GÜNDEM

İkinci Yalta'ya Doğru (IV)

İkinci Yalta'ya Doğru (IV)
***

Bir gün aslanın birinin canı çok sıkılmış, “Şöyle bir ormanı gezeyim, tebaamla eğleneyim biraz” demiş. 

Gezerken bir devekuşu görmüş, yakalamış devekuşunu pençesiyle ve “Şak, şak, şak” diye üç tokat atmış hayvana, “söyle bakalım” demiş, “kim bu ormanın kralı?”.

Devekuşu ürkekçe “sensin aslan abi” demiş, “elbette benim” demiş aslan ve üç tokat daha atıp fırlatmış hayvanı.

Derken aslanın karşısına bu kez bir kurt çıkmış, tutmuş kurdu boynundan, çakmış tokadı. “Söyle bakayım, kim bu ormanın kralı?” demiş. Kurt da ürkek “sensin aslan abi” demiş. Aslan da “tabi ki benim” demiş ve üç tokat daha atmış, fırlatmış bir kenara kurdu.

Derken bu defa aslanın karşısına bir fil çıkmış, tam tırsık tırsık sıyırtacağı sırada kurt ve devekuşu gelip “sen bu ormanın kralı değil misin aslan abi? Koş yakala şu hayvanı” demişler.



Bu gazı yiyen aslan koşmuş tutmuş fili, “şak, şak, şak” patlatmış tokadı ve sormuş, “söyle bakalım; kim bu ormanın kralı?”…

Filin kafası bir atmış, tutmuş hortumuyla bunu üç kere yere çarpıp fırlatmış atmış bir kenara. Aslan yerden zorlukla kalkıp elleriyle üstünü silerken file dönmüş ve şöyle demiş; “bilmiyorsan bilmiyorum de kardeşim, neden vuruyorsun?”

***

Demokrasi, halkların belirli dönemlerde, kendi özgür iradeleri(!) ile kendilerini yönetecek ehil yöneticileri(!) seçmesi olarak ifade edilen yönetim biçimidir. (Ünlemleri kaldırsak akla mantığa uygun bir sisteme benziyor aslında, değil mi?) Demokrasilerde doğru olduğuna inanılan herhangi bir düşünce ya da fikir, sahipleri tarafından siyasal bir oluşum haline getirilip söz konusu ülkede halkın desteği ile iktidara gelebilmektedir. Bunun için örgütlenmeye, fikrini insanlara anlatacak ortam bulmaya ve onların desteğini almaya ihtiyaç vardır. Zor olmakla birlikte yapılabilir şartlardır bunlar ki, yapanlar da olmuştur vakti saatinde. 

Genel anlamda, teorik olarak her şey gayet mantıklı ve olması gerektiği gibi gözüküyor. Fakat pratikte bunun böyle olmadığını, uzun yıllardır demokratik sistemle yönetilen bir ulusun fertleri olarak üzülerek müşahede etmekteyiz. Zaten ırkçı emperyalizm için, demokrasi ile yönetilen ülkelerde yönetim mekanizmasını sadece seçimle iş başına gelen siyasi düşüncelere bırakmak büyük bir risk içerecektir. İşte bu sebepten dolayı, sadece iktidarı ve muhalefeti belirlemek yetmez, aynı zamanda onların iş yapacağı devlet kademelerinin(biz ona bürokrasi diyoruz) de kontrolünü sağlamak zorunda olacaktır. 

Bürokrasi, devlet ile ilgili işlemlerin yürütülmesinde, sınırları yasal çerçeveler ile belirlenmiş hiyerarşik yapısı olan yönetsel mekanizmanın adıdır. Daha basit bir ifade ile yürütme erkinin verdiği talimatları uygulayan devlet organı olarak da tarif edebiliriz. Bürokratik işlemleri yerine getiren devlet görevlilerine bürokrat adı verilir. Bürokratlar genellikle kelli felli adamlar olup, bazen hükümete rağmen uluslararası anlaşmalar falan yapanları bile olur lakin biz bu yazımızda o toplara hiç girmeyeceğiz. 

Uzun zamandır ülke gündemini meşgul eden bir konu ile aslında Siyonizm’in kadroları belirleme stratejisi deşifre edilmiş oldu. Sağlıklı düşünme yeteneğine sahip her birey, bürokratik yapının ve görevlilerinin belirlenmesinde sistematik bir çalışmanın olduğunun, kadroların bir merkez tarafından tayin edildiğinin ve aynı merkez tarafından da değiştirildiğinin farkına varabilir. Taktik her zaman aynıdır; al, kullan ve temizle. 

**

Ülkemiz, cumhuriyet rejiminin benimsenmesinden sonra uzun yıllar tek partili parlamento tarafından idare edilmiş ve bürokrasi de söz konusu tek partinin uzun yıllar hâkimiyetinde kalmıştır. Sağcı ya da muhafazakâr iktidarlar döneminde bu durum büyük bir sıkıntı oluşturmamakla birlikte, milli görüş partilerinin siyasal arenada varlığını iyice hissettirmesi, Siyonizm’in bürokratik kadro değişikliğine gitmesini mecbur hale getirmiştir. Doksanlı yılların başından itibaren Refah Partisinin hızlı yükselişiyle birlikte, kadro değişikliğinin düğmesine basılmış, sol ve ulusalcı bürokratik yapı yerini ılımlı İslamcı yapılara yavaş yavaş bırakmaya başlamıştır. 54. Refah-Yol iktidarına müthiş bir direnç gösteren bu sol ulusalcı bürokrasi, bu hükümetin sonlanması ile tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır.



Bundan sonra artık ılımlı İslamcılar, muhafazakâr demokrat bir iktidar ile birlikte hemen her kademeye yerleşmiş, ülkeyi Siyonizm’in kontrolünde el ele kol kola idare etmeye başlamışlardır. Daha sonradan gün yüzüne çıkan sınav sorularının çalınması konusu gibi gayri ahlaki her türlü işin icra edildiğini öğrendiğimiz bu durumun, Siyonizm’in dünya hâkimiyeti için hemen her ülkede uyguladığı bir sistem olduğunu biliyoruz. Mevcut iktidar tarafından “Ne istediniz de vermedik?”  soru kalıbıyla ifade edilen bir durumun da, bu amaca ne denli hizmet ettiğini üzülerek ifade etmek zorundayız.



Son dönem bürokratik yapının, iktidarları değiştirecek bir güce ulaşmasının ardından artık tasfiye zamanının geldiği hatta geçtiği gerçeği yüksek mercilerde ittifaka bağlanmış olacak ki, “Paralel Yapı Operasyonları” ile kısa bir zaman içinde bürokrasi yeniden şekillendirildi. Onlarca operasyon, yüzlerce devlet görevlisi hakkında başlatılan yasal süreçler, gözaltılar, tutuklamalar, sürülmeler, kayyum atamaları ve daha neler neler. Hem her akşam ana haber bültenlerinde saatlerce dikkatlerimize sunulan şey aslında sadece Siyonizm’in bürokraside kadro değiştirmesinden başka bir şey değildi.  Evet, Siyonizm kadroyu değiştiriyordu çünkü hali hazırdaki kadro çok güçlenmişti. Bir gücün kontrolden çıktıktan sonra kime ne şekilde dokunacağını kimsenin bilemeyeceği gerçeğini de en iyi onlar biliyordu. 

İşin başlangıç zamanlarında, paralel yapının devlet kademelerine sızma planları çok masumaneydi. Kaleyi içerden fethetme cümleleri, müntesiplerin gözlerini parlatıyordu. Bu uğurda birçok taviz bile verilebilirdi. Gerekirse kamusal alan uygulamalarına göz yumulacak, takiye en üst şartlarda uygulanacaktı. Her şey devleti yönetecek gücü ele geçiresiye kadardı. Çok yaklaştılar belki, ama olmadı. Olamazdı zaten, çünkü onlara bu alanı açan asıl merci bir gün kendilerine gerçek yüzünü gösterecekti. Nitekim gösterdi de…

Şimdi görüyoruz ki ılımlı İslamcılardan boşalan yerlere başka başka yapılar, gruplar, cemaatler getiriliyor. Sistem boşluk kabul etmez zira. Ve insanoğlu kullanılıp atılacağını bile bile gücün peşinden gidecek, güce talip olacaktır. Bugün bize düşen vazife, dünkü kadroları nasıl bu tezgâha karşı uyarmış isek, bugünün kurbanlarını da aynı şekilde uyarmaktır. 

Ve şunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmayacağız, gerçek güç ve kudret sahibi ancak Allah’tır ve biz O’ndan geldik, yine O’na döneceğiz… 

 

YAZAR HAKKINDA
Fatih Tutkun
Fatih Tutkun
1981 Karabük, Safranbolu doğumlu. Ortaöğretimi Safranbolu İHL, liseyi Karabük İHL'de okudu. 1999'dan beridir Antalya'da yaşıyor ve bu şehri çok seviyor. AGD Antalya Şubesinde Tanıtım ve Medya Komisyon Başkanlığı vazifesidir. Özel bir şirkette muhasebe ve finans müdürü olarak iş hayatına devam ederken evli ve üç evlada babalık görevini ifa etmektedir.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN