FİKRİYAT

Irkçılığa Panoramik Ve Aktüel Bir Bakış

Irkçılığa Panoramik Ve Aktüel Bir Bakış
Aralarında kan bağı bulunan, aynı soydan gelen büyük insan toplulukları ırk kelimesiyle ifade edilmektedir. Sosyal grupların kalıtımla geçen bazı özellikleri sebebiyle farklılaştığını, bu farklılıkların onlar arasında statü ve değer farklarına da yol açtığını ileri süren akımlara ise ırkçılık denmektedir. Irkçılık genel hatlarıyla incelendiğinde kendi kanını taşıyan, aynı dili konuşan ve aynı soydan gelenlerin başka soylardan gelenleri aşağılaması olarak algılanır. Irkçılık, sosyal ayrımcılığı, ırklar arasında fark gözetilmesini ve soykırıma kadar varabilen şiddeti haklı göstermektedir.

Eski Mısır, Yunan ve Roma dinleriyle Hinduizm, Şintoizm, Taoizm, Konfüçyanizm, Zerdüştîlik, Mecûsîlik, Yahudilik ve eski Türk dinleri gibi millî dinler bir milletin veya ırkın dini olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bunlardan Yahudilik dışında kalanlar, belli bir ırkın üstünlüğüne ve diğer ırklar üzerindeki emellerine vurgu yapmaz. Yahudi teolojisi İsrâiloğulları’nı seçilmiş ırk olarak görür. Bu anlayış Yahudilerin Yahudi olmayanlarla (goyim) ilişkilerine de yansımıştır. Meselâ erkek veya kadın bir goyimle evlenmek yasaktır. Onların mülkiyet hakları yahudilerinkinden farklıdır. Yahudi olmayanları insan dışı varlıklar olarak görürler. Bu anlayış ve yaşayış biçimleri kutsal kitapları olan Tevrat’taki bilgilerlerle temellendirilip bir inanç olarak benimsenmektedir.

Hinduizmde ise ırkçılığa benzer olarak Kast Sistemi’nden bahsedebiliriz. İnsanlar doğuştan alt üst olarak belirli kategorilere ayrılmıştır ve katmanlar arası geçiş mümkün değildir. İnsanlar arası ilişkiler bu sistemin belirleyiciliği ile şekillenir.

Câhiliye döneminde Mekke aristokratları sosyal hayatta sahip oldukları yüksek statünün dinî alanda da korunmasını istemiş, ancak bu şartla İslâm dinini benimseyeceklerini, aksi takdirde Habbâb b. Eret, Bilâl ve Ammâr b. Yâsir gibi aşağı sınıftan gördükleri kimselerle aynı mekânda bulunmayı kabul edemeyeceklerini söylemişlerdi. Ancak onların bu tutumuna karşı İslam’ın ortaya koyduğu ilkeler insanlar arasında renk, cinsiyet ve coğrafya farklılığı gibi fiziksel sebeplere bağlı bir değer hiyerarşisini kabul etmez; sadece takvâya bağlı olarak manevi bir derece farkı olabilir. Peygamberimiz Veda Hutbesi’ndeki sözleri de bu minvalde önem arz etmektedir.

Esasen modern anlamda ırkçı düşünce ve uygulamalar ilk olarak Hristiyan toplumlarda ortaya çıkmış olup günümüzde Batı’da hâlâ farklı ırkların kiliselerinin de ayrı olduğu gözlenmektedir. Bu türden uygulamalarla zuhur eden ırkçılık, sömürge anlayışına dayalı bir ideolojidir. Sömürdükleri Afrikalı yerlilerin ellerine İncil’i vermişler elmas, petrol ve daha nice değerli kaynakları ise ellerinden almışlardır. Daha sonra onları gemilere tıkıştırıp ‘‘70 tanesi varmadan ölür zaten’’ gibi hesaplamaları yaptıkları halde, zulmün merkezi oldukları halde özgürlüğün heykelini dikecek kadar yüzsüzdürler.

İlk aşamada Amerika ve Karayipler’in yerli sakinleri olan Kızılderililer sömürgecilerin apaçık talan ve soykırımına mâruz kaldılar. Irkçı teoriler de bu dönemde ortaya çıkmaya başladı. Sömürgeciler, buralarda yaptıkları baskı ve zulümleri izah için ırkçılığı bir araç gibi kullandılar. Nitekim ilk olarak 1550 yılında İspanyol ilâhiyatçı Gaines de Sepulveda Kızılderililer’in aşağılık bir ırk olduğunu ve bunların beyazlara hizmet etmek üzere yaratıldıklarını ileri sürdü. Bu teori Amerika’da uzun yıllar propaganda edilmiştir. Irkçılık sonraki yüzyıllarda farklı yapılarla tezahür etmiş 21. yüzyıla kadar varlığını korumuştur.

Günümüz Amerika’sında, sözde, ayırımcı yasalar ortadan kaldırılmış ve hukukî eşitlik sağlanmıştır. Ancak uygulamada hâlâ beyazlar arasında yer yer ırkçı ön yargılara rastlanmaktadır. Avrupa’da bu tür grupların üzerinde birleştikleri en önemli konu yabancı düşmanlığıdır. Öte yandan Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların giderek artan bir şekilde yeniden güçlenen ırkçı saldırılara maruz kaldıkları gözlenmektedir. Almanya’da Türklere, Fransa’da Cezayirlilere karşı yürütülen saldırılar buna örnek olarak gösterilebilir. 

Tarih boyunca ırkçılıkla mücadele eden birçok kişi ve kuruluş ortaya çıkmıştır. Amerika özelinde son yüzyılda Malcolm X, Martin Luther King gibi isimler örnek verilebilir. ‘‘Hemen özgürlük!’’ sloganıyla tanınan Martin Luther ılımlı bir yaklaşım sergilemiş, yasal bir devrimi öngörnüştür. Irkçılıkla mücadelenin sembol isimlerinden birisi de hiç şüphesiz Malcolm X’tir. 21 yaşında İslâmiyeti seçen Malcolm X, 1964 Hac ziyaretinde bulunmuş o güne kadar büyüttüğü beyaz nefreti; orada her milletin kardeşçe sarılıp aynı sofraya oturduğunu gördüğünde noktalanmıştır. Müslüman Camii (New York) ve Afro-Amerikan Derneği’ni kurmuş; son nefesine kadar bu kuruluşlar vasıtasıyla mücadelesini sürdürmüştür. 

Irkçılık, ilk çağlardan başlayarak günümüze kadar farklı yapılarda tezahür etmiş pejoratif, psikolojik bir hastalıktır. Sömürgenin, kapitalizmin temelinde yükselen ırkçılık, başka medeniyetlerde görülsede bu alçaklığa son beş yüzyılda yataklık eden, Batı’dır. Bugün rkçılık farklı şekillerde varlığını idame ettiriyor. Floyd olaylarına baktığımızda ise durum biraz farklı diye düşünmekteyim. Biliyoruz ki ırkçlılık hala insanların içlerinde besledikleri bir şey. Bu tür olaylar rutin olarak devam etmekteydi zaten. ‘’Neden Floyd meselesi küresel bir hareketi doğurdu?’’ sorgulamak icap eder. Bir tezgahtarın kendini yakması sonucu başlayan Arap baharını hatırlatıyor mu size? Daha eskiye gidersek 1.Dünya Harbi… Bir sırp milliyetçisi… Toplumsal, siyasal hareketlenmelere ihtiyacı olan patronlar, bugün Floyd için sokağa dökülenler gibi farklı hassasiyetlere sahip insanları kullanabilirler.  Sonuç olarak tek bir olaya indirgendiğinde ırkçılık temelli bir yorum yapabilecekken at gözlüğünü çıkardığımızda Floyd merkezli olaylardan rant elde edecek birilerinin olma ihtimali ortaya çıkmaktadır. 

ÖNCEKİ YAZI ARI CİNAYETİ
YAZAR HAKKINDA
Ahmet Mücahit Yıldız
Ahmet Mücahit Yıldız
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN