GELİŞİM

İlk Kitabım Çok Yakında

İlk Kitabım Çok Yakında
Okumak, boş zamanı dolduracak alelade bir etkinlik değildir. Kaldı ki insanın yaşantısına bakıldığında kitap okumaktan daha değerli çok az uğraşı vardır zaten. İnsan, hayat yolculuğunda faydalı uğraşlarda bulunmakla mesuldür. Bu sebeple kitap okumak, insanlığa katkı sunmak isteyen her fert için zarurettir. Boş zamanlarında ne yaparsın? Sorusunun cevabı; yürüyüş yaparım, yıldızlara bakarım, oyun oynarım, gömlek ütülerim olabilir ama bu sorunun cevabı “kitap okurum” olmamalıdır.

Tatsız bir çağ, kötü bir zaman, değişik telaşlarda olduğumuz malum. Bu konuda neredeyse hemfikiriz. Her şey anlamını yitiriyor yavaş yavaş. Uçan kuş bile bu anlamsızlıktan payına düşeni alıyor. Oysa rengârenk bir kuşun uçuşu ahenklidir. Tıpkı kalbin pervazına konan bir şiirin satırları gibi ahenkli. Ama ne var ki kötülükle arkadaş olan anlamsızlık, sınır tanımadığı gibi muhatap da ayırmıyor. Her şey hızlıca olup bitiyor. Yeni nesil ürünler anlık hevesleri yatıştırmaya yarıyor sadece. Ardından tortullaşıyor, kayboluyor. Dedelerimizden miras kalan daktilo salonun başköşesinde sergilenecek kadar kıymetli iken bizden torunlarımıza kalacak klavyenin esamesi okunur sanmam.

Kalıcı ve kıymetli bir hatıra bırakmanın oldukça zorlaştığını kabul etmeliyiz. Hız ve haz döneminden geçiyoruz. Yüzeysel, anlık ve tamamen faydaya yönelik binlerce ürün ile iç içe yaşıyoruz. Üzerine yoğunlaşarak çokça emek harcadıktan sonra ortaya çıkmış yeni bir eseri ara ki bulasın. Bundan iki yüz yıl önce yazılmış bir kitap bugün dünyanın her köşesinde okunurken, ilk baskısını yapan milyonlarca kitap kendi ilçe sınırlarının dışına çıkamadan ölüyor.

Bu, elbette bahsettiğimiz anlık duygusal ve maddi tatmin anlayışının sonucu. Artık sıklıkla; “yeni kitabım çok yakında sizlerle” başlıklı bir sosyal medya paylaşımlarıyla karşılaşıyorum. Bir kişi kitap yazıyor diye yadırganmaz tabii. Bilakis medeni cesaretinden dolayı takdir edilir. Zaten sanatçı dediğin risk alarak kendi özgün tarzını ortaya koyar. 20’li yaşlarda, rahle-i tedrisatın t’sini bilmeden kitap bastırmaya karar vermiş bir genç cesurdur. Fakat cesaret duygusunun neleri kaybedeceğini bilmeyen kişilerde de bulunabildiğini biliyorsunuz.

Peki, neleri kaybedebilir genç bir yazar? En başta kendini kaybedebilir. Olgunlaşmamış fikirleri zamanından önce sergilemek intihardır. Gerçek potansiyeli açığa çıkarmaya engel teşkil edecektir. Bir bebeğin sağlıklı olmasının ilk koşulu anne karnındaki gelişimini tamamlamasıdır. Bebeğin olgunlaşmadan dünyaya gelebilmesi söz konusu olmaz. Aynı şekilde doğmadan ölmek isteyen genç yazar, yazdıkları yüz sayfalık bir kitap ediyorsa bir yayınevi ile anlaşıp kitabını bastırabilir.

Esasında şunu söylemek lazım; yazmak isteği kendiliğinden açığa çıkar. Bir dürtü gibidir. Bir bakarsınız ki yazmışsınız. Sayfalarca yazmışsınız hem de. Profesyonel bir işten farklıdır yazmak. Yetenekle ilgili olduğu kadar, yeteneği geliştirebilmekle de ilgili. Kalem ile iyi bir yolculuk geçirmek için doğru zamanda sahneye çıkmak gerekir. Doğru zaman geldiğinde; “ben yazarım” deme gereği duymaz, sadece yazarsınız.

Dostoyevski, Tolstoy, Virginia Woolf, Yaşar Kemal, Cengiz Aytmatov… Daha çok isim sayılabilir. Yazdıkları halen kitaplıkların en gözde kısmında duruyor. Bunlardan bazıları; Suç ve Ceza, Savaş ve Barış, Kendine Ait Bir Oda, İnce Memed ve Beyaz Gemi… Bu eserleri açığa çıkaran kim bilir kaç uykusuz gece, kaç baş ağrısı, kaç ter damlası, eriyip biten kaç tane mum vardır. Emek, işi kıymetli kılar. Hele ki yetenekle birleşince asırdan asra uzanan bir ışık oluverir yazılanlar.

Her insan dünyada çakılı bir çivisi olsun ister. Bu fıtri bir meseledir biraz da. Hükümdarlar camiler yaptırmış, firavun piramit diktirmiş. Hâsılı herkes gücü nispetince çivisini çakmaya uğraşmış. Bir eseri var etmek sabır ve emek ister. Kalıcı ve değerli olana eser denir. Bugünden geleceğe yazılmış bir mektup, kendinden yüzyıl sonraya ulaşabiliyorsa eserdir. Aksi halde yukarıda bahsettiğimiz gibi anlık tatmini sağlayan ticari bir üründür.  Ve her ticari ürün, ihtiyacı karşıladıktan sonra yok olmaya mahkûmdur.

Bir yayınevini değerli kılan şey onu ticarethaneden ayıran farklılıklardır. Kitap basmak herhangi bir ticari ürünü piyasaya sürmekten farklıdır kuşkusuz. Son dönemde bu farkı neredeyse ortadan kaldıran bir paradigma gelişti. Yayınevleri değişen tasavvura paralel evrimi yaşadı. Niteliksiz olduğu halde çok satılacağını öngördükleri metinleri kitaplaştırarak kendi logolarıyla satışa sunabildiler. Bu yaklaşım evvela kendi misyonlarına ihanet anlamındadır.

Bu yazıdan sonra kitap yazabilir miyim bilmiyorum. Ama bir kitabım yok henüz. Dünyada çakılı bir çivin var mı? Sorusuna verecek cevabım da yok. Sadece şu var; gayret ediyorum ve kalp kırmadığım her günü dünyaya diktiğim bir fidan olarak kabul ediyorum. Bence kâfi.

YAZAR HAKKINDA
Selam Yağmur
Selam Yağmur
Lisans eğitimini 2016 yılında Hacettepe Üniversitesinde tamamladı. Edebiyat okumayı istedi ancak puanı fazla kaçırınca mahalle baskısına maruz kaldı. "Edebiyat karın doyurmaz" kabulünün kurbanı oldu. Direniyor..
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN