FİKRİYAT

Havana Caddesindeki Boston Granitleri

Havana Caddesindeki Boston Granitleri
15. yüzyılda Tejo Nehri kıyılarından kalkan gemiler, sadece erzak ve mürettebat taşımıyordu. Aynı zamanda çeşitli seferler yapmalarına rağmen doğuda ne ekonomik ne de dini olarak kalıcı bir zafer kazanamayan işgalci bir medeniyetin de kini, nefreti ve hırsı da bu gemilerdeydi. Yakın doğusunda umduğunu bulamayan Avrupa, çok uzak doğusundaki topraklara göz dikmişti. Bir hata sonucu mu yoksa bir plan dahilinde mi olduğu tartışıladursun, o veya bu şekilde Avrupa dünya ana kıtasından uzakta olan bir kıtaya ayak bastı.

Bu ayak basış Guanahani  ile sınırlı kalmadı ve bütün uza kıtaya yayıldı. Avrupa’da yükselen merkantelizm , insanların toprağa maymun iştahı ile yaklaşmasına sebep oldu ve Avrupalılar, uzak kıtanın (ki daha sonrada Amerika diye adlandırılacaktır) başta yer altı olmak üzere bütün kaynaklarını sömürdü. Öyle ki modern zamanlara gelindiğinde bile, ‘şeker satıp şekerleme satın alan’ latin amerika ülkeleri mevcuttu.

İlerleyen süreçte, 20. Yüzyıl ortalarında, birçok Latin amerikan ülkesi bağımsızlığına kavuşmuştur. Ancak, bağımsızlık bir bayrağa ve parlemento binasına sahip olmaktan ibaret değildi. Küba ve Kübalılar tarihe mâl olmuş birço şahsiyetiyle, emperyalizmin bu çağdaki distribütörü olan Abd’ye karşı mücadele vermiş bir ülke ve topluluktur. Ancak, neden bağımsızlık (!) zamanlarında bile Küba’nın başkenti Havana caddeleri Boston granitleri ile döşeliydi. 

İşte kıymetli okur, hayat böyle çelişkilerle dolu birçok coğrafyada. Savaş meydanlarında kazanılan savaş, şehir caddelerinde kaybedilebiliyor. 1823 yılında İngiliz İmparatorluğu’nun beyni olan George Canning şöyle diyordu: 

‘’Kahramanlar devri geride kalmıştır; devir, iktisatçılar ve maliyeciler devridir.’’

Devir, para devri olduğu için, sömürü tecrübesini Ortaçağ’da Latin Amerika ile yaşayan Batı, bu tecrübesini 19. Yüzyıldan itibaren başta Osmanlı Deveti olmak üzere, bütün Doğu’da tatbik etti. Böylece devletlerin başkanları yerli, bayrakları milli olsa da sermayeleri ve yeraltı kaynakları tamamen Batılı hale geldi. Bugün Türkiye’nin Bor işlenmemiş bor ihraç edip, işlenmiş bor ithal etmesinin izahı da burada yatmaktadır. 

Latin Amerikalı yazar Eduardo Galeano şöyle diyor:

‘’Kolayca görülecektir ki bu yeni emperyalizm … iç pazarı ve üretim mekanizmasının kilit noktalarını ele geçirir; gelişmeyi yönlendirir ve sınırlarını belirler.’’ 

Yollar bizim olsa da arabalar bizim değil, çelik bizim olsa da uçak bizim değil, toprak bizim olsa da tohum bizim değil. İşte böyledir savaşta kazanılıp, ekonomide kaybedilen bir ülkenin ahvali.

    

     

YAZAR HAKKINDA
Enes Malik Yılmaz
Enes Malik Yılmaz
İstanbul'da doğdu. Doğduğu şehrin karmaşası içinde büyüdü. İlk ve orta öğrenimini hala tamamlamadığını düşünüyor. Liseyi İstanbul, Eyüp'te bitirdi. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğrencisi. Arkadaşı vasıtası ile tanıştığı ve Necmettin Erbakan'ın cenazesinde idrak etmeye başladığı Mili Görüş'te mücadele etmeye çalışıyor.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN