KÜLTÜR SANAT

Güzel Taş

Güzel Taş
Bu yolculuğun ana kahramanı 10 bin yılı aşkın bir tarih ve anlatıcıları bambaşka dillerden bambaşka medeniyetlerden coşkulu ve atik çocuklar.  Güzel taş manasıyla taçlandırılan Hısn-ı Keyfa’yı hoş bulacaksınız. İsmi kimi kaynaklara göre Arapça, kimi kaynaklara göre de Süryanice taş ve kaya anlamına gelen "Hısn Keyfa"dan geliyor. İsmini kifa kelimesinden aldığı söylenen Hasankeyf sonrasında Kipas, Cepha ve Osmanlı döneminden itibaren ise Hasankeyf olarak anılıyor...

Hasankeyf neredeyse 12 bin yıldan bu yana bilinen bir yerleşim yeri. 9 bin yıldan bu yana Mezopotamya medeniyetlerinin vazgeçilmez kenti. Bizans’ın doğudaki kalesi, İslamiyet döneminin paylaşılmaz başkenti ve Osmanlı’yla birlikte günden güne yitirilen bir Hasankeyf portresi...

Batman'a 37 kilometre uzaklıkta olan ve Dicle Nehri kıyısında yer alan Hasankeyf’te ilk dikkat çeken yapılar mağara evler. Burayla özdeşleşen "Kaya Kale"nin içi de aslında mağara evlerle dolu. Mağara evler güvenli olmadıkları gerekçesiyle boşaltılmış. İlçede yaşayanların büyük çoğunluğu buradan “zorunlu” taşınmış.

12 bin yıllık geçmişe sahip Hasankeyf, bu topraklardaki tüm gelişmelerin de en yakın tanıklarından. Tarihin her döneminin izlerini hatta yükünü taşıyan bu kadim bölge, Dicle'nin ilk uygar halkı olarak görülen Hurri Kabilelerinden sonra Mitannin, Asur, Urartu, İskit, Med, Pers, Makedonya, Roma, Bizans, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlıların egemenliği altında sürdürmüş yolculuğunu. Sürdürürken de tüm bu yaşanmışlıkların izlerini bir bir kaydetmiş hatıra defterine, ağaçlarına ve taşlarına. Ve bölgede 300’den fazla tarihi kalıntı biriktirmiş bünyesinde, gelecek kuşaklara anlatılabilsin/gösterilebilsin diye. 

Her adımda tarihin farklı bir sayfasında gezinme hissi veren Hasankeyf’te Zeynelbey Kümbeti, Artuklu Köprüsü, Büyük Saray, Küçük Saray, İmam Abdullah Zaviyesi, Er Rızk Cami, İç Kale, Ulu Cami gibi yapılar ziyaretçileri karşılayarak müthiş bir seyir zevki tattırıyor. Artuklu köprüsünün ayakucunda Dicle'nin buz gibi sularında Hasankeyfli çocuklularla yüzmek gerekir bu dokunun iliklerine dokunmak için, balık tutmak gerekir buralarda... Hiç durmadan tarihin sayfalarında gezinmenin vermiş olduğu estetik hiçbir pahayla boy ölçüşemez. Hasankeyf, bakmanın ötesindedir bu yüzden. Yaşamakla ilgilidir, bakmak değil de görmek gerekir bu yüzden, dikkate almak hatta geçmişini bir yerlerden yakalamak, onun konuştuğu dilleri biraz olsun bilmek ve görmüş geçirmişliğiyle tecrübesini de biraz olsun göz önünde bulundurmak gerekir onu yaşamak için...

İç Kale eteklerine yavaş yavaş tırmanmak, en sonunda ise büyük bir ödül olarak da tüm bir Hasankeyf'i seyredebilmenin keyfi paha biçilemezdir. Nehir boyunca insan yapımı mağaralar bu tepeden görülüyor. Bu mağaralarda kuşaklar boyunca tarım ve hayvancılıkla uğraşan aynı aileler ikamet etmiş. Öyle diyor bölge sakinleri.

İlçenin en önemli simgesi olan Hasankeyf Kalesi’nin yapım tarihi 363. doğal kayalardan yapılan kalenin 7 ayrı kapısı olduğu, bunlardan dördünün görülebileceği diğer üçünün gizli olduğu, içlerinden birininse efsunlu olduğu söyleniyor. Hasankeyf kalesinin giriş kapısı üzerinde akrep ve yılan kabartması bulunuyormuş. Bu iki kabartmanın amacı kaleye girenleri akrep ve yılan sokmasından korumakmış. Ancak akrep kabartmasının Mısırlı bir turist tarafından çalınmasıyla akrep tılsımı bozulmuş.. Büyük kalenin dışında, halk tarafından Küçük Kale olarak isimlendirilen yerde bulunan bir kaya kütlesi, Artuklular ve Eyyubiler zamanında darphane olarak kullanılıyormuş. Moğolların saldırılarıyla harap olan darphaneye gitmek için kayalardan oyulmuş bir merdiven kullanılıyormuş. Buradan çıkan paraların örnekleri bugün Mardin Müzesi’ndeymiş.

"Boyunuz Kulağı Geçti"

Hasankeyf ile ilgili anlatılan efsanelerin en büyüğü Eyyubi hükümdarlığı döneminde yapılan Sultan Süleyman Cami minaresiyle ilgili. Minarenin yapımı sırasında usta ile kalfa arasında anlaşmazlık çıkar ve kalfa ustası tarafından kovulur. Bunu gururuna yediremeyen kalfa, Dicle Nehri’ne hâkim kayalıklar üzerinde yer alan El Rızk Camisi’nin minaresini yapmaya başlar. Usta da aynı anda Sultan Süleyman Camisi’nin minaresini tamamlamakla meşguldür. İki minare de bittiğinde kalfa, sır gibi sakladığı teknikle yaptığı El Rızk Camisi’nin minaresine ilk olarak ustasının çıkmasını ister. Amacı takdir görmektir. Usta minareye çıkar. Minarenin tepesinde kalfa ile karşılaşır. Usta şaşkınlıkla “Buraya nasıl çıktın?’ diye sorar. Kalfa, minareye çıkan ikinci yolu gösterir ustasına. Minareye çıkan iki ayrı merdiven vardır; kalfanın amacı inen ve çıkan insanların birbirini görmemesini sağlamaktır. Usta, kalfasının kullandığı bu teknikten çok etkilenir ama onu tebrik etmeyi gururuna yediremez. Minareden atlayarak intihar eder. Rivayete göre, “boynuz kulağı geçer” atasözü de buradan doğmadır. Kalfanın şahane bir teknikle inşa ettiği bu caminin tepesinden görünen üçayağı sağlam kalmış köprü de rivayete göre Orta Çağ’ın en büyük köprüsüdür.

YAZAR HAKKINDA
Egemen Doğan
Egemen Doğan
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN