ROPÖRTAJ

Hayat Şiirsiz Olunca Kısırlaşır, Boşluk Oluşur

Hayat Şiirsiz Olunca Kısırlaşır, Boşluk Oluşur
ALİ HAYDAR AKSAL KİMDİR?

16 Mayıs 1951 tarihinde Bingöl, Yayladere’ye bağlı Hasköy’de doğdu. İlkokulu, üçüncü sınıf dâhil babasının yanında okudu. 1960 yılında babasını kaybetti. Elazığ İmam Hatip Lisesini bitirdi [1975]. Erzurum’da Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. [1979].

Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi İslâm Düşüncesi Anabilim Dalında yüksek lisans yaptı. Kur’an-ı Kerim’de Güzel Kavramı adlı tezi hazırladı.

1980- 1986 yılları arasında Mavera dergisinde öykü ve diğer yazıları yayımlandı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Yedi İklim dergisinin kurucuları arasında yer aldı. 1987 tarihinden itibaren aylık olarak yayımlanmaya başlayan derginin sahipliğini ve yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. Dergi yayımını hâlen sürdürüyor. Başta öykü ve roman olmak üzere birçok farklı türde eseri yayımlanan yazar, İstanbul’da kamet etmektedir. 

Edebiyat nasıl doğmuş olabilir? 

Hz. Âdem’e kelimeler öğretildi. İlk konuşma, ilk söz, ilk düşünüş. Güzel konuşma, söyleme İlâhî bir yansıma. İnsanoğlu yaratılanlar karşında hayret içindedir. Hayretini, sevgisini, coşkusunu ancak güzel sözlerle ve yazıyla ifade edebilir. Bu, insan ruhunda oluşan ve olgunlaşan bir süreç. Güzel bir deyimimiz var “Allah güzeldir güzeli sever.” Yaratan O’dur. Bizler yaratılanlar içinde üstün varlığız. İnsan güzelliklerin bir eseri. Güzel olandan da güzel olan doğar, sadır olur. Şiirdir, şarkıdır, türküdür, güzel sözdür bunlar birbirinin açılımları ve tamamlayıcılarıdır. Güzelin peşinde olununca güzellikler kendiliğinden oluşur.

Sizlerin edebiyata olan ilgisi nasıl doğdu?

İlkokuldan sonra beş yıl ara verdim. Köy hayatında yapılabilecek bir şey yoktu. Kur’an eğitimi aldım. 17 Yaşında İmam Hatip Ortaokul 1. sınıfa kaydoldum. Okumaya çok düşkündüm, özlem doluydum. Okulun iyi bir kütüphanesi vardı, ona dadandım, benim gibi birkaç kişi daha vardı. Sürekli kitap okurduk. Kitap okuyan o birkaç arkadaşın izini yitirdim, neredirler ne yaparlar bilmiyorum. Harun adında bir arkadaşım vardı iyi öyküler yazıyordu, yıllar sonra karşılaştım, o zaman bırakmış. Yetenekliydi, adına üzüldüm. Okulda yarışmalar düzenlendi, şiir okuma, yazma gibi. Okuma tutkum sınır tanımadı. Okul kütüphanesinin kitaplarıyla yetinmedim bana gelen harçlığı yemeden içmeden kitaba yatırdım. Hayatımda hiç sigara içmedim. Boş işlerin peşinden koşmadım. Okudukça zamanla bir birikim oluştu. Artık içime sığmıyordum. Yerel gazetelerde sürekli yazılarım, şiirlerim yayımlanıyordu. Ulusal gazetelere şiir ve öykülerimi gönderdim. Adımı gazete sayfalarında gördükçe daha da şevk ve heyecanım arttı. İlk öyküm “Tıkırtı” Milli Gazete’de yayımlandı. Üniversitede iken Yeni Devir Kültür Sanat sayfasında şiir ve öykülerim yer aldı. İstanbul’da birkaç sayı çıkan Düşünce dergisinin ilk sayısında, 1975 yılında Filistin üzerine bir şiirim yayımlandı. Okulumu bitirdikten sonra Mavera dergisinde öykü ve yazılarım yayımlanmaya başladı.

Edebi düşüncenizi oluşturan yazar ya da yazarlar var mıdır?

Başlangıç okumalarım okul kütüphanesinin kitaplarıyla sınırlıyken daha sonra kitapçılara dadandım. Yolumu bulmam bir Türkçe öğretmenim sayesinde oldu. Malatyalı İbrahim Soysal. Beni İslâm kitapevine götürdü, Elazığ’da. Üstat Necip Fazıl ile Üstat Sezai Karakoç’un kitaplarını aldırdı. Bir diğer öğretmenim Kemal Dündar, bana Hisar dergisi ile Hisar yazarlarının kitaplarını alırdı. Onları çok da benimsemedim. Diriliş, Büyük Doğu ve Edebiyat dergisinde kendimi buldum. Bu bir başlangıç oldu artık o kitapevinden çıkmaz oldum. Nuri Pakdil ve arkadaşlarının Edebiyat Dergisi yayınlarından çıkan kitaplarını aldım. Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Akif İnan Erdem Bayazıt ve diğerleri peş peşe sökün etti. Asıl merkezimi bu oluşturdu. Batı ve doğu klasiklerini okudum. Diriliş, Edebiyat ve Büyük Doğu dergilerini okumaya başlayınca modern batılı yazarları okudum. Geniş bir okuma alanım oldu, sınır tanımadım. En uç yazarları bile okudum. Zaten kütüphanem de bu çabanın sonucu oluştu.

Üstat Necip Fazıl, Üstat Sezai Karakoç yukarıda isimlerini andığım ustalarım yön bulmamda katkı oldular. Zaten imam hatip öğrencisiydim. Aile köklerimin sağlamlığı benim şekillenmemde belirleyici oldu.

En çok etkilendiğiniz, düşünce dünyanızda ciddi etkilere yol açan yazar ya da eserler nelerdir peki?

Bu sorunun cevabını yukarıda verdim. Şöyle bir özelliğim var. Okuma alanım geniş olduğu için doğrudan üslup olarak etkilendiğim bir yazar yok. Arı gibi çiçekten çiçeğe kondum kitaptan kitaba, yazardan yazara koştum. Yeryüzünde ulaşabildiklerimin hemen hepsinin bende katkısı var. Etkisinde kalıp da doğrudan bana yansıyan pek bir şey yok. İlk kitabım Evdeki Yabancı’ya bakılırsa bu çok iyi anlaşılır. Kendimin etkisindeyim desem yeridir… Kendimi sürekli yeniliyorum. Dönemlerim var ve bunlar bende belirleyici olur.

Müslümanların parçalanmışlığında şiirsizliğin nasıl bir etkisi vardır?

Şiir medeniyetimizin ana izleği. Peygamberimiz şiire ruhsat verince o kanalda yol aldık. Bu bizi güçlendirdi, anlam kazandırdı. Şunu da hatırdan çıkarmamak gerekir. Peygamber sevgisini biz daha çok şiirden edindik. Naatlar, gazeller, kasideler, mevlitler Peygamber sevgisini ruhumuza ve kalbimize işledi. Şiir hayatımızın bütününü kuşattı. Sultanlarımızın çoğu şairdir. Tefsirler şiir ruhuyla yazılırdı, hayatın bir zevki vardı. Şiirde sevgi olduğu gibi hiciv de mizah da ironi de var. Bunlar hayatı şöyle bir yoklayan yanlar. İnsan hayatın her anında ders alır, beslenir ve yol alır. Hayat şiirsiz olunca kısırlaşır, boşluk oluşur. Günümüzün en büyük sorunu da bu.

Peygamber sevgisi Müslümanların genel ruhunu oluşturur. En güçlü dil bağıdır şiir. Etkileyici ve kuşatıcı. Süleyman Dede [Çelebî] dönemi ve sonrasını etkiledi. Bu bir ruh. Ne yazık ki bunun izleği bulandı ve karıştı.

Toplum olarak Batı’dan ziyadesiyle etkilendik. Bunun edebiyata nasıl bir yansıması oldu sizce? Edebiyattaki Batı yansımalarını nasıl yorumluyorsunuz? 

Her kültür kendi mantığını da getirir. Müslümanlar Batı’ya ruh kapılarını aralayınca yenik düştüler. İlim, bilgi, sanat müminin yitiğidir. Bulduğu yerde alır kendine ait kılar ve dönüştürür. Geçmişte de böyle şimdi de.  Osmanlı mimarisinde Bizans mimarisinin etkisi var. Anadolu mutfağında Ermeni kültürünün de izleri var. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Müslümanlar güçlü olduklarında etki alanları geniş olur ve etkilerler. Endülüs İslâm medeniyetinin etkisi Batı’da hala var. Osmanlı’nın Balkanlar’da sürüyor. Kaçınılmaz. Tanzimat’tan sonra biz edilgenleştik, etki altına girdik. Geçen yüzyılın ortalarından sonra kısmen bu etkiden kurtulduk yol bulduk. Üstat Necip Fazıl ile Üstat Sezai Karakoç’un büyük etkisi var. Bizler bu izlekteyiz, yolumuzu bu anlamda sürdürüyoruz. Tabiî Batı ruhuna kapılanlar savruldular. Asıl çatışma alanımız da budur.

Reklâm edebiyatın nesi olur?

Reklam tüketen bir durum ve nesne. Şiiri, sanatı düşünceyi sömürüyor. Reklâm bir kemirgen. Sadece slogan ve spotlarla yetinir. Yanıltıcıdır, yanılsatıcıdır. Sanat, şiir ve düşünce olmasa reklâm olmaz. Tabiî, insanın ruh alanını daraltır. Zaten sömürgenlerin bir aracı konumunda. Hakikati sunmaz, yanıltır ve insanın kanını, ruhunu, canını kemirir ve sömürür.

Görsellik şiiri öldürdü mü?

Sanat bir arayış bir yenilenmedir. Sürekli aynı hat üzerinde aynı ritimde yol alınamaz. İnsan bıkar. Hayat da böyledir. İnsan kendini yenilemek durumunda. Öldürmez ama arayışlar içinde bir neden olarak belirebilir. Görsel şiir deneyenler oldu, tutmadı. Şiir ses ve söze ve mısraa dayanır. Her sanat alanı kendi dilini arar bulur. Şiir dili şekilde değişebilir ama özde asla değişmez. Şiir, insan var olduğu müddetçe ölmez. Hele Müslümanın ruhu şiir ile yoğrulu olduğundan asla yitmez. Belki inişleri olabilir ama geçici olur. Su gene akarını bulur. Şiir de akarını bulur.

Bir roman manifesto niteliği taşıyabilir mi? Nasıl?

Roman Batı’dan ruhuyla ve mantığıyla geldi bize. Biz önce ona mesafeli kaldık, uzak durduk. Zamanla öykünme dönemi oldu, çok da başarılı olunamadı, onu kendimize ait kılma çabaları başladı. Arada iyi romanlar çıkıyor. Yeterli midir, değil. İleride daha da iyi olacak umudundayız. Roman bir manifesto değildir. Ayrıntıcıdır. Bütündür, kapsayıcıdır. Geniş zaman dilimini ya da dar zamanı geniş zamana yayabilen bir alan. Manifestolar kısa, çarpıcı ve uyarıcılık özelliğini taşır. Romanın böyle bir özelliği yok. İnsanın ruhunda gezineni olabileceği gibi yüzeyde de yol alanı var. Bunlar doğal. Yazarın gücü ve durumuna bağlı bir durum. Güçlü bir roman hayatın felsefesidir. Hayat arayışıdır. Ama asıl özelliği çatışmaya dayanır.

Sosyal medya edebiyatın neresinde?

Hiçbir yerinde. Gevezelik yapılan bir yer. Bir disiplinden geçmeyen, terbiye görmeyen boşboğazlık. Slogan atma, saldırma, kişinin kendi reklamını yaptığı bir alan, gereksizlik. Mahremiyetlerin sınırlarını kaldıran bir fecaat. Ama bir gerçek. Zamanla dilini bulur mu bilmem, belki bulur diyelim.

Gençlerde hakikate ulaşma gayretini görüyor musunuz?

Hakikat var oldukça ve insan oldukça neden ulaşmasın. Bu, hiçbir zaman tükenmez. Yaratılan şu kâniat hayretler âlemi. Her zaman için insanda ufuk açmaya yeter. Ve doğa ya da yaratılanlar kendilerini yeniliyorlar. Mevzumlar ve ayların değişimi başka nasıl izah edilebilir. Hakikat arayışında olanlar kendilerine yol bulabilirler, bunda bir sorun yok.

Evet karmaşık, bulandırıcı ve bunaltıcı bir zamandayız. Hakikat öncüleri yol göstermeye devam eder. Onların yolunda gidenler de yollarını sürdürürler.

Gençlerin okuması gereken birkaç kitap sayacak olursanız bunlar hangileri olur?

Bir Müslümanın öncelikleri var. Başta Kitabımızı döne döne, özümseyerek okumalı. Tefsirler, hadisler ve klasik kaynaklar el altı ve başucu kitaplarımız. Onlarsız olmaz. Medeniyet düşüncemizin öncü yazarları mutlaka okunmalı. Yüzyılımızın ve dönemimizin Üstadı Sezai Karakoç’un hemen bütün eserlerini öneririm. Klasik eserlerimizden mesneviler mutlaka okunmalı. Hikmet  doludur onlar, yol ve ufuk açıcı. Sürekli şir okunmalı. Ancak asıl önerim şu birinci sınıf yazarlar okunmalı. Basit, köpürtücü, hamasi olanlardan uzak durulmalı. Düşünce ve sanat geleneğimizin öncesinde ve sonrasındakileri de takip etmeli. Edebiyat dergilerimiz var bunlar mutlaka okunmalı. Genç kuşağın dili ve ruhu orada yansır. Doğal olarak Yedi İklim dergisi baş önerimiz. Hem bir edebiyat hem de bir düşünce dergisi. Son dönem yazarlarımız var bunlar takip edilmeli. Osman Bayraktar, Kamil Eşfak Berki, Ebubekir Eroğlu Hasan Aycın, Rasim Özdenören’in eserleri, daha çok da öyküleri, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Arif Ay ve bizler. Çok sayıda isim var, sıralamaya kalkarsak hayli yekûn olur. Buradan yola çıkılırsa belli bir istikamet üzere gidilmiş olur. 

YAZAR HAKKINDA
Enes Malik Yılmaz
Enes Malik Yılmaz
İstanbul'da doğdu. Doğduğu şehrin karmaşası içinde büyüdü. İlk ve orta öğrenimini hala tamamlamadığını düşünüyor. Liseyi İstanbul, Eyüp'te bitirdi. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğrencisi. Arkadaşı vasıtası ile tanıştığı ve Necmettin Erbakan'ın cenazesinde idrak etmeye başladığı Mili Görüş'te mücadele etmeye çalışıyor.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN