerekliliğindendir.

YAZAR HAKKINDA
Serdar Tezcan
Serdar Tezcan
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN