KÜLTÜR SANAT

Kırık Piyano

Kırık Piyano
Soğuk, iliklerine kadar işlemişti. Siyah berelerine yazılı "La ilahe illallah Muhammedür Rasulullah" bandanası ile yol alıyorlardı, harabe binaların arasında.  

"Hey, Umarov!  Ne kadar kaldı Caharkale'ye?"

Umarov, omzundaki çantasını yere bırakarak toz duman olmuş ufuktaki binalara bakıp:

"3 km...  Ya da 4..."

13 kişi kalmışlardı, koca birlikten, sadece 13 kişi... Ekibin lideri eli ile dinlenme işareti yaptı.  Herkes olduğu yere çökmüştü. 

Büyük bir cadde olduğunu düşündüğü yere doğru bakıyordu.  Sağlı sollu binalar göçmüş ya da yıkılmış vaziyette idi.  Terk edilmiş hayalet şehirdi burası.  Göz gezdirmeye devam ediyordu.  İnsanlar eşyalarını almaya bile vakit bulamamıştı.  Duvarlarda Rusça "Şimdilik gidiyoruz ama yine geleceğiz." yazılıydı. Yanındaki komutana dönüp:

"Burası büyük bir caddeymiş anlaşılan. İşlek büyük bir cadde.  Acaba hangi mağazalar vardı?"

Az önce Umarov'a soru soran güneş gözlüklü iri adam:

"Sen Moskova'dan mı geldin be? "

Yanındaki adam caddeyi süzen genç adamın omzuna elini koyup:

"Onu rahat bırak Salman. Bu genç adam caddeyi merak etmiş. Bunda ne var yani?" 

Omzundan çektiği eliyle harabe caddeyi göstererek:

"Bak şurada Starbucks vardı. Şurada da iPhone dükkanı... Benim amcam işletiyordu. Az ileride de jack wolfskin varmış.  Bu palaskaları oradan aldık. Şurada yolun sonundaki gökdeleni görüyor musun, dur, hayır, göremezsin. Çünkü Ruslar havaya uçurdu. Yoksa Kremlin'den bile büyüktü."

Arkada dinlenmekte olan askerlerden kahkaha sesi yükseldi. Genç adam şaşkın ve yanlış bir şey yapmış edası ile kafasını yeniden caddeye çevirdi. 10-15 metre ileride bir şeyler gözüne ilişti. Ağır ağır ona doğru yürümeye başladı. Üzerine moloz yığını çökmüş, kimi yeri kırık tozlu bir piyono...  Hemen üzerindeki molozları attı kenara. Ucundan çekerek caddenin ortasına getirdi. Kendi aralarında konuşan askerler birden konuşmayı kesip genç adama bakmaya başladılar. Herkes ona bakıyordu pür dikkat.  Komutan ona yaklaştı. 

"Ne yapıyorsun Cahid!"

Piyanonun etrafında dolaştı bir süre.  Uzun uzun süzdü.  Ellerini tozlu Steinway&Sons yazısı üzerimde gezdirirken; 

"Bu çok eski bir piyano. Küçük ama işçiliği yüksek ahşap bir antika, efendim."

"Çalmayı biliyor musun?"

"Bazı tuşları zarar görmüş ama hala iş görür."

Umarov eline bir mavi bidon kaptığı gibi genç adama uzattı.  Genç adam silahını piyanonun yanına dayayıp bidonun üstüne oturdu. Bütün askerler etrafına toplandı.  Boş ve terk edilmiş savaş kokan sokaklarda bir nota sesi yükseldi. Kısa bir süreliğine de olsa çığlık yerine bir nota... 

Salman'ın sesi ile piyano sesi kesilmişti: 

"Siperrrrr alıııın!!!"

Bir Rus uçağı bulunduları yerin yakınına bomba atıp yoluna devam etmişti. Komutan herkesi kontrol edip iyi olduğunu görünce yola devam etme emri verdi.  Herkes toparlanıp yola devam ederken genç adam paramparça olmuş piyanoya bakıyordu.  Komutan biraz eğilerek:

"Yolumuz uzun. Şamil'in birliğine yetişmeliyiz."

Arkasında bıraktığı piyanoya son kez bakıp dumanların yükseldiği Caharkale'ye doğru yöneldi...

YAZAR HAKKINDA
Ahmetcan Yılmaz
Ahmetcan Yılmaz
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN