FİKRİYAT

Mahalleleri İşgalden Kurtarın

Mahalleleri İşgalden Kurtarın
Tek tip, monoton insanların, işlerin kendi istekleri doğrultuda gitmesi için, yaratanı ve yaşayanı hiçe sayarak giriştiği, sonuçlarının ise hiç kimseye yararının olmayacağı belli olan sistemlerdir darbeler… 

Uzun gecelere adını veren ve gecelerin uzun olmasına sebep olan, suratlarının pek hayrı çağrıştırmadığı belli olan, varlık amaçlarının sadece kendi varlıklarından ibaret olduğunu düşünen yaratıklardır o darbeleri gerçekleştirenler. İnsan hayatının önemini yitirdiği, mezheplere ayrılan insanların yine mezhep mezhep doğrandığı, doğranan insanların ise birbirlerini doğramalarının için uğraşıldığı geceler. 

Annemin “darbe olmuş” çığlığına televizyonların teyidinden evvel alayla karşılık veren aile üyeleri, TRT spikerini karşılarında görünce uzun süre sessizlik ve kısa vadeli sinir krizinin getirdiği gülümseme ile sokağa attılar kendilerini. Gelen mesajlar ve giden insanlar herhangi bir mezhep gözetmeksizin tek amaç uğruna gittikleri kesindi. İdeolojiler aralarında verdikleri savaşlara ara vermişti sanki. Sakallı ve cüppeli abilerin yanında pos bıyıklı amcalar, birbirine tiksinerek bakmadan yürüyen teyzeler vardı sokaklarda. 

Söz konusunun vatan olduğu anlarda, sürekli sus komutu verilen gençler sanki yılların getirdiği sessizliği kırmak için, içlerine biriken öfkeyi dökmek için haykırıyorlardı. Bir eliyle tankı itmeye çalışan diğer eliyle ise yarasını bastıranların arasına karışmış şehadet nidaları duyuluyordu. 

Günler geçmesine rağmen yatağına dönmeyenler, istila altındaki caddeleri ele geçiren insanlar, dinlenme ihtiyaçlarını giderirken yanlarındakilere “ bir sıkıntı olursa ararsın” komutu ile gidiyorlardı evlerine. Sıkıntı olarak bahsedilen şey su fışkırtan tomalar ya da gaz bombaları değil, tank ve tüfeklerdi. 

Kötü insanlar her zaman bedavaya getirmeye çalışır başarılarını. Yaşadığımız zaman dilimi bunun sadece insanlarda değil ideolojilerde de geçerli olduğunu göstermiş oldu bize. Tekbir diye haykıran insanların kafalarını yere eğecek matbaa ürünleri asıldı köprülere. 

Bencilliği bizcilliğe götüren insan, bizcilliğin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu kavrayamadan yeni bir akım ortaya konuldu. Hakimiyet’in milletlere verildiği takdirde neler olduğu gören insanlara bir narkoz etkisi yapan bu büyüleyici söz, Wilson’un yasaları ile ne kadarda bağdaşmaktaydı halbuki. Bu olaylar olup sular durulmaya başladığı vakit çöl kurbağaları misali toprak altından dışarı çıkan, genelde kendilerini sosyal demokrat ve hümanist olarak addeden insanlar, ağızlarına aldıkları pipoları ile oturdukları sıcak koltuklarda, herhangi bir ideoloji için değil, sadece vatan için sokağa çıktıklarını söyleyen burjuva ve işçi takımını aşağılamaktan geri kalmadı elbette. 

Doblo’lu abilere fütursuzca hakaret edebilme cüretini gösteren bu tribün tarihçileri ve yazarları, yazdıkları dergilerde ve sosyal mecrada aşmaya çalıştığımız mezhepçiliği körüklemekten de geri kalmıyorlar. 

Zaferi, omuzu genişlerin matbaaları ile değil, boyalı ellerimizle yazdığımız gün, İnşallah hakimiyet’in kimde olduğunu anladığımız gün olacaktır.

YAZAR HAKKINDA
Abdüsselam Öndin
Abdüsselam Öndin
30 mart 1996 yılında, darbeden 1 ay 2 gün sonra İstanbul fatihte dünyaya geldi. Okuduğu lisenin yanındaki yurtta kaldı. Resme ve karikatüre merakı onun Gelişim Üniversitesi Grafik Tasarım bölümünü bitirmesine vesile oldu. İnternet üzerinden yayın yapan bir karikatür dergisinde 2014’ten beri çizer olarak faaliyet göstermekte.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN