KÜLTÜR SANAT

Kötü Senaristler ve Savunmasız İzleyiciler

Kötü Senaristler ve Savunmasız İzleyiciler
Kelimeleri bir beyaz kağıda işlerken titiz davranmalıyım. Kullanılan her sözcük, kurulan her cümle kağıda yazılıyor olmayı hak etmeli. Yaşadığımız dünyada kin ve nefret bu kadar çok taraftar bulmuşken hiç olmazsa kağıtlara yazılan cümleler kötülüklerden arınık olmalı. İnsanları birbirine bağlayan ortak değerler, sevgiler veya adını koyamadığımız gizli bağlar her geçen gün azalıyor. Çocuklar masal dinlemeden, bir gün olsun çamura bulanıp gönlünce top koşturamadan büyüyor. Yaşlılar, evlat sevgisinden yoksun, gözleri geçmiş günlerde takılı kalmış ölümü bekliyor oldular. Kocaman kentlerde insan sayısı arttıkça insana dair azalan çok şey oldu.Araba egzozundan çıkan dumanlara maruz kaldıkça insanlığımızdan kopup giden bir şeyler var.

Sistem acımasız diyordu, tevafukken rastladığım yaşlı amca. Sonra devam ediyordu;

“Evladım, huzur kalmadı. Çok insan var, insanlık yok. Araba çok ama yolda değil çoğunluk. Çok ses var, bu yüzden kimse kimseyi duymuyor.”

Amcaya katılıyorum. “Yaşlanmış halim sanki…” Diyorum. Sanki bizzat ben söylemişim gibi bu cümleleri. Evet, sistem acımasız. Kentler kalabalık. Hergün çok insan görülüyor, çok acı yaşanıyor ve tuhaftır ki her geçen gün duyarsızlaşıyor, körleşiyor, sağırlaşıyoruz. Geçenlerde evini satmadığı için sokağa çılan kapısının önüne beş metre derinliğinde çukur kazılmış olan yaşlı bir teyzenin hikâyesini okudum. Bu hikaye, insanların ne kadar acımasız olabileceğini anlatan türdendi. İhale, rant, hırs bütün iyiliklerin önüne geçmiş durumda. Neyse ki para ile satın alınmayan değerler halen var.

Mesela bir torunun dedesine duyduğu sevgi, bir annenin çocuğuna bağlılığı gibi halen para ile satın alınamayan değerler var. Bazı şeyleri satın alamamak, bir ağacın gölgesini daha nasıl pazarlayacağının planlarını yapan robotlar için can sıkıcı olsa gerek. Olsun. Robotlar robot kalmakta ısrarcı ise canları cehenneme..

Uzun uzadıya anlatılan masallarda iyiler hep kazanırdı. Masalların henüz bitip tükenmediği bir dönemde çocuk olanlar hatırlar. Anlatılanlar bizi derinden etkiler ve ne olursa olsun iyiler hep kazanır bilincini aşılardı. Tabi bunun yanında çocuksu iyi niyetimizi suiistimal eden masallar da yok değildi. Bunlar sonradan içimizde kabuk bağlayan fakat iz bırakan birer yaraya dönüştü. Tıpkı hayranı olduğumuz bir çizgi filmin kötü bir fikri temsil ettiğini öğrendiğimizde yaşadığımız hayal kırıklığı gibi silinmedi, kaldı. Çocukluğumuz üzerinde kurgulanan oyunları gençliğe adım atarken daha iyi anlamaya başladık. Bütün kötü senaristlere ve art niyetlilere karşı istemsiz bir öfke duyduk. Duyduğumuz bu öfke aynı zamanda onlara karşı iyi şeyler yapmanın, çalışmanın ve sorumluluk bilinciyle hareket etmenin gerekliliğini de benimsetmiş oldu. Bugün iyiliğe dair çalışma ortaya koymanın enerjisini belki de buradan alıyoruzdur.

Şimdi büyüdük. Ekranlardan parıltılı, cazibeli olarak gösterilen şeylerin aslında öyle olmadığını gördük. İnsanları hapsettikleri kentlerin aslında onların emeğini sömürmek, tüketici konumuna getirip bağımlı hale getirmek için organize edildiği gerçeği ile yüzleşiyoruz. Tv’lerin de yalan söyleyebileceğini artık tahmin edebiliyoruz. Üstelik Tv’lerin en ustaca yalanları söyleyebileceğine inanıyoruz. Ama sürüklendiğimiz bu girdaptan kurtulamıyoruz. Hayatımıza dair kararları kendimiz veremiyoruz. Bağımlıyız.

Bizi Tv’ler yönetiyor, diziler rol modeller, örnek aile yaşantıları sunuyor. Artık somut adımlarla bu küresel kuşatmaya tepki vermeliyiz. Kendi hayatlarımızı,insanı insan olmaktan uzaklaştıran görünmez bağlardan kurtarmalıyız. Tam anlamıyla bir özgürlükten bahsediyorsak, gelecek nesilleri düşünüyorsak çabalamalıyız. 

ÖNCEKİ YAZI GÜNEŞE BAKIŞ
YAZAR HAKKINDA
Selam Yağmur
Selam Yağmur
Lisans eğitimini 2016 yılında Hacettepe Üniversitesinde tamamladı. Edebiyat okumayı istedi ancak puanı fazla kaçırınca mahalle baskısına maruz kaldı. "Edebiyat karın doyurmaz" kabulünün kurbanı oldu. Direniyor..
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN