GÜNDEM

İkinci Yalta'ya Doğru (V)

İkinci Yalta'ya Doğru (V)
Beş bin yıllık çarpık bir ideolojinin peşinden koşuyorlar. Kendilerine gelen onlarca peygambere “işittik ve isyan ettik” demekle kalmadılar, işkence ettiler, yurtlarından sürdüler ve birçoğunu öldürdüler. Yasak olmasına rağmen sihir ve büyü ile çokça ilgilendiler. İslama uymamakla kalmadılar, açıktan düşmanlık ettiler. Bulundukları beldelerde huzursuzluğun en önemli sebebi oldular ve bu yüzden defalarca yurtlarından sürüldüler. Sürüldüklerinde kendilerine kucak açan toplumlara her defasında ihanet ettiler, fitne fesat yaymaktan geri durmadılar. İki defa dünya savaşı çıkardılar. Hile ve desiselerle devletlerini kurdular, devamında dünyamızın altını üstüne getirdiler. 

Kimden mi bahsediyoruz? Elbette Siyonist İsrailoğlularından. Yüce kitabımızın bizlere çokça dikkat etmemizi öğütlediği insanlardan. Merhum Necip Fazıl’ın tabiri ile “Yumurta pişirmek için tüm dünyayı ateşe vermekten çekinmeyecek olan topluluktan”. İdeallerini gerçekleştirmek için kundaktaki bebeklerin bile öldürülmesine cevaz veren sapıklardan…

Baştan ifade etmemiz gerekir ki, bizler Allah’ın yarattığı hiçbir varlığa ya da kavme karşı nefret duyguları ile bakamayız. Yahudi düşmanı değiliz, aksine herkesin inancını rahat bir şekilde yaşayabileceği bir dünya hayal ediyoruz. Fakat insanoğlunun yeryüzünde huzur ve refahına kasteden her düşüncenin/ideolojinin karşısında olmayı da inancımızın bir gereği olduğunu biliyoruz. 

***

1897’de I. Siyonist Kongre ile aktif siyasal hareketine başlayan Siyonizm düşüncesi başta politik organizasyonlar olmak üzere, ekonomik, hukuki ve askeri yapılanmalarını tamamlamış, kurmuş oldukları gizli örgütlerle birçok ülkenin yönetim mekanizmasında hâkim hale gelmişlerdir. Organize ettikleri ekonomik birimlerle yeryüzünün en kıymetli maden yataklarını, petrol ve doğalgaz kaynaklarını ele geçirmişlerdir. Geliştirdikleri yüksek teknoloji ile uzay, bilişim ve haberleşme faaliyetlerini kontrolleri altına almışlardır. En önemlisi medya araçlarının sahibi olmuşlar, algı yönetimi alanında inanılmaz neticeler ortaya çıkarmışlardır. Ayrıca bankacılık ve finans piyasalarını tamamen kendi arzularına göre şekillendirmişler, tabiri caiz ise dünya halklarını haraca bağlamışlardır. Bugün yeryüzündeki tüm kitle imha silahları ve savunma sistemlerinin anahtarları da kendi ellerinde tutmaktadırlar.

Siyonizm, elindeki tüm bu imkânlar ile anakarada yaşayan halklar üzerinde üç temel güce sahip olmaktadır. Bunlar; fiyatları belirleme gücü, ücretleri belirleme gücü ve kadroları belirleme gücüdür. Irkçı emperyalist düşünce, bu güçleri kullanarak “arz’ı mevud” dedikleri yani vadedilmiş topraklara sahip olarak dünyanın tek hâkimi olmak, diğer bütün insanları ise kendine köle yapmak istemektedir. Maalesef bu hedeflerine ulaşma noktasında büyük mesafe kaydetmiş olduklarını üzülerek ifade etmek durumundayız. 

Siyonist düşüncenin hedefine bu kadar yaklaşmasında, Yalta Konferansı dönüm noktalarından birisidir. II. Dünya Savaşı’nın galipleri, Amerika (Roosevelt), İngiltere (Churchill) ve Rusya (Stalin) 1945 yılında SSCB’nin önde gelen tatil yeri olan Yalta’da bir araya gelmişler ve savaş sonrası başta Avrupa olmak üzere tüm dünyaya yeni bir düzen getirme adına kararlar almışlardır. “Yeni Dünya Düzeni” adını verdikleri bu dünya ülkelerine ayar verme toplantısının ardından Siyonist İsrail Devleti 1948 yılında Filistin toprakları üzerinde kurulmuştur. Bu tarihten itibaren başta Ortadoğu coğrafyası olmak üzere Müslümanların yaşadığı tüm beldeler maalesef kan ve gözyaşına mahkûm olmuştur.

İsrail devletinin kurulmasını önemli bir aşama olarak gören Siyonizm için, devletin korunması da en az kurulması kadar önem arz etmektedir. Bu amaçla 1945 yılında kurulmuş olan Birleşmiş Milletler Örgütü fevkalade önemli gayretler göstermiştir. Aslen dünya barışını korumak, güvenliğini sağlamak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan bu örgüt, kuruluşundan bu yana sadece İsrail devletinin mevcudiyetini ve istikbalini gözetmekle kendisini görevli addetmiştir. Hattı zatında Filistinlilerin topraklarını satmasıyla kurulduğu iddia edilen bu devletin, aslında BM tarafından gayri nizami bir şekilde nüfus yoğunluğu politikaları ile genişlediğini, Filistinlilerin bütün toprakları sattıkları tezinin tamamen yalan olduğunu biliyoruz. 

Ayrıca İsrail devletinin varlığını korumak amacıyla 1949 yılında kısa adı NATO olan uluslararası askeri ittifak birimi kurulmuştur. NATO’nun da aynı BM gibi, üyesi olan ülkelere yönelik her hangi bir saldırıyı bertaraf etme adına kurulduğu yazılıp çizilse de asli amacı İsrail devletinin bölgedeki güvenliğini ve hedefleri doğrultusunda genişlemesini sağlamaktır. Onun için tüm coğrafyada üsler kurmuş, bölgemizdeki savaşların direk organizatörü olmuştur. Halen ülkemizde de 28 adet NATO üssü bulunmaktadır.

Yakın tarihimizde “Arap Baharı” olarak takdim edilen, aslında Fas’tan Endonezya’ya 22 İslam ülkesinin haritasını değiştirme projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi, Siyonist İsrail devletinin varlığını ve güvenliğini başta olmak üzere, genişleme ve dünya hâkimiyetini gerçekleştirme hamlesidir. Bu plan ve proje neticesinde Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen devletlerinde fiili, diğer Müslüman devletlerin birçoğunda da iç savaş çıkmıştır. Yine bu plan çerçevesinde ne olduğu belirsiz onlarca İslamcı örgüt kurulmuş, bu işbirlikçi örgütler üzerinden iç savaşlar körüklenmiş, bölgede huzur, barış ve güven ortamı tamamen kaybolmuştur. Bu savaşlar sonucunda milyonlarca Müslüman katledilmiş, yine milyonlarca Müslüman evlerinden/yurtlarından edilmiştir.

Siyonist İsrail devletinin, Fırat ile Nil arasındaki vadedilmiş topraklara ulaşabilmesi için yapılması gereken operasyonlardan birisi de bölgenin insansızlaştırılması, yaşam alanlarının tarumar edilmesi projesidir. Maalesef son bir yıl içinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemize ait iller terörle mücadele kapsamında patlatılmakta, yüzlerce yıllık tarihi şehirlerimiz harabeye döndürülmektedir. Bölge halkı batıya göç etmeye mecbur bırakılmakta, her alanda ülkemizin ayarları ile oynanmaktadır. Aynı şey Suriyeli muhacirler için de gündeme gelmekte, Suriyelilere vatandaşlık verilerek ülkelerine dönüşlerin önü kesilmek istenmektedir. Plan bellidir. Bölge İsrail için boşatılacaktır ve tasfiye süreci yoğun bir şekilde devam etmektedir.

***

İslam coğrafyasının hali böyleyken, Büyük İsrail devletine adım adım yaklaşılırken, huzur ve saadet ortamına olan hasret her geçen gün artarken şuurlu Müslümanların eli kolu bağlı olarak oturması öncelikle inancımıza aykırı bir davranış olacaktır. Çünkü inancımız bizlere batıl yok olasıya ve Hak yeryüzüne hâkim olasıya kadar canla başla mücadele etmemizi emretmektedir.  Bireysel ibadetlerimizin yanında bizim en büyük ve en önemli meşguliyetimizin cihad ibadeti olması icap etmektedir.  

Peki, tüm bu olumsuz gidişatı durdurmak için gençler olarak bizler neler yapmalıyız? Öncelikle doğru kaynaklardan doğru bilgiler ile kendimizi geliştireceğiz. Okuyacağız, düşüneceğiz. Ardından edindiğimiz şahsi donanımı diğer arkadaşlarımızın istifadesine açacağız. Onları da doğru kaynaktan doğru bilgileri almasını temin edeceğiz. Anadolu Gençlik Derneğimizde görevler alacak, bu görevleri en güzel şekilde yerine getireceğiz. Bir iken bin olacağız. Kötülüğü nehyedecek, iyiliği emredeceğiz. Tüm bunlardan sonra Allah’ımızın izni ve inayetiyle de II. Yalta Konferansını icra ederek Siyonizm’in sonunu getirecek, yeni bir dünyayı hep birlikte inşa edeceğiz…

 

YAZAR HAKKINDA
Fatih Tutkun
Fatih Tutkun
1981 Karabük, Safranbolu doğumlu. Ortaöğretimi Safranbolu İHL, liseyi Karabük İHL'de okudu. 1999'dan beridir Antalya'da yaşıyor ve bu şehri çok seviyor. AGD Antalya Şubesinde Tanıtım ve Medya Komisyon Başkanlığı vazifesidir. Özel bir şirkette muhasebe ve finans müdürü olarak iş hayatına devam ederken evli ve üç evlada babalık görevini ifa etmektedir.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN