FİKRİYAT

Kedileri Üzmeyelim

Kedileri Üzmeyelim
Mart ayı, soğuk kış günlerinden bahara geçişe köprü olmak gibi bir görev üstlenir. Üstlendiği görev hayli sancılıdır. Köprüler, iklimlere ve doğa şartlarına en fazla maruz kalan geçiş güzergâhlarıdır. Bu halleri ile nice tarihe tanıklık etmişlerdir. Mart ayının kültürümüzde yoğun yer tutuşunun temelinde bu şahitlik yatar. “Mart ayı dert ayıdır” denir mesela. Hava sürekli olarak değişiklik gösterdiği için insanın kendini hastalıklardan koruması hayli zor olur.  Yine, “mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” deyişi de havaların oldukça soğuk geçeceğini, bu nedenle ele geçirilen her şeyin ısınmak için yakılabileceğini işaret etmektedir.  “Mart çıkmadıkça dert çıkmaz”, “Martta tezek kuruya, nisanda seller yürüye” gibi Anadolu irfanının bağrından kopan şiirsel cümlelerle toprağa dokunur Anadolu insanı bu ayda. Bu dokunuş ve dokuyuş anlamlı kılar insanı/yaşamı/dünyayı. 

Tabi mart ayının bir başka yönü vardır ki yeryüzünün şirin ve sevimli sakinleri olan kediler için başka anlamlar taşır. “Mart kedisi gibi” şeklinde bir benzetme yapılır mesela. Mart ayı geldi mi kediler kur yapmaya başlayarak eş arayışına koyulurlar. Kediler kendi küçük dünyalarında kimseye ilişmeden yaşayıp giden sevimli canlılardır. Kırsalda yaşayan kimseler için evin asli unsurlarından biridir kedi. Farelerin korkulu rüyası, odun kömür sobalarının doğal misafiridir. Birçok insanın hayalini süsleyen sessiz sakin bir köy evi ve kuzineli sobanın hemen yanına mır mır eden bir kedi muhakkak monte edilir. 

Peygamber Efendimiz (s.a.v) güneş tutulduğu bir gün küsuf namazı kıldıktan sonra şöyle buyurdu:

“Bana namazda cehennem gösterildi. Cehennem ateşi bana o kadar yaklaşmıştı ki ben: Allah’ım! Ben de cehennemliklerle (ateşe atılanlarla) beraber miyim, diye telaşlandım. Orada bir kadın gördüm. Bu kadının yüzünü bir kedi tırmalıyordu.

– Bu kadının günahı nedir, diye azap meleklerine sorduğumda,

– Bu kadın dünyada bir kediyi aç olarak ölünceye kadar hapsetti, diye cevap verdiler.” (Buhari, Mûsakât, 9)

“Bir adam yolda yürürken çok susadı, nihayet bir kuyu buldu, oraya inerek su içip çıktı. O sırada bir köpek dilini çıkarıp soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalıyordu. Bunun üzerine o adam, “Bu köpek de benim gibi susamıştır.” dedi ve kuyuya inerek mestine su doldurdu, onu ağzı ile tutarak kuyudan çıktı ve köpeğe su içirdi. Onun bu davranışından Allah razı oldu ve onu affetti.” 

Ashab:

“Ya Rasûlallah, hayvanlarda da bizim için sevap var mıdır” dediler.

“Her canlıda bizim için sevap vardır” buyurdu. 

(Buhari, Edeb, 27 /Müslim, Selam, 153)

Hayvanlara karşı da çok merhametli olan Peygamberimiz (s.a.v), su kabını eğerek kedilere su içirirdi. (Tirmizi, Taharet, 69 / Nesai, Miyah, 8)

Bir yolculukta Peygamberimizle (s.a.v) beraberdik.. Konakladığımız yerde iki kuş yavrusu görmüş ve onları almıştık. Derken yavruların anası geldi ve etrafımızda dolaşmaya başladı. Peygamberimiz (s.a.v) durumu görünce:

“Yavrularını alarak bu kuşu kim üzdü? Yavrularını ona veriniz.” buyurdu. (Ebu Davud, Cihad, 112)

Dünyamız ve içinde barındırdığı nimetler tüm canlılar için yeterlidir. Âlemlerin Rabbi adildir ve her canlının rızkına kefildir. Doğada işsiz bir kuş, emekliye ayrılmış bir geyik, yıllık izinde olan bir zürafa ile karşılaşamazsınız. Yine bir aslan haftaya yiyecek bulamam korkusu ile bugünden üç ceylan avlayarak stok yapmaz. Ve bir kurt yavrularına koyun sürüsü bırakmak gibi bir dertle dertlenmez. Bu yönüyle dünyamız da muhteşem bir döngü vardır. Ancak ırkçı emperyalizm savaşlarla, atom bombalarıyla, nükleer tehditlerle bu döngüyü bozmak istemektedir. Bu uğurda ormanlar ve sucul alanlar pervasızca heba edilmekte, insanlık köleleştirilmektedir. İnsan olmanın idrakine varan her bir bireyin üzerine düşen tüm insanlığın ve tüm canlıların haklarını korumak ve muhafaza etmektir. Bir Kızılderili atasözü şöyle der;  “Yeryüzü, bize atalarımızdan miras değil, çocuklarımızın emanetidir.”

 

 

YAZAR HAKKINDA
Yavuz Selim Sürer
Yavuz Selim Sürer
1985'de Mersin'de dünyaya gözlerini açtı. Balık sevdasına tutulunca Sinop'a geçti. Sinop su ürünleri fakültesinde tükettiği günler karşılığında diploma almaya hak kazandı. Ticaret ehli olmak istedi ama hayat onu bir grup arkadaşı ile su ürünleri mühendisleri adına giriştiği hak, yetki, istihdam mücadelesiyle memuriyete sürükledi.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN