BİLİM TEKNOLOJİ

Her Müslümanın Tanıması Gereken 10 İslam Düşünürü

Her Müslümanın Tanıması Gereken 10 İslam Düşünürü
İbn-i Haldun (1332-1406)

Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadramî veya tanınan kısa adıyla İbn-i Haldun, modern historiyografinin, sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisidir.

İbn-i Rüşd (1126-1198)

İbn-i Rüşd ya da tam adıyla Ebū 'l-Velīd Muḥammed ibn Aḥmed ibn Muḥammed ibn Rüşd. Batıda Latince Averroes ismiyle bilinir. Müslüman felsefeci, hekim, fıkıhçı, matematikçidir. Kurtuba'da doğdu ve Marakeş, Fas'ta vefat etti. İslâm dünyasındaki akılcı filozoflardan biriydi.

İbn-i Sînâ (980-1037)

İbn-i Sina, ya da tam adıyla, Abû ʿAlî al-Ḥusayn ibn ʿAbd Allah ibn Al-Hasan ibn Ali ibn Sînâ'dır. Fars kökenli tıp adamı, fizikçi, yazar, filozof ve âlimdir. Buhara yakınlarındaki Afşana köyünde (Özbekistan) dünyaya gelmiş ve Hamedan şehrinde (İran) vefat etmiştir. Tıp ve Felsefe başta olmak üzere değişik alanlarda 200 kitap yazmıştır. Batılılarca, Orta Çağ Modern Biliminin kurucusu, hekimlerin önderi olarak bilinir ve 'Büyük Üstad' ismi ile tanınır. Tıp alanında yedi asır boyunca temel kaynak eser olarak süre gelen El-Kanun fi't-Tıb (Tıbbın Kanunu) adlı kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap Avrupa üniversitelerinde 17. asrın ortalarına kadar tıp biliminde temel eser olarak okutulmuştur.

El - Birunî (973-1048)

Bîrûnî ya da tam adıyla Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî,  Batı dillerinde Alberuni veya Aliboron olarak tanınır. Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır. El-Bîrûnî’nin eserlerinin sayısı yüz seksen civarındadır. Yetmiş adet astronomi ve yirmi adet de matematik kitabı bulunmaktadır.

Farabî (872-950)

Farâbî filozof, bilim adamı, gökbilimci, mantıkçı ve müzisyendir. Etnik kimliği tartışmalıdır. Kimi kaynaklara göre Fars kimilerine göre Türk kökenlidir. Ancak Farâbî, bütün eserlerini Arapça yazmıştır.  Aristoteles'in temel eserlerinin birçoğunu Arapçaya yeniden çevirmiş, bu eserlerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayan şerhler yazmıştır. Bu yanıyla hem İslâm dünyasında antik felsefenin anlaşılmasını sağlamış, hem de Arapçanın bir felsefe dili haline gelmesine büyük bir katkı yapmıştır.

Gazzâlî (1058 – 1111)

Ömrü boyunca hakikati aradı. Bu uğurda her şeyi ama her şeyi sorguladı. Pek çok kitabı Batılı düşünürler tarafından 12. yüzyıldan önce Latinceye çevrildi. Bunlardan en önemlisi “el-Munkız Mine’d-Dalâl”dir; Descartes’ın “Metot Üzerine Konuşmalar” adlı kitabı bu eserle büyük benzerlikler içerir.

İbn Arabi (1165 – 1240)

Yaşadığı dönemin ve coğrafyanın en büyük filozoflarından biri olan İbn Rüşd ile görüştüğünde 17 yaşındaydı. Bilginin yalnızca akıl yoluyla elde edileceğini savunan İbn Rüşd’ün düşüncesinde bir noksanlık olduğunu daha o yaşlarda fark etti. İnsan bazı şeyleri sezgi yoluyla, kalbi olarak biliyordu. Felsefesi Endülüs’ten Yeni Delhi’ye, Hicaz’dan Kırım’a geniş bir coğrafyaya yayıldı. Ama o “Fusus’ül Hikem” yani “Hikmetlerin Özü” eseriyle öyle bir mertebeye ulaştı ki, “Ebu Ekber” sıfatını aldı. Bugün İbn Arabi Derneği; Oxford’dan Sorbonne’a, Harvard’dan Stanford’a ve Cambridge’e dünyanın en önemli üniversitelerinde oldukça kapsamlı çalışmalar yapıyor. Batı; Arabi’yi keşfetmeye, anlamaya çalışıyor.

Fuzuli (1483 – 1556)

Kendini öyle hiçledi ki; “Fuzuli” mahlasını kullandı, Muhammed Bin Süleyman. Doğanın dilini çözmüştü; öyle ki kendisini suyun, ağacın, hayvanın başka bir şekilde vücut bulmuş hali olarak görüyordu. Her şeyi tek bir “öz”de, tek bir “hakikat”te birleşiyordu. Evrendeki her şey “aşk”tı, aşktan ötürüydü, aşkla var oluyordu. Elbette kastettiği karşı cinse duyulan aşk değildi; varlıkların özündeki aşktan bahsediyordu. En önemli eseri “Leyla ile Mecnun”da kavuşamamak olarak nitelendirdiği aşkı yazdı.

Hacı Bektaş-ı Veli (1209 – 1271)

Rum diyarını, Anadolu’yu, Elbistan’ı dolaştı. Bu uzun yolculuğu sırasında tanık olduğu; Yesevilik, Melamilik, Batınilik, İsmaililik, Ahilik, Babailik, Mevlevilik, Kalenderilik gibi dönemin inanç ve anlayışlarını yakından inceledi ve Bektaşilik inancı ve felsefesini ortaya koydu. Öğretisinin merkezine insanı yerleştirdi. Allah’tan korkmayı değil onu sevmeyi öğütledi. Mutasavvıftı; insanlık, iyilik, adalet, hürriyet, eşitlik ve çalışkanlık üzerine temellendirdiği felsefesiyle tüm varlıkları kucakladı. “Velayetname” adlı; hayatını, yaşadığı dönemi ve insan ilişkilerini hikâyeler yoluyla anlattığı eseri, insanlığa engin nasihatler içerir.

Yunus Emre (1241 – 1320)

Hacı Bektaş-ı Veli’nin kapısında feyz aldı, Mevlana’yla tanıştı. Taptuk Emre’nin dergâhına 40 yıl boyunca dümdüz odunlar taşıdı. Yetmedi yollara düştü; tüm Anadolu’yu, İran ve Azerbaycan’ı dolaştı. Hem dolaştı, hem söyledi. Öz Türkçeyle, halkın anlayabileceği dilde de şiirin en alasının yazılabileceğini tüm dünyaya gösterdi. Bilgisi, tefekkürü, tevazusu ve zekâsıyla dinler ve mezhepler üstüydü “Miskin Yunus”, “Bizim Yunus”. Tasavvuf ehliydi.

YAZAR HAKKINDA
Bahtiyar Kara
Bahtiyar Kara
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN