KÜLTÜR SANAT

Hesabınız Ödendi

Hesabınız Ödendi
Bu hikâyedeki kişiler, mekân ve olay kısmen hayal ürünü olup gerçekle ilgisi vardır.

İnsanı hem mutlu eden hem de düşündüren bazı güzellikler vardır. Bu güzellikler herkese rast gelmez. Rast gelenlere de haber vermeden, ansızın gelir.

Vakit henüz akşam olmamıştı. Güneş, en güzel elbisesini giymiş batmaya hazırlanıyordu. Şehrin ufak ama işlek sokaklarından birinde iki arkadaş yoğun geçen günleri hakkında konuşuyordu. Bir ara acıktıklarını fark ettiler. O kadar işin arasında karınlarının gurultularını duymak zor olmalıydı ki yemek yemek saatlerce akıllarına gelmemişti. Tam o sırada bir balıkçının yanından geçiyorlardı. Balık kokusu resmen içeri davet ediyordu onları. Biraz düşündükten sonra içeri girmeye karar verdiler. Ufak bir mekandı. Üst kata çıktılar. Boş masaya doğru ilerlerken ikisinin de gözü köşedeki sakallı, nur yüzlü ve elinde bir dergi olan adama kaydı. Adam tüm dikkatini gıcır gıcır sayfaları olan dergiye vermiş okumaktaydı. Arkadaşlardan biri, keşke derginin adını görebilsem, diye düşündü. Merak etmişti. Ama bunu pek de dert etmedi. Çünkü derginin sevdiği dergilerden biri olduğunu hayal etti. Bu hayalle gülümseyerek yerine oturdu. Köşedeki adam siparişini bekliyordu. İki arkadaş da o sırada siparişlerini verdiler. Sonra bir süreliğine muhabbete daldılar. Muhabbet koyu ve karışıktı. Bıkmışlardı sınavlardan, Amerika’dan ve Avrupa’dan. Ama fazla da uzatmadılar. Çünkü onlara neydi Amerika’dan? Başka şeylerden de bahsettiler fakat anlatıcı duyamadı bunları. O sırada bir hışırtı geldi. Dergi adını hala merak eden arkadaş yan gözle sayfayı çeviren bey amcaya baktı. Yok, dergi adını göremeyecekti herhalde. Hâlâ ufaktan bir merak duyuyordu sebepsizce.

Siparişler geldi. Bey amcanın önüne bir tabak uzatıldı. Bey amca tabağa yer açmak için dergiyi kapatıp kenara çekti. Dergi adını merak eden arkadaş son umut derginin kapağına doğru göz attı. Fakat bey amca dergiyi göstermek istemese ancak bu kadar uğraşırdı. Çünkü dergiyi duvar tarafına itmişti. ‘’Neyse’’ dedi içinden.

Nihayet iki arkadaşın da siparişi gelince birkaç dakika sadece çatal sesleri duyuldu. Bey amca az sonra yiyip kalktı. Tam merdivenlere yönelecekken ani bir tavırla arkadaşlara dönerek "Afiyet olsun," dedi, "okuyor musunuz?"

"Evet." dedi bizimkiler. "Ne okuyorsunuz bakalım?" diye sürdürdü konuşmayı bey amca. "Dergi okuruz, kitap okuruz, Kur'an okuruz." diye geçirdi içinden biri. O esnada ikisi adına cevap verdi diğer arkadaş. "Ya ne güzel, Allah yardımcınız olsun. İyi akşamlar." dedi amca. "İyi akşamlar." diye karşılık verdi onlar da. Adam alt kata indikten sonra kendi aralarında konuşmaya başladılar:

- Ne kadar nur yüzlüydü değil mi?

- Evet öyleydi. Okuduğu dergiyi de merak ettim.

- Akademisyene benziyordu.

Fazlaca konuşmayıp yemeği bitirip kalktılar. Hesap ödemek için alt kata inip kasaya yaklaştılar. Kasadaki adam iki arkadaşa yönelip "Allah'tan başka bir şey isteseymişsiniz olurmuş." dedi. İki arkadaş o an şaşkınlıkla adama bakıp dediğini anlamaya çalışıyordu. İkisi de aynı düşünceler içindeydi:

"Allah Allah bize mi diyor?"

"Ne demek istiyor acaba?"

"Ne olmuş ne istemişiz?"

Bu düşünceler iki üç saniye içinde geçti akıllarından. Sonra adam sözüne devam etti: ‘’Hesabınız ödendi, yukardaki bey tarafından.’’

İki arkadaş birbirlerine baktı. Şaşkınlardı. Arka masadan bir mırıltı geldi: ‘’Kaldı mı böyle insanlar?’’

Teşekkür edip çıktılar. Birkaç saniye sessizce yürüdüler. Düşünüyorlardı, gerçekten kalmış mıydı böyle insanlar? Böyle ince ve güzel düşünceli? Aslında bu güzellik bir zincir gibi devam etse ne iyi olurdu. O bey amca da büyük ihtimalle büyüklerinden böyle görmüştü. Bu iyilik iki arkadaşın yüzüne tebessüm olmuştu. ‘’Unutmayalım bunu,’’ dediler ‘’biz de yapalım.’’

Yirmili yaşların başında, ölümün kıyısında ve hayatlarının baharında karşılaştıkları bu güzelliği heybelerine atıp batan güneşin son ışıklarını seyre daldılar.

YAZAR HAKKINDA
Öznur Dikdoğmuş
Öznur Dikdoğmuş
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN