FİKRİYAT

Kelam İlminin Ekolleşme Süreci

Kelam İlminin Ekolleşme Süreci
Bir önceki sayımızda Kelam ilminin ortaya çıkışındaki etmenlerin ne olduğundan bahsetmiştik. Kısaca özetlemek gerekirse Kelam, somut bir başlangıç noktası ve somut bir nedeni olmaksızın ortaya çıkan bir ilimdir. Bunun yanı sıra Kelam ilmi hem diğer İslam ilimlerinden hem de pozitif ilimlerden bağımsız bir şekilde var olmamıştır.

Kelam ilminin sistematize serüveni incelendiğinde, cevap aradığı soruların yoğunlaşması ile birlikte ekolleşme çalışmaları veya bir görüş etrafında toplanma durumlarını görürüz. Peygamber hayatta iken gerçekleşen olaylara karşı gösterilen tutum, sonraki dönemlerde belli başlı grupların itikadi yönelişlerinin vazgeçilmezi halini alacaktır. Bu duruma İfk hadisesi, Kırtas olayı veya Peygamber’in vefatına yakın sefere çıkması planlanan Usame’nin, sefere çıkamaması olayları örnek gösterilebilir. Bu öne sürüşlerden Kırtas olayı, Peygamber’in hastalığının arttığı, vefatına yakın bir zamanda gerçekleşmiştir. Rivayete göre Peygamber Efendimiz döşeğinde istirahatta iken bir kalem ve bir parça kâğıt ister. Etrafında toplanmış bulunan ashab ve ahâlisi Peygamber’in bu talebine karşı farklı tutumlar takınmıştır. Hz. Peygamber’in bu talebinin, onu daha fazla yoracağı kanısında olan Hz. Ömer, bu talebi karşılamak isteyen ashabı engellemiştir. Hz. Peygamber, yanında tartışılmasını uygun görmemiş ve yanındakileri odasından uzaklaştırmıştır. Netice itibariyle Hz. Peygamber’in isteği yerine getirilmemiştir. Bu olay olduğu andan itibaren Hz. Ömer’in bu karşı çıkışının altında başka bir neden olduğu kanısına varan bir grup, ileride Hz. Ömer’in de içerisinde olduğu halifelerin çoğuna muhalif olmayı bir itikadi kaide olarak kabullenecektir.

İslam medeniyeti, fetih hareketleriyle birlikte hızla gelişerek yayılmıştır. Çok erken sayılabilecek bir dönemde Suriye, Mısır, Irak ve İran, Müslümanların yönetiminde olan toprakların birer parçası haline gelmiştir. Emevi ve Abbasi devletleriyle birlikte doğuda Maveraunnehir’e, batıda İspanya’ya kadar uzanan bölgelere Müslümanlar giderek yerleşmiş ve buralarda yaşayan yerli halklar İslam dinini benimsemişlerdir. Bir taraftan farklı kültür ve dinlere mensup olan insanlar eski kültürel ve dini mensubiyetlerinden tamamen soyutlanamayarak İslam’ı seçmişler diğer taraftan bu bölgelere gelerek yerleşen Müslümanlar onların sahip oldukları kültür ve medeniyetlerle yüz yüze gelmişlerdir. İşte İslam coğrafyasının bu kültürel ve dini zenginliğin yaşandığı ve birbirleriyle karşılaştığı bir atmosfer içinde olması Kelam ilminde farklı görüşlerin ekolleşmesine zemin hazırlamıştır. Kelamın başlangıç dönemi de diyebileceğimiz oluşum döneminde bir eğilim olarak ortaya çıkan Haricilik, Şiilik, Mürcie ve Mutezile gibi akımlar tedvin döneminde kendi oluşumlarını büyük ölçüde tamamlayıp ekolleşme sürecinin gereği olarak artık sistematik bir yapıya bürünmüşlerdir. Kelam ilminin sistematik bir şekilde ortaya çıkmasında şüphesiz en büyük pay Mu’tezile ekolüne aittir. Mutezilenin sistematik bir ekol olarak ortaya çıkmasıyla birlikte kelam ilminin hem konularında hem de yöntemlerinde belirgin bir farklılık ve bakış açısı ortaya çıkmıştır. Özellikle diğer inanç mensuplarının İslam dinine yönelttikleri itiraz ve şüphelerini reddederek akla dayalı delil, bilgi ve yöntemlerle İslam’ın inanç esaslarını savunmaya çalışmıştır. Mutezilenin İslam dinini aklın ışığında savunmak ve ona yöneltilen iddiaları çürütmek için kullanmış olduğu bu yöntem bir kelam metodu olarak kelam ilmi içindeki yerini de almıştır.

Mu’tezile’nin aktif olarak içinde yer aldığı kelamî tartışmalara en sert muhalefet hadis âlimlerinin başını çektiği çevrelerden gelmiştir. Daha çok hadisçilerden oluşan bu gurup, Kur’an ve sünnetin dışına çıkmayan Selef’in inancına sahip çıkma endişesiyle Mutezile ekolünü çok sert bir şekilde eleştirmeye başlamışlardır.

Mu’tezile'nin akılcı yöntemiyle tebarüz ederek ekolleşmesinden yaklaşık bir asır sonra Ehl-i Sünnet kelamcıları olarak anılacak olan bazı âlimler, onlar gibi iman esaslarını akli yöntemler kullanarak teyit etme yöntemini benimsemişlerdir. Böylece Ehl-i Sünnet içinde de akılcı yöntemi kullanarak Mu’tezileden farklı bir eğilimin ekolleşmesine zemin hazırlamışlardır. Bunların başında İbn Küllab el-Basri, Haris el-Muhasibi ve Ebu’l-Abbas el-Kalanisi gibi âlimler yer almaktadır. Mutezile ile onların karşısında yer alan Selefiyye ekollerinin arasında bir yol izleyen bu âlimler kendilerinden sonra gelecek olan Ehl-i Sünnet kelamcılarına öncülük etmişlerdir.

Hicri IV. asrın başlarında Ebu’l-Hasan el-Eş’arî, Ehl-i Sünnet kelam ilminin kurulmasına öncülük etmiştir. Basra ve Bağdat çevrelerinde onun fikirleri yayılırken aynı dönemde Maveraunnehir bölgesinde İmam Maturidî, Maturidilik ekolünün ilk nüvelerini atmıştır. Ehl-i Sünnet kelamının bu iki büyük ekolü, inanç konularında naklin yanı sıra akla da yer vermiştir. Hatta zamanla bazı kelamî konuların açıklanmasında te’vile yönelmek suretiyle Mutezile tarafından sistemli bir hale getirilen kelam metodunu da kullanmışlardır.

Kelam ilminin farklı coğrafyalarda eş zamanlı sistemleşme çalışmalarını takiben bir sonraki dönemde farklı bir ilimle olan yüzleşmesi meydana gelecektir. Bu sayımızda ekolleşme çalışmalarının ne düzeyde ve nasıl şekillendiği konusunu kısaca aktarmış olup bir sonraki sayımızda yeni bir dönemi incelemek üzere.

YAZAR HAKKINDA
Yavuz Süleyman Kuş
Yavuz Süleyman Kuş
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN