KÜLTÜR SANAT

Merhaba Baba

Merhaba Baba
Merhaba baba,

Sen gittiğinde tanıştım vergi daireleriyle; tapu dairesindeki o kibirli ve suratsız  memurun varlığını o zaman öğrendim. Veraset bilmem nesi çıkarmak için notere gittiğimde, orada çalışanlardan birinin Seçkin Yenge'nin akrabası olduğu ve işimizi daha çabuk hallettirebileceğim söylendi. Her gittiğim devlet dairesinde elimdeki resmi ölüm belgesi soruldu. Defalarca babam öldü demek zorunda kaldım. Yok, belge olmadan da kimse inanmıyor. Nötr suratlı devlet memurlarından nefret ettim. 

Sen gittikten biraz sonra da ben baba oldum. Görsen çok severdin biliyorum. Hatta benden fazla severdin. Sabah kalkıp uyumasını seyreder, dayanamayıp öper ya da doğru sen ısırır uyandırırdın. Yürümeye başlayınca, köyde elinden tutup köy meydanına; kahvehanelerin, bakkalların olduğu yere götürür, “İşte benim torunum.” diye gösterirdin herkese. Onun verdiği mutluluk olsaydı, belki de sen hâlâ hayatta olabilirdin. Aslında ben sabahları uyandığında benim yanıma yatıp "Beni bir kucaklasana la" dediğinde seni gerçekten kucaklasaydım veya beraber bir maça gitseydik, ortamlarda senin istediğin gibi biraz daha konuşsaydım, eve geldiğinde seni kucaklayıp “Hoş geldin.” deseydim... 

Çok korkuyorum baba; hastane odasında kimse yokken ve sen zar zor nefes alabiliyorken, kımıldayacak halin yokken, bana elinle yatağa oturmamı işaret ederek son bir gayretle sarılıp, içeri birileri gelince birden toparlanırkenki bakışını hatırladıkça çok korkuyorum. Babam ve oğlum filmindeki o malum sahneyi tekrar tekrar yaşıyorum her gün: "Benim yüzümden!" Asıl felaket şu ki torunun Mehmet Ensar şu an 3 buçuk yaşında ve ben de akşam eve geldiğimde ona ufak tefek hediyeler, abur cubur alıyorum; sırf beni kucaklasın diye. İnsanın evladı tarafından kucaklanması ne güzel bir hismiş ben bilmiyordum. Sabah uyanınca onun yanına yatıp onu kucaklamak ne büyük bir tedavi yöntemiymiş benim haberim yoktu. Annesini sarılıp öperken beni rica minnet kucaklaması öpmesi o kadar kıskanılacak bir şeymiş ki. Ben biliyorum ki her erkek evlat er ya da geç babasına benziyor. Ben giderek sana benziyorum. Benim oğlum da bana benzerse… Çok korkuyorum baba. 

İnsan, şartlar olgunlaşınca içindeki nefreti, hırsı ne kadar kolay açığa vuruyormuş, bunu öğrendim baba. Sen gidince yer yurt davaları, tarla, ev , arsa tartışmaları içinde buldum kendimi. Halamlar bir yandan, amcam ve oğulları bir yandan. Herkes ne kadar da toprak meraklısıymış onu öğrendim. Beni biliyorsun baba; ben senin sert mizacına, bir an da parlayıp öfkelenmene çok kızardım. Ben öyle biri olamazdım fakat insanın oğlunun nasıl doyumsuz bir canlı olduğunu, akrabaların bunca yıl senden çekindikleri için bize iyi davrandıklarını öğrenince çileden çıkıyor insan. Bana kalsa bütün her şeyi alsınlar umurumda değil de annemin ve  senin emeklerine kıyamıyorum. Ölümün insana geçiciliği hatırlatması gerekirken bu insanlar nasıl olurda dünyaya kazık çakma peşine düşer anlayamıyorum. 

Bazen diyorum ki; şu an yaşıyor olsaydın ve Sergen Yalçın’ın Beşiktaş'a teknik direktör olduğunu, Fatih Abi'nin ikizleri olduğunu, evin balkonunu genişlettiğimizi, benim sonunda ehliyet aldığımı görebilseydin. Ne kadar mutlu olurdun kim bilir. İnsan ömrüne hiçbir şey tam sığmıyor ki işte baba. 49 yaşında akciğer kanseri olduğunu öğrendiğinde, " Bu hastalık beni çok erken yakaladı oğlum." demeni umutsuzluğa bağlamış, idrak edememiştim. 3 ay sonra 50 yaşında, hastane odasında hiçbir şey yapamadan doktorların gözünün içine bakıp da bir umut ifadesi görmeye çalışınca idrak ettim. 

He unutmadan söyleyeyim; geçen ay İstanbul’a ablamın yanına gittim birkaç günlüğüne. O da çok özlemiş seni. Sen hazzetmezsin biliyorum da bir tiyatro oyununa gittik. Adı ‘’Evlat’’. Onur Saylak ve Cem Yiğit Üzümoğlu isimli oyuncular var. Ben çok severim ikisini de. İyi ki gitmişim. Ablamı bilirsin o çok sevmez böyle dramatik şeyleri o yüzden biraz sıkıldı galiba. Oyunun sonunda ben epey ağladım. Neyse baba, ben arada yazarım sana böyle. Sanki sen hayattayken yazıyormuşum da sen de okuyormuşsun gibi hissediyorum. Günah çıkarıyorum, kendimi kandırıyorum işte ne yapayım...

Görüşmek üzere baba, seni seviyorum. Dedeme selam söyle.

YAZAR HAKKINDA
Ersin Baş
Ersin Baş
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN