SİZDEN GELENLER

Kaptan-ı Derya Olmak

Kaptan-ı Derya Olmak
Nüfus cüzdanınızı ne zaman değiştirdiniz? Değiştirirken nüfus dairesindeki görevli hangi aşamaları izledi, hatırlıyor musunuz? Ben Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na gireceğim zaman değiştirmiştim ve olan biteni az çok hatırlıyorum. En çok hatırımda kalan şey ise eskisinin delgeç yardımıyla delinip etkisiz hale getirilmesiydi. Ofiste bulunan masaya bir kâğıtla iliştirilmiş olan değiştirme veya kayıp durumlarındaki fiyat talepleri de dikkatimi çekmedi değil. Neyse bunu şimdilik bir kenara koyalım. Bunu neden anlattığımı şimdi anlamanız güç olabilir ama yazının ilerleyen bölümlerinde anlayacağınıza eminim.

Balıkları olmakla iftihar edemeyeceğimiz bir deryanın içinde yüzüyoruz: Sosyal medya deryası… Öyle bir derya ki buradaki çeşitlilik ne Karadeniz’de var ne de Akdeniz’de. Çeşitliliğin yanı sıra aynı zamanda bir çöplüğe dönmüş durumda. İçerisinden oltayla temizi ve faydalıyı tutmak gerçek anlamda denizden çıkan çöpleri ayrıştırmaktan daha zor. Kabahati kime bulalım dersiniz? Mark Zuckerberg’e mi, Jack Dorsey’e mi? Evet onlar da pay sahibi ama biraz daha irdeleyelim bence. Hazır balıklardan bahsetmişken soruyu şöyle soralım: Mevzubahis av olunca gündemimizde hangisi yer alır? Avcının mahareti mi? Yoksa Sazan balığının kabahati mi?..

Akımlar, akımlar, akımlar… Her gün yeni bir akımın içerisine doğuyoruz neredeyse. Edebiyatta bu kadar akım olsaydı eşit ağırlıkçı ve sözelci arkadaşlarımızın işi bir o kadar daha zor olabilirdi. Sosyal medyaya biraz yabancı kalan bir kimsenin bu deryaya tekrar dalış yaptığı zaman yüzmeyi unuttuğunu sanması gayet normal. Her gün sürekli ve amansızca; aile üyelerimizin, büyüklerimizin veya öğretmenlerimizin “Bunun anlamı ne?” sorusuna cevap veremeyeceğimiz birçok şey icat ediliyor sosyal medyada. Hâl böyle olunca bu deryada yüzebilmek adına yüksek derecede efor sarf ettiğimizin farkına bile varmadan günler geçip gidiyor. Hayatımıza anlam yükleyemeden yaşlanıyoruz ancak Faceapp gibi uygulamalarla kendimizi yaşlandırıp gençleştirerek ne olduğunu anlamadan mutlu oluyoruz.

Hızımıza hız kattığımız, hızlı trenlere kafa tuttuğumuz bugünlerde, her gün değişen dünyanın çarkına ayak uyduramayışımızdan dolayı doğal olarak kimliğimizde de bir takım bozulmalar meydana geliyor. Yazının başında anlattığım nüfus cüzdanı hikâyesi tam olarak da burada karşımıza çıkıyor. Nüfus cüzdanımızı her zaman değiştirmiyoruz fakat benliğimiz her gün zorunlu değişimlere tâbi tutuluyor. Kendimizi nasıl tanımlayacağımız çelişkisi tıpkı Orwell’in Hayvan Çiftliği’ndeki gibi silik hatıralarımızda can çekişiyor. Sosyal medyayı kullanım sıklığımıza göre her gün, her hafta ya da her ay tıpkı nüfus cüzdanımızı değiştirme hikâyemiz gibi kimliğimiz, benlik algılarımız da delgeçlerle delinerek bir daha kullanılmamak üzere elimize veriliyor. Yine aynı şekilde daha önce masaya iliştirilen ücret taleplerinden bahsetmiştim. Benliğimize yabancılaştığımız bu süreçte bizden herhangi bir ücret talep edilmiyor fakat karadelik gibi dipsiz bu yolculuk bizlere her seferinde daha pahalıya patlıyor. Özümüze, manevi değerlerimize, kültür ve geleneklerimize yabancılaşmamızdaki kaybımız ülkemizdeki tüm nüfus cüzdanı değişimi ücretlerinin toplamından daha fazla. Oysaki bu olaya hiç böyle bakmadık değil mi? Twitter’daki tweetlerimizle, Facebook ve İnstagram’daki gönderilerimizle ne de mutluyduk!..

Her şeyi tüketen bir topluma evriliyoruz. Bu sosyal medyada da geçerli maalesef. Bir kitap, bir gazete okumak yerine faydalı yönleri olsa da Twitter’da gündeme bakmayı tercih ederek okumayı tüketiyoruz. Gazetelerden, dergilerden dünya gündeminden haberdar olmak yerine Twitter’da ismi anılmaya bile değer olmayanların magazinleriyle dakikalarımızı, saatlerimizi heba ediyoruz. Belki çok mutlu oluyoruz, belki de her şeyi bildiğimizi düşünüyoruz. Gazete ve dergilerden bilgi edinen insan tipiyle sosyal medyayı tercih eden insan tipini karşılaştırırsanız aradaki dağlar kadar olan farkı görebilirsiniz. Gazete ve dergiler bir kültür oluşturur fakat sosyal medya ise bildiklerinizi bile elinizden alabilir. Sosyal medyaya bu kadar taş attıktan sonra öldürmek için söylemiyorum ben bunları. Ben de bir sosyal medya kullanıcısıyım ve kendimden örnek vererek söylüyorum. Özellikle dergi okumadığım zamanlar çölde susuz kalmış bir bedevi gibi oluşumdan hareketle…

Üzerine uzunca konuşulabilecek bir alan sosyal medya. Yakın zamanda da epeyce konuşuluyor fakat bunun ne kadar faydalı olacağını, her zamanki gibi önümüzdeki günler gösterecek. Hatırlıyorsanız “bir derya” demiştik sosyal medya için. Dünyadaki yolculuğumuzda, bu deryanın içerisinde sizler gemilerin kaptanlarısınız. Rotayı ancak ve ancak siz belirleyebilirsiniz. Siz istemediğiniz sürece hiç kimse dümeni alabora olacağınız sulara kırdıramaz. 21.yy’ın gençleri olmak, sakin sularda gemi yüzdürmeyi daha da önemli kılıyor. Kanlarımızın deli aktığı bu çağlarda, biliyorum kolay olmayacak: Kaptan-ı derya olmak.

ÖNCEKİ YAZI UYKUM GELİYOR ANNE
YAZAR HAKKINDA
Ekrem Yıldırım
Genç İstikbal Dergisi Konuk Yazarı
YORUMLAR
Hasan yolcu
08-11-2020 - 13:14
Ekrem kardeşim maşallah. Eline, zihnine sağlık. Çok güzel bir yazı olmuş. Benzetmelerin muazzam. Bizi yazılarından eksik etme, devamını bekliyoruz.
Meryem oral
24-12-2020 - 13:18
Çok güzel bir yazı olmuş. Okurken çok zevk aldım. Tebrikler.
Meryem oral
24-12-2020 - 13:54
Çok güzel bir yazı olmuş. Okurken çok zevk aldım. Tebrikler.
YORUM YAPIN