ROPÖRTAJ

Güneşten Işık Yontan Mimar

Güneşten Işık Yontan Mimar
Güneş, rüzgâr, yağmur ve Çelik Erengezgin.. Buyurun efendim.

Üç kutsal değerin yanında benim ilave edilmem zaten şandır şereftir. Teveccühünüz. Yani bunlar temel nimetler. “Allah bunları niye yarattı?” diye sorgu sual ediyoruz fakat biz seyretmekle ifa ediyoruz. O yüzden bunları değerlendirdiğimiz zaman zaten hiçbir şeye ihtiyacınız kalmıyor. Doyuyorsunuz, ısınıyorsunuz, lazımsa soğutuyorsunuz o zaman niye bunlar göz ardı ediliyor? Bize hep dayatılıyor bir şeyler. Doğayı yakacaksın, kömür yakacaksın vallahi hiçbiri yetmez nükleer de lazım. Yetmez yetmez! Nereye kadar? Bakıyorsunuz ki, artık size hiçbir şey yetmiyor. Her şeye muhtaç hale geliyorsunuz. Yani kendi hayatınızı sonlandırıyorsunuz. Yani demek istediğim bunların kullanılması bütün mesleklerin vecibesidir. Ben bir mimar olarak 21 sene önce enerji mimarlığı lafını ortaya attığım zaman en çok mimarlara anlatmakta zorlandım. Çünkü mimar milleti hesaptan hoşlanmaz. Kardeşim enerji deyince ben bunun hesabını kitabını mı yapacağım demeye başlar. Kâinatta elektrik mühendisi ile inşaat mühendisi ile beraber çalışacaksın. Nasıl ki bu dünya bir ekip dünyasıysa dimi kişi yakınına komşusuna bile danışıyorsa (komşu komşunun külüne bile muhtaçtır lafı oradan geliyor), bir bütünlük içindeyiz meslek grupları da böyle olmak zorunda. 

O zaman işte bütün bunları bir araya getirdiğiniz zaman enerji mimarlığı diye bir şey çıkıyor. Ekip çalışmasında orkestra şefisiniz diyorum biraz rahatlasınlar diye. Çünkü mimar bütün yetkisi elinden alındı diye bozuluyor önce. Yani biz başına buyruk ne güzel çok yakışıklı olmuş bitiririz biz bu projeyi… Başlarım yakışıklılığına ısıtıyor mu?  Soğutuyor mu? El atıyor mu? Sağlıklı mı? Havalandırıyor mu? Depremde ne yapıyor? Ooo bak sorular gidiyor. Hiçbirine cevap yok.

Petrol olmadan, doğalgaz olmadan yeryüzünde yaşam daha mı mutlu olur diyorsunuz?  

Daha sıhhatli olur daha sürdürülebilir olur. Çünkü kömür diyorsun. Abi bir kova kömürüm var. E ne yapacaksın? İkinci kovayı satın alman lazım, bulman lazım, eşmen lazım. Ben ne diyorum? Güneş hep var, rüzgâr hep esiyor. Bu olayın hepsi devam ediyor, muhteşem. Sen arkanı dönüyorsun ya. Bursa’da bir Mimarlar Mühendisler Birliği var, ben biliyorsunuz her partiye eşit mesafedeyim. Onlar da beni çağırmışlar,  “İşte böyle böyle biri geliyor kahvaltıda falan filan.” dediler. Anlattı anlattı, benim beklentilerime karşı hiçbir şey yok enerji adına. Sonunda, “Güneş çok güzel, faydalı bir şey!” dedi.  “Ama akşam güneş yok ki!” dedi. Doğru söylüyorlar, damardan yakalıyorlar. “Rüzgâr her zaman esmiyor ki!” dedi. O zaman nükleer şart dedi. “Hah!” dedim, “nereye bağlayacağın belliydi.” Böyle basit bir noktasına gelmiyorlar mı ben deli oluyorum. İşte böyle değerli kardeşlerim. Ben de mimarlara anlattım, mesele burada. O yüzden yani bunları yazdım gönderdim. Dedim ki “Muhterem kardeşim şu Allah’ın emaneti olağanüstü bedeni biz nasıl enerji temin edip besliyoruz? 

Almanlar, 2020’den sonra doğalgaz kullanmayacağız diyorlar, neyine güveniyor?” Güneş üçte birim, rüzgâr benim yarım kadar. Başka bir doğalgaz kaynağı falan da yok. Bana geldikten sonra ben dedim ki onlara “Peki ne yapacaksınız?” Cevap muhteşemdi, “Putin düşünsün!” dedi. Bunu diyebilecek halde olduğunun farkında. Nükleere son, doğalgaza son. Çünkü lazım değil, gerek yok. Ben nasıl diyemem bunu ya? Bazı şeyler bizim, onların üzerinde. Şu anda hidrojen konusunda Türkiye’de önemli gelişme var. Patenti bizim insanımıza ait. Allah nasip ederse burada da AR-GE uygulama merkezi yapıyoruz belediyeyle. Ama o belediye var ya proje ürettiğim bir belediye ismi lazım değil. Bütün günahlarını affetsin Allah, Allah’a havale ediyorum. “Ancak, böyle kendini insanlığa affettirebilirsin.” dedim. Özel bir yer tahsis etti. Başka bir yerden daha bahsettik birbirimize, orada da bir kent merkezi oluşturacağız. 100-150 bin metre kare kapalı alanı olabilecek. Dünyada henüz böyle bir şey yok. O dehşet verici enerjinin tüketildiği diye düşündüğümüz yer, … enerjiyi satın alabiliyorsun.  İşte Bursa’nın burası, Türkiye’nin merkezi olur. 

Çelik  Erengezgin’in dünyasında bilişim teknolojileri nerde duruyor, ihtiyaç var mı?

Şimdi her türlü teknoloji başımın tacı, sadece saçmalayan teknolojiye karşıyım. Abi oturduğun yerde saçını tarıyor tarak. Ben böyle bir tarak istemiyorum. Olabilir bunu da bir gün yaparlar. Ben bedensel olarak yapabiliyorsam onu, yine ben yapabilmeliyim. Bahçedeki otu toplayabiliyorsam onu toplayan ot makinesine ihtiyacım yok. Haddini aşmadığı sürece bilim başımın tacı. Dünyayla arama girmesin, bu kadar.

Kyoto, Greenpeace bunlar nedir hocam?

Alayı aldatmacadır. Alayı bir trilyon dolarlık bir sermayenin yaratılmış halidir. Bunların bu gidişle beklentileri, 2020 mi 2025’te mi ne beş trilyon dolardır. Dünyada bundan büyük bir rakam yok sanayi döngüsü olarak. Bu yeşil sanayidir işte bak. Yeşil bina vardı, bu artık yeşil sanayi. Yeşil lafı kurtarmıyor. Bin kere gitsen hacca sen hala gavur oğlu gavursun. Bunun gibi bir şey. Lafla olmuyor bir şeyler içerikle oluyor. 

Çelik Erengezgin madencilikle ilgili ne düşünüyor? Hidroelektrik Santralleri (HES) ile ilgili ne düşünüyor?

HES ile ilgili Çay TV’de bir program yaptık onu izledin mi bilmiyorum. Aman Allah’ım! Naci Özen diye bir kardeşimiz var. Bütün HES’lerin yanlış hesap sonucu olduğunu nerdeyse DSİ’nin Türkiye’yi çökertmek için kurulmuş bir teşkilat olduğunu açık açık yazıyor, inşaat mühendisi hesaplar ortada. Kendisini Teknik Üniversite'ye öğrenci olarak yazdırdı. Sebebi ne biliyor musun? Yav sevgili dostlarım yanlışım varsa düzeltin.  Kendisine denilen “Estağfurullah!” E peki neden? Yaa, o zaman diyor siz yapmayı öğretiyorsunuz ya yıkmayı da öğretin. Kendi kendine yıkılırsa felaket olacak çünkü. Amerika'ya 3000 tane 3500 tane baraj yıktı. Artık sistematik olarak yıkılıyor. Sadece yıkılma tehlikesinden değil. Bir halta yaramıyormuş. Anladık. Türkiye'deki barajlarda buharlaşan su, sanayi dâhil kullandığımız sudan daha fazla. Abi buharlaşmasa su sıkıntısı olmayacak. Hale bak sen. Her biri %90 büyük. Neden %90 tanesi büyük? İhalesi büyük. O zaman dükkân büyük senin de. Anlıyor musun? 

Baraj olmasa su daha kullanışlı mı olur?

Akmakta olan su başımın tacı. Biriyle danışmanlık yaparken HES’lere karşısınız biliyorum onu hiç tartışmayalım dedi. Anladım ki onu da koy kenara. Temiz enerjileri konuşalım. Dedim temiz temiz derken barajlar temiz konusuna da dedim, değinelim. Akmakta olan su dedim başımın tacı. Biriktirdiğimiz andan itibaren bitkisel, hayvansal, insansal canlılığa okuyorsun, iklim değişikliğine kadar gidiyorsun. Dünya dedim bunu çoktan fark etti. Tamam dedi o da değil konumuz dedi. Başka ne yaparız? Acayip girdik, çıkalım. En sonda bende buraya da yapıyorum bundan dediği halde olay koptu onun için. 

Yani, şimdi böyle sorular geleceği için belki.. Baraj olmadı şehrin içme suyu nasıl sağlanacak? 

O zaman su sıkıntılı olmuyor ki. Baraj bak sulama amaçlı baraj tamam. Ama onu da nerede biliyor musun? Yamaççık barajı. O kardeşimizin teklifi o. Aşağılarda değil. Diyor ki 1800 metrenin altında baraj diyor salaklıktır zaten diyor. O yüzden diyor ay doldu dolmadı bilmem ne ve o biriktirdiği su yüzünden can suyunu da engeller. Doğanın da canına okur diyor. Yamaçta akarken yukarıda hem orayı canlandırmış olursun hem su aynı akmaya devam eder. Doğa yaşamaya devam eder. 

Yani İstanbul'un 80’lerde su sıkıntısı, 90'ların başında su sıkıntısı yoktu da İstanbul mu sıkıntıydı? 

Yani. Tabi. Su sıkıntısı yok. Yani aslen yok. İşte hesaplarını yapmış. Kendisine de lakap olarak 'Mazlum Çoruh' adını koymuş. O Çoruh boyunca Dicle, Fırat hepsini incelemiş de tek tek tek hesapları. Neden gereksiz, neden gereksiz ve neye mal olmuştur? Bir anlamda diyor insansızlaştırmış hattıdır diyor. Bir anlamda Türkiye'nin bölünme stratejisidir diyor. Çünkü barajın olduğu yere insanlar artık hadi hadi hadi deyip, tamam mı? Hayvan varlığı, bitki varlığı, insan varlığı. 

“Hepten suya verdik bu köyleri..” 

Hepten suya verdik. Evet. Orda tak tak tak tak tak. Anladın mı? Uzun vadeli bir projenin tatbik edilişi. Tanımıyordum rahmetliyi.. 

Projenin mimarı var tabi. Bir de “Baba” diye sevdirdi kendisini,  ama bir tane ülkenin hayrına projesini hatırlamıyorum. Yaşım müsait, hatırlamıyorum. Öyle gitti.   

Hani doğru yer, doğru yön, doğru malzeme olsa doğru şehir kurulduğunda suya, baraja ihtiyaç olmadan... 

Kesinlikle yok. Yağmur suyun sana yeter. Yeter ki topla. Diyarbakır'da topladık. Hatta ben ilaveten “Mesela köy kuralım” dedim. Köy için bir yer bulduk. Yerden bol bir şey yok. Hani projeyle yaptığımız hesaplar. 10 kilometre bir çizgi Türkiye'yi boydan boya aşıyor. Ama gittiniz ya abi tam da böyle tarım toprağı falan, hay Allah birazcık ıslah etmek istiyor. Et. Hep etmişiz. Tarih boyu etmiş insanlar. Taşını toprağını toplamış, havanın gübresini eklemiş falan filan. O zaman diyorum 50-60 santim kaldırın toprağı, güzel bir halde. Aşağı bir drenaj tabakası… Çok basit. Çok basit. Yani öyle atlı deve değil o. Yağan yağmur suyu kökleri nemlendirdikten sonra kafasına göre gitmesin bir yere, onu da topla. Senin arazin ve çatılarına yağan su ömür boyu yeter. Tamam mı? Su sıkıntısı söz konusu değil. Çatının dörtte biri enerji üretmeye yeter, tamamı suyunu elde etmene yeter. Bir de kullandığın suyun  biyolojik tarafı öyle ki muhteşem bir yöntemdir o. Yani hiçbir kimyasal girmez işin içine. Bir aktif çamur çıkar, o da gübre olur zaten. Bir basıyorsun klozete 10 litre gitti. Bazıları 15 litre gitti. Baba en çok orda… E onu da ne yapacaktık? Sonunda ne oluyor biliyor musun? Sadece klozette bir döngü yapsan ciddi bir su tasarrufuyla başlıyorsun. Anladın mı? Yani aaa su içmeyelim arkadaşlar kullanmayalım değil. Rahat rahat kullan ama şu yaşam döngüsünü sağla babacım ya. Yağmur suyuyla bunu birleştirip bahçeyi onla sula. Belediye suyu ne? “İstemiyorum kardeşim!” de, “Git başımdan!” Anladın mı? Bütün bunlar yaşam döngüsü oluşturunca senin o saçma sapan şeylere, kanalizasyon denilen dünyanın en pahalı yatırımına, yine bir halta yaramayan yine denize boşalttığı, hiç gerek kalmaz. Vergisine de gerek kalmaz, kendisine de gerek kalmaz. Ya modern tam bir yaşam döngüsü, kendine yetme hali. Bu vasıfta olmasa, af edersin, Allah böyle yaratmazdı ya bizi ya. Allah Allah. Değil mi? Hep bana ihtiyaçları olacak, hep bana sipariş mektubu yazacaklar, böyle bir şey olur mu? Mümkün değil. 

Hocam sizi yoruyoruz. 

Hayır, ben yorulmam. 

Hani ülkemizde yaşadınız, doğdunuz, büyüdünüz.

Evet.

Ülkemizde üniversitenin, belediyenin, bakanlıkların yani iyiyi güzeli elinin tersiyle gitmesi, Çelik Erengezgin’de bir ümitsizlik, bir umutsuzluk, bir yabancılık, ne işim var benim burada hissi uyandırıyor mu? 

Bırakın Çelik Erengezgin olmayı kula yakışmaz ümitsizlik. Hiçbir zaman hiçbir şartta. En kötü şeyin başına geldiği gün bunun hangi hayra vesile olacağını Allah bana nasip etsin öğretmeyi de, diye yalvarması lazım. Bu bambaşka bir bakış açısı oldu belki ama hayır, hayır, hayır. Benim ne işim vardı 95 proje. Adam 45'e gelmiş dünya rekoru sende diyor. 95'e gelmişim 5 tanesi... Hayır, hayır. O bir görevdir, en azından ben görevimi yapmanın huzuru içerisindeysem o yaza da yeter kışa da yeter. 

Çok çok teşekkür ederiz hocam. 

Ben teşekkür ederim. 

 

ÖNCEKİ YAZI BAYRAM OL BAYRAM OLA
YAZAR HAKKINDA
mb.
mb.
Okuma yazma öğrendiği günden beri okuyor, zaman zaman da yazıyor. biyoloji bölümü mezunu ama çiçeğin böceğin hakkının gözetilmesi için biyoloji bilmenin değil merhamet sahibi olmanın gerektiğine inanıyor. "allah'ını seven defanstan ayrılmasın" ve "dünya bir deplasman biz de yetimler gibiyiz" adlı iki kitabı var.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN