KÜLTÜR SANAT

Gravür Sanatı

Gravür Sanatı

Kazıma resim sanatı olarak bilinen gravür, çeşitli materyaller üzerine işlenip, kâğıda baskı yoluyla aktarılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Fransızca “Gravure” kelimesinden dilimize geçmiş olan Gravür; sert bir yüzeye çizgiler oyarak desen yapma; “Kazı Resim” anlamına gelmektedir. Osmanlıda ise kazıma, oyma manalarına gelen “Hakk” kelimesi bu sanatı tanımlayan kelimeydi.

Tarzı ve yapım şekli göz önüne alınırsa ilk örnekleri; kaya, kemik, boynuz gibi oyulabilen malzemelerin ilkel dönemlerde icra edilmiştir. Ayrıca, mağara yaşantısı sırasında duvarları oyarak çeşitli figürler çizen eski atalarımızın da bu sanatın icracıları olduğunu söyleyebiliriz. Metal ustalarının savaş aletleri, ev eşyalarını oyup süslemeleri de gravür sanatının alnına girmektedir. Eski dönemlerden beri belge, kitap, harita elde etmek için kullanılmıştır.

Gravür metal, çinko, tahta, muşamba gibi materyallerin üzerine lak -malzemenin süslemelerini korunmasını sağlayan bir malzeme- sürülür ve bu lakın üzerine sanatçı yorumlamasını kazıyarak yapar. Daha sonrasında asit suyunda bekletilip kalıbı alınır. Madenlerde ise bakır üzerine kalem ile oyularak gerçekleştirilir. Bir diğer türü olan kezzap gravür yöntemi ise levha üzerine çelikten üretilmiş özel kalemlerle oyulur ve asit suyuna batırılır. 

Asit suyuna batırılmasının sebebi ise oyulan yerlerin daha belirginleşmesi ve kendini göstermesinden dolayıdır. Gravürü diğer sanat dallarından ayıran en önemli özelliği ise çoğaltılabiliyor olmasıdır. Bu işlemler yardımıyla sanatçının gerçekleştirdiği ince işlemeler çoğaltılmaya uygun duruma gelir.

M.Ö 3000’lerde Çinliler tarafından mühürlerle ipekli kumaşlara, Mezopotamyalılar kil tabletlere, M.Ö 4.yy’larda Mısırlılar kumaş üzerine baskılar yapmışlardır. Madeni paralar, çivi yazısındaki oymalar da gravür ’ün ilk örnekleri arasına girmiştir. Kâğıdın keşfine kadar böyle icra edilen gravür, Çin’de kâğıdın keşfedilmesiyle beraber boyut atlamıştır. Kâğıttan önce keçe, kumaş, deri gibi malzemelerle icra edilen gravür, bu vesileyle günümüzdeki formuna, kâğıda baskı alım işlemine kavuşmuş oldu. En tanınan eserlerden biri yine Çin’de, M.S 9.yy’da, Budizm’i benimsemiş kimselerce yapılan ‘Diamond Sutra’ isimli 5 metrelik gravür oldu.

Rönesans döneminde değişen maddi ve manevi ideolojik yapılarla birlikte kullanımı dramatik seviyede artmış ayrıca kiliselerce de kullanılmaya başlanmıştır. Din ve tarih kitaplarının resimlenmesi, olayları belgelenmesi, önemli eserlerin kopyalarının çoğaltılması için bu tekniği kullanmışlardır. Kutsal resimleri kitaplara basmış, okuma yazma bilmeyen halka bu resimlerle din öğretilmiştir. Rafael, William Turner, Rembrandt gibi usta ressamlar da bu gravür tekniğini kullanmışlardır. Bu dönemde özellikle Hollanda’da gelişim göstermesiyle diğer ülkelere de yayılmış ve kullanımı artmıştır. Gravür ’ün sanat olarak başlangıç tarihi de kimilerince 14. yy Hollanda’sı olarak gösterilir. İlk dönemlerde daha çok dini figürler üzerine yoğunlaşılan bir dal olan gravür zamanla doğa motiflerinin etkisi altında kalmıştır. 18.yy’da Japonya’da da belli bir seviyeye ulaşan gravür sanatı, geniş coğrafyalara yayılmıştır. 

15.yy’da matbaanın hızlı basım tekniği bulunmasıyla işlevselliğini yitirmiştir. Önceden sanat olduğu kadar aynı zamanda da eserlerin çoğaltılması gibi işlemlerde de kullanılabilen gravür, bunula birlikte rafine bir sanat alanına dönüşmüştür. Bu durum gravür sanatının teknik farklılıkları da içeren büyük bir değişim yaşamasına sebebiyet vermiştir. 

Gravür sanatının bizim topraklarımıza ulaşması ise biraz geç olmuştur. Rönesans’la birlikte, bu sanatı iyi derecede icra eden, sanatçıların uğrak noktası olmuş olan İstanbul, bunu icra edecek sanatçıları uzun bir süre çıkartmamıştır yahut bu alana dikkat ayırmamıştır. Öyle ki İstanbul’un güzelliğinden eserler üreten sanatçılar, elçiler baskılama işlemini bile burada yapmaz yurtdışında kâğıda geçirirlerdi.

Bunun yanında İstanbul’daki azınlıklar tarafından da gravür tekniği kullanılmış evlerinde baskı makineleriyle baskılama yöntemini gerçekleştirmişlerdir. Daha sonrasında ise II. Mahmut ve II.  Abdülhamid devirlerinde saray çevresince yaygınlaşmıştır. Bilinen ilk gravürler Osman Hamdi Bey’in kurduğu Güzel Sanatlar Akademisi tarafından yapılmıştır. Hoca Ali Rıza’nın yaptığı gravürler bunların en tanınırları oldu. 1937’de Güzel Sanatlar Akademisinde açılan gravür atölyesiyle birlikte yeni gravür sanatçıları yetiştirilmeye başlandı. 

Günümüzde fotoğraf makinesi vb. benzeri teknolojilerin sık kullanımı hasebiyle gravür tekniği eskiye nazaran daha da küçülerek yalnızca estetik duyguların ve sanatsal kaygıların dâhil olduğu eserlerde kendini göstermektedir. Yeni teknolojik gelişmelerle serüvenine daha ne kadar devam edeceği veya hayatımıza hangi alanlarda tutunacağı pek belirli değildir. Ancak şu gerçek ki teknoloji gelişmeye başladıkça bazı sanat alanlarını yok etmeye ve yerlerine yeni alanlar eklemeye devam edecektir.

YAZAR HAKKINDA
Doğan Şimşek
Doğan Şimşek
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN