FİKRİYAT

Kelam İlminin Geçirdiği İki Dönem

Kelam İlminin Geçirdiği İki Dönem
Önceki sayılarımızda kelam ilminin hangi coğrafyalarda hangi şartlar altında zuhur edip hangi nedenlerle ilişkili olarak ekolleştiğini izah etmeye çalışmıştık. Bu sayımızda ise kelam ilminin tarih içerisindeki bu serüvenini incelemeye devam edeceğiz. Şöyle ki kelâm ilmi; teşekkül yani ekolleşme döneminde bazı önemli olaylar vasıtası ile fırkalaşmıştır. Bu durumun en önemli sebepleri arasında da farklı coğrafyalarda farklı kültürlerle karşılaşılmış olmasını aktarmıştık. Bu durum, kelam ilminin ekolleşme evresinden sonraki dönemlerde de geçerliliğini ve etkisini arttırarak devam etmiştir. Başta zaman olmak üzere, sair ilimlerin teşekkülü, insan yaşamının farklılaşmaya başlaması gibi devülasyona konu olan her husus bahsettiğimiz durumu etkilemiştir diyebiliriz.

Ekolleşme ile beraber mezhep sabiteleri sistematik bir hal almıştır. Mezheplerin vazgeçilmez kaideleri nassa konu olan ayet ve hadislerle veya akli delillendirme yönlemleri ile kalem kalem işlenmiştir. Fakat bu sayımızda işleyeceğimiz mütekaddimun ve müteahhirun olarak adlandırılan dönemlerin en belirgin özelliği, akli delillerin kullanılması ve kelam ilminin bu yöntemlerle gelişimini daha da hızlandırması olacaktır. Ekolleşme dönemini takip eden mütekaddimun dönemi; selefin yani çoğunlukla önceki dönemlerde kullanılan yöntemlerin ağırlıkla kullanılmaya devam edildiği dönemdir. Yani akli deliller ile tanışılmış fakat evvelki nassa bağlılık daha önde gelmiştir. Sonraki dönem olan müteahhirun dönemi ise akli yöntemlere müracatın daha da arttığı, mantık ve felsefe gibi ilimlerin kelam içerisine yerleştiği dönem olmuştur diyebiliriz.

Kelâm ilminde mütekaddimîn ve müteahhirîn dönemleri belirlenirken konunun, Mu‘tezile ile Sünnî ekolleri bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Çünkü Selef devrini takiben Mu‘tezile kelâmı, Sünnî kelâm ekolleri olan Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye’den önce gelişmiştir. Her bir kelam mezhebi için bu iki dönem ve özellikleri farklılık gösterse de belli başlı tutumlar ortak olmuştur. Biz bu sayımızda, günümüzde hala revaçta olan mezheplerin geçirdiği evreleri inceleyeceğiz.

Ehli sünnet mezhepleri, çağdaş yazarların bir kısmına göre Gazzâlî’nin hocası Cüveynî’yi mütekaddimîn kelâmcılarının son halkası sayarken, genel kabul olarak mütekaddimun dönemi Gazali’nin öncesi ile başlayıp Gazali ile sona eren; müteahhirun dönemi ise Gazali ile başlayıp devam eden dönem olarak kabul edilmektedir. Kelâm ilminin bu iki dönemini, kelam ilminin konularındaki değişim esas alınırsa; mütekaddimîn devrinde ilmin konusu Allah’ın zâtı ve sıfatları iken müteahhirîn için konunun mevcut veya mâlûm olarak tanımlandığını söyleyebiliriz. İbn Haldûn’un şu açıklamaları da bu değişime ışık tutmaktadır: “Kelâm, başlangıçta selef-i sâlihîn yolundan ayrılanlara karşı doğru inancı savunmayı amaçlarken mantığın felsefeden ayrıştırılarak delillerin ölçüsü olarak kullanılmaya başlamasıyla birlikte müteahhirîn, mütekaddimîn tarafından kullanılan kelâmî öncüllerin birçoğunu hatalı bularak reddetmiş, bunun yerine felsefenin tabîiyyât, ilâhiyyât bölümlerinden alınan ilkeleri kelâma sokmuştur.”

Kelamda kullanılmak üzere mantık ve felsefeye başvurma yolunda ilk adımı Gazzâlî atmıştır. Onu takip edenler felsefeyle kelâmı birbirinden ayrılamaz hale gelecek şekilde karıştırmışlar, hatta dönemin bazı kelamcılarının eserlerine bakıldığında, kelâmın meseleleriyle felsefenin meselelerini aynı addettiklerini görebiliriz. Kelâmdaki bu gelişmenin dil bilimlerinde ve fıkıh usulünde etkili olduğu, dolayısıyla müteahhirun döneminde karma metodların izlendiği söylenebilir.

Gazzâlî ile sona eren mütekaddimîn döneminin en belirgin özelliği, klasik mantık ve felsefeye çok rağbet etmeden son tahlilde özü Kur’an’da bulunan bir akılcılıkla İslâmî ilkeleri temellendirmesi, İslâmî mantık ve usul ilmini geliştirmesidir. Bu sebeple dönemin kelâmı, felsefî olmaktan çok bir usûlü’d-dîn ilmi olmuştur denilebilir. Bu çerçevede naklî ve aklî delillerden oluşan özgün bir istidlâl/delillendirme yöntemi benimsenmiştir. Bu devirde Allah’ın varlığı hudûs deliliyle temellendirilmiş ve daha çok sıfat tartışmalarına ağırlık verilmiş, müteşâbih âyetler de te’vil edilmiştır. Ulûhiyyet ve nübüvvet alanlarına dahil olan konuları kanıtlamak düşüncesiyle atomcu bir tabiat felsefesi savunularak normal şartlarda bile sebep-sonuç arasındaki ilişkinin zorunluluğu reddedilmiştir.

Gazzâlî ile başlatılan müteahhirun dönemi ise ilk önce klasik mantığın İslâm ilimlerinin arasına alınarak mantık kurallarına aykırı düşen metotların reddedilmesi; akaidle örtüşmeyen felsefî görüşlerin ise eleştirilmesi amacıyla bu disipline ağırlık verilmiş, ayrıca tasavvufla kelâmı uzlaştırmaya çaba gösterilmiştir. Gazzâlî’nin kelâm ilminde başlattığı bu yenilikler kendisinden sonra gelenler tarafından benimsenip daha ileri boyutlara götürülmüştür.

Bu dönemde İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye gibi müteahhir Selef âlimleri kelâm, felsefe ve tasavvuftan oluşan İslâmî düşünce alanına eleştiriler yöneltmiş ve muhafazakâr geleneği aklı da büsbütün ihmal etmeden hâkim kılmaya çalışmıştır. Tasavvufî düşünce de Muhyiddin İbnü’l-Arabî ile felsefeleşerek geniş bir çevre bulmuştur. Diğer İslâmî ilimlere paralel olarak kelâmda şerh ve hâşiye geleneği başlamıştır. Bu dönem çoğunlukla önceki dönemlerde neşredilmiş kitapların tekrar tekrar açıklama amacıyla ele alındığı ve doğal olarak yeni kitap basımının zirve yaptığı dönemdir. Ayrıca bu dönem kelam alanında yeni atılımların yapılmadığı sadece önceki matbu eserlerin defalarca şerh edilip tekrar tekrar basılması dolayısıyla bazı kimselerce kelâm ilminin gerileme dönemi olarak adlandırılmıştır.

YAZAR HAKKINDA
Yavuz Süleyman Kuş
Yavuz Süleyman Kuş
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN