GELİŞİM

Kalemin Dilinde Tembellik

Kalemin Dilinde Tembellik
Durdu. Düşündü. Başlamak zordu, biliyordu. Şimdi başlamasa, adım atmasa hayallerinde yaşattığı yarınlar belki de ona bu fırsatı bir daha sunmayacaktı. Yarın adım atabileceği bir yol olmayacaktı kim bilir. Yeni bir dünya hayal ediyordu. Dünyada işleyen çarkın değişmesi ya da tam tersi yönde dönmesi gerekiyordu. Söylenecek çok şey vardı. Söylenecek ve yapılacak çok şey…

Bu iş onun için hayati önem taşıyordu. Mutlaka başarmalıydı. Okuduğu bir kitapta ‘yazmaya evet’ başlığı altında başlangıçların ustası Ganeşa anlatılıyordu. Hindistan’ın yazma ustası olarak bahsedilen Ganeşa, anlatılanlara göre insanların işlerine başlamalarına yardım ediyordu. Eğer Ganeşa olmasaydı, Hindistan’daki hiçbir iş başlayamazdı. Yazı sanatında ve diğer işlerde en önemli şey başlamaktır. Hindistan’ın inançsal karmaşasını düşündüğünde yazmayı seven ve isteyen biri için Ganeşa bir tanrı olarak kabul edilebilirdi ama o, sonsuz güç ve kudret sahibini biliyordu. Çalışmalarında kimden ilham ve izin alması gerektiğini çok iyi biliyordu. 

Sığınılacak limanı bildiğine göre gemi artık emin ilerlemeliydi. Yapacağı bu çalışmayla kendini ispat edebilecek ve zaten sevdiği bir işi yapacaktı. Dergilerde çıkan yazılarını okuyup duygulanacaktı. Gerçi bu ha denince yapılacak bir iş değildi. Heyecanla kalemi eline aldıktan sonra kâğıdı buruşturup geri dönüşüm kutusunu potaya dönüştürdüğü çok zamanlar olmuştu. Böyle zamanlarda yaptığı işin gerçekten de kolay olmadığına karar veriyordu. Yazabilmek için istemek ve tabi hayatı birçok yönüyle yaşamak lazımdı. Bunları düşünürken karanlık bir sokakta yağmura yakalandığı bir geceyi hatırladı. Böyle bir gece yaşadığına göre artık cümleleri sıralayabilirdi. Yazdıkça yazacaktı. Cümleleri birbirine bağlayan önemli bir bağ olmalıydı. Her şeyden önce samimi bir niyet olmalıydı. 

Bu günlerde yapması gereken fazlaca iş vardı. Bütün bunların üstesinden gelebilmek için sağlam bir planlamaya ihtiyacı olduğunu duyumsadı. Hayatındaki birçok ayrıntıyı gözden geçirdi ve şimdiye kadar başlayıp da yarım bıraktığı işlerin verdiği güvensizlik duygusu çöktü üzerine. Ama vazgeçemezdi. Başlayıp da yarım bırakamazdı. Güzel bir başlangıç için haddinden fazla dağınık duran masayı elden geçirmesi gerektiğine karar verdi. Faturalar, fişler, evraklar ve çöp olup olmadığına kani olamadığı bir yığın kâğıdın eseri dağınıklığı gidermeliydi. 

Birçok hususta olduğu gibi masayı düzenli tutma konusunda da tembellik yaptığını düşündü. Ve çoğunlukla tembelliği bir takım kılıflara sokarak sığınılacak bir liman haline getirdiği su götürmez bir gerçekti. Masayı toplamaya başlamadan önce vicdanıyla baş başa kalma fırsatı yakaladı. Özeleştiri yapabilmek için daha acımasız olmanın vakti gelmişti. Tembellik onun için kimi zaman ertelemek, kimi zaman da mola vermek oluyordu. Şimdiye kadarki başarısızlıklarının asıl sebebini artık daha iyi kavrıyordu. Şimdiyse ona karşı bir savaş başlatması gerekiyordu.  

Kalemi aldı eline ve tam o sırada şu fısıltıyı işitti : “bırak şimdi yarın başlarsın.” Bu sesi tanıyordu. Böylesi başlangıçlarda cümlelerden önce kapıyı çalan o olurdu. Artık aşinaydı ve garip karşılamıyordu. Şimdi hissettiği sıcak savaştı. Ama vicdani muhasebenin kazandırdığı direniş gücüyle kalemi kâğıtta oynatmaya başladı. İşinin vaktinden çok olduğunu biliyordu. Çalışma yaparken engellere takılıp vakit kaybetmenin sırası değildi. Yola devam etmek, yolda olmak zordu. Hayatında ona rehberlik edecek birçok imkân tanımıştı. 

Zorluklarla karşılaştığında sık sık hocasının şu sözünü hatırlardı: ‘Zor bir yolda yürümek mecburiyetinde olanlar, önce gönüllerinde ve zihinlerinde yol almak zorundadırlar. Evvela, ‘ben bu yolu nasıl aşarım’ korkusundan sıyrılıp yola çıktıklarında görürler ki, yol ne kadar zorlu olursa olsun bir müddet sonra aşılmış, yürünmüş ve hedeflenen yere gidilmiştir. İşte o zaman yüreklerinde, engellerin aslında zannedildiği kadar zahmetli olmadığına ve bütün sıkıntılı yolların aşılabileceğine dair bir iman doğar.’ Bu söz şimdi kulaklarında yankılanıyordu. Temsil ettiği değerlerin altında eziliyordu. Son derece özverili bir çalışmayla temsil edilebileceğine inandığı bu değerler, düzensiz yaşantısının kaldırabileceği türden değildi. Savunduğu değerlerden vaz geçemeyeceğine göre yaşantısını düzenlemeliydi. İnandığı gibi yaşamalıydı. Zaman israfı yapamazdı.

Bu günü hayatında bir milat olarak belirleyebilirdi. Yeni bir başlangıç gerekiyordu. Olması gerekenlerin farkındalığını belki de bu gün fazlasıyla yaşıyordu. Sadece yazmak için değil, aynı zamanda yaşamak için de bir başlangıç gerekiyordu. Şimdiye kadar defalarca ağına yakalandığı tembellik sorununu zihninde tanımlamalı, onu hayatından bütünüyle uzaklaştırmalıydı. Başlatmış olduğu savaşın galibi kendisi olmalıydı. 

Haliyle vaktiyle tam da bir öğrenciyi andırıyordu. Okumak, bilgilenmek ve bilgilendirmek istiyordu. Gelecekte mutlak bir pişmanlık yaşamamak için bu gün gayret etmeliydi. Bu günlerde çok fazla eleştirdiği huzurevlerinde kendini tahayyül edemiyordu. Baba ocağını terk etmenin/ettirilmenin imkânı yoktu. Bu günleri her halükarda gözü yaşlı hatırlayacaktı. Tek temennisi Yazmak yetmez aynı zamanda yaşamalıydı. Kaleminden çıkan kelime sayısınca adım atmalıydı. gözyaşlarının yapmış olduğu faydalı çalışmaların neticesi olan huzurun gözyaşları olmasıydı. 

Gözlerini kapadı. Uzun bir aradan sonra memleketine ayak basıyor olduğunu hayal etti. Sonbaharın sarılarını giymiş çimen kokuları karşılıyordu onu. Vazgeçti ve sıyrılıverdi hayalden. Suya sabuna dokunur şeyler yazmalıydı. Gerçekleri çocukların masumiyetiyle anlatmalıydı. Oysa gerçekler çoğunlukla acıydı. 

                                                                                                                               

YAZAR HAKKINDA
Selam Yağmur
Selam Yağmur
Lisans eğitimini 2016 yılında Hacettepe Üniversitesinde tamamladı. Edebiyat okumayı istedi ancak puanı fazla kaçırınca mahalle baskısına maruz kaldı. "Edebiyat karın doyurmaz" kabulünün kurbanı oldu. Direniyor..
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN