GELİŞİM

İyiliğe Teşvik Edip Kötülükten Sakındırma

İyiliğe Teşvik Edip Kötülükten Sakındırma
Emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker, Cenab-ı Allah’ın Hz. Âdem’den beri gelip geçmiş tüm peygamberlerin, gönderildikleri ümmetlere emrettikleri konuların başında gelir. Dinimiz İslam da bu hususa çok önem vermiş ve şuurlu bir Müslüman toplumunda bulunması gereken özelliklerin başında “iyiliğe teşvik edip kötülüklerden sakındırma” maddesini öncelemiştir. Hatta o derece ileri bir seviyeye gelmiştir ki Abbasi Devleti’nin resmi mezhebi olan Mu’tezile, bu durumu imani bir şart olarak görmüştür. Ama bizler bu hususun önemini İslam’ın altın çağı olan asr-ı saadet döneminde cereyan eden hadiselerden anlıyoruz. Zira Müslüman kişi toplum içerisinde en hayırlı kişi olmaya gayret etmelidir. Özü itibariyle insanları iyiye, güzele ve doğruya teşvik etmeli, en ufak bir kötülükten dahi sakındırmalıdır. Nitekim bizleri yaratıp bunca nimeti veren Cenab-ı Allah bizlere böyle yapmamız gerektiğini bildiriyor.

Kuran-ı Kerim içerisinde bulunan kıssa dediğimiz gerçek hikâyeler, bizlere o toplumların yaptıklarıyla Allah’ın rahmetine kavuştuğunu yahut Allah’ın gazabına düçar olduklarını anlatmaktadır. Cenab-ı Allah, İsrâiloğulları arasında bulunan lanetlenmiş bir toplumdan bahseder. Onların, yapmış oldukları kötülüklerden dolayı birbirlerini vazgeçirmeye çalışmadıkları için lanete uğradıklarını anlatır. İbret almamız için Araf suresinin 165. ayetinde belirtilen, Cenab-ı Allah’ın eski toplumlardan zulüm ve haksızlık yapanları şiddetli bir azap ile yok etmesi, fakat kötülüklerden sakındıranları ödüllendirmesi; “iyiliğe teşvik edip kötülükten sakındırma” maddesinin bizler için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Yine iki cihan güneşi Efendimiz (s.a.s) de İsrâiloğullarının nasıl bozulduğunu şöyle anlatıyor: “Onlar, ilk zamanda kötülük yapan birini gördüklerinde o kişiye şöyle derdiler: ‘Bak arkadaş! Allah’tan kork ve bu yaptığından vazgeç! Çünkü bunu yapmak sana helal değil.’ Ertesi gün o adamı aynı halde görünce bir daha ikaz etmez, üstelik onunla birlikte oturup kalkmaktan, yiyip içmekten çekinmezlerdi. Bu durum üzerine Allah Teâla onların kalplerini birbirine benzetti.” Efendimiz bunları söylerken bir yere yaslanarak konuşuyordu. Birden doğruldu ve sözünü şöyle tamamladı: “Ya siz de birbirinize iyi şeyleri tavsiye eder, kötülüklerden sakındırır, zalimin zulmüne engel olursunuz ya da Alah Teâla kalplerinizi birbirine benzetir, İsrâiloğulları’na lanet ettiği gibi size de lanet eder.”

Yine Efendimiz bu maddeye önem vererek şöyle buyurmuştur: “Müslüman kötülükle mücadele etmeli ve yapabiliyorsa onu eliyle değiştirmeli; buna gücü yetmiyorsa bu kötülüğü diliyle önlemeli, onu da yapamıyorsa, hiç değilse yapılan bu kötülükten nefret etmelidir. Bu kadarı bile zayıf bir imanın ama mümin bir insanın varlığını gösterir. Kötülüğe karşı eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele vermeyen bir kimsede hardal tanesi kadar bile iman yoktur.”

İbni Abbas’tan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.s) bir adamın elinde altın bir yüzük gördü, onu çıkardı ve attı. Sonra da şöyle buyurdu: “Sizden biriniz ateşten bir köze yönelip onu eline mi alıyor?” Hz. Peygamber gittikten sonra o adama, “Yüzüğünü al da ondan uygun bir şekilde faydalan.” denildi. Bu kişi ise, “Hayır, Allah’a yemin ederim ki Allah Resûlü onu attıktan sonra onu ebediyyen almayacağım.” dedi.

Ebû Zeyd Üsâme İbni Zeyd İbni Hârise şöyle dedi: “Resûlullah’ı şöyle buyururken işittim:

Kıyamet günü bir adam getirilir ve cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanına toplanırlar ve derler ki:

– Ey filân! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip kötülükten nehyetmez miydin? O kişi de:

– Evet, iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım, kötülükten nehyederdim, fakat kendim yapardım, der.”

Kuran-ı Kerim ve hadislerden konumuza dair örnekler verdikten sonra, bizler ne yapmalıyız, sorusu sorulabilir: “yapılan bir kötülük bizleri ilgilendirmez” dememeli, ona engel olmaya çalışmalıyız. Bu önemli görevi yapmamız bir seviye işidir. Bunu ancak ne söylediğini, ne zaman, nerede ve nasıl söylemesi gerektiğini bilen kişiler yapabilir. Çünkü bu kişiler tatlı dille uyarır, yerine göre sesini yükseltir, yerine göre de sessiz olurlar.

ÖNCEKİ YAZI TARİHİ SOKAKLAR
YAZAR HAKKINDA
Eren Ergenç
Eren Ergenç
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN