GÜNDEM

Milli Mi Eğitim? Ayakta Mı Duramıyo?

Milli Mi Eğitim? Ayakta Mı Duramıyo?
Türkiye’de 1920-2015 yılları arasında geçen seksen üç yıllık süreçte toplam yetmiş iki farklı Milli Eğitim Bakanı görev yapmış. En kısa süre Milli Eğitim Bakanlığı yapan isim 1961 yılında 1 ay 1 günlük görev süresiyle Prof. Turhan Fevzioğlu’dur. Yaklaşık olarak 20 kez bir yıl içerisinde iki farklı Milli eğitim bakanı görev yapmıştır. Milli Eğitim bakanlarının ortalama görev süreleri 17 aydır. İşin acı kısmı ise neredeyse değişen her Milli Eğitim bakanı ile eğitim politikasının da değişmiş olması. Bu tablo bize gösteriyor ki maalesef uzun soluklu ve ayakları yere basan bir eğitim politikası belirlenip devam ettirilemediği için öğrenciler adeta deneme tahtası olarak kullanılmıştır.

Şuan üniversite okuyan bir gencin ortalama 20 küsür yaşlarda olduğunu ve 13-14 yıldır eğitim aldığını düşünelim. Bu gençler lise son sınıfa kadar geçen on iki yıllık sürede beş farklı milli eğitim bakanı ve eğitim sistemine şahit oldular. Sürekli değişen sınav ve eğitim sistemi ile derslere ve mevcut sisteme odaklanma noktasında büyük problemler yaşadılar. Özellikle ortaokul öğrencileri mevcut liseye geçiş sınavına alışıp ona göre hazırlık yaparken sürekli değişen sınav sistemi ile derslere ve sınava hazırlık sürecine adapte olmakta zorluk çektiler ve bu durum haliyle başarıyı da etkiledi.

Yakın geçmişte liseye giriş sınavlarında çok kez değişikliğe gidildi. Önce LGS, OKS daha sonra sadece sekizinci sınıfta yapılan SBS, daha sonra altıncı, yedinci ve sekizinci sınıfta olmak üzere yapılan üç sınav ve onların ortalaması ile liseye giriş puanı belirlenen SBS, gelinen son noktada ise TEOG sistemi. Öğrenciler, öğretmenler ve dershaneler sürekli değişen sınav sistemine ayak uydurmakta ve ona göre stratejisini geliştirmekte olumsuz etkilendiler. Önümüzdeki süreçte ne gibi değişiklikler olacağını ise merakla bekliyoruz. 

Otuz, kırk öğrencinin olduğu bir sınıfta verimli ders yapılabileceğini hiç kimse savunamaz sanırım. Türkiye’de sınıflarda ortalama otuz öğrenci ders görüyor. Bir ders kırk dakika olduğuna göre her öğrenciye iki dakika bile düşmüyor. Yeterli sınıf ve okul olmaması sebebiyle öğrenciler öğretmenleri ile birebir iletişime geçmekte zorluk çekiyorlar. Bu sebeple aynı zamanda öğretmenlerin öğrencilerle bağlantı kurma ve anlatılan konuyu anlamayan öğrencileri tespit edip yardımcı olma imkânı oluşmuyor. Nota, sınıf ve ders geçmeye dayalı ezberci bir sistem olduğu için maalesef öğrenciler sadece bilgileri ezberleyip iyi not almaya çabalıyorlar. Öğretmenler ise üzülerek görüyoruz ki monotonlaşmış ve alışılmış bir düzen içerisinde sınıfa gelip dersi anlatıp çekip gidiyorlar. Heyecandan yoksun öğretmenler ile heyecandan yoksun öğrenciler büyük bir uyum içerisinde eğitim ve öğretime devam ediyor. Dersi dinleyip dinlememenin öğrencinin keyfine bırakıldığı bir durumla karşı karşıyayız. Gerçekten başarılı olmak isteyen öğrenciler ya okuldan sonra kendi imkânları ile çabalıyorlar ya da dershaneye gitme mecburiyetinde kalıyorlar. Dershanelere paralel eğitim yapan devlet okulları düzelmedikçe dershanelere olan ihtiyaçta ortadan kalkmıyor. Derslerde başarılı olabilmek için devletin okulu dışında bir kuruma daha ihtiyaç duyulduğu sürece fırsat eşitliği de sağlıklı eğitim de sağlanamıyor. Bilgileri kuru kuruya ezberletme ve ezberleme yöntemi değişmeden eğitimin kalitesinin yükselmeyeceğini açık ve net olarak görüyoruz.

Bu ülkede her öğrenci ilkokuldan lise son sınıfta kadar uzun yıllar İngilizce eğitimi alır ama öğrencilerin yüzde doksanı İngilizce de neredeyse sıfır durumundadır. Dünya’da dil eğitiminde en başarısız ülkelerden biriyiz maalesef. İngilizce de İlkokul dördüncü sınıftan ve on ikinci sınıfa kadar aynı konular biraz değiştirilerek, öğrenciye sunulur. Öğretmen gelir, tahtaya şimdiki, geçmiş ve gelecek zaman cümlelerinin nasıl kurulacağını yazar öğrenci defterine geçirir. Çalışma kitaplarındaki alıştırmalar yapılır, kitaptaki parçalar okunur. Daha sonra sınavda sorulur. Bir matematik formülü ezberler gibi İngilizcede zamana göre cümle kurma formülü ezberletilir. Her yıl adımızı, doğum yılımızı ve yerimizi, nasıl olduğumuzu söylemeyi ve sormayı tekrar tekrar öğrenir dururuz. Daha sonra bu bilgiler sadece sınav kâğıdında ki boşlukları doldurabilmeye yarar. 10 yıllık eğitim sonunda İngilizce konuşabilen, anlayabilen öğrenci bir elin parmağını geçmez.

Öncelikle öğrencilere okul ve ders sevdirilmeli. Öğrencilerin sadece not almak ve sınıfı geçmek için değil ya da sadece bir üniversiteye yerleşebilmek için değil kendini geliştirip insanlığa faydalı bireyler olabilmek için okula gelmesi gerektiği bilincine sahip olması sağlanmalı. Meslek liseleri arttırılmalı ve eğitim mesleğe yönelik olarak yeniden şekillendirilmelidir. Mevcut sistemde her öğrenci on iki yıl boyunca aynı eğitimi alıyor, aynı dersleri görüyor 12 yıl sonunda bir dal seçmesi isteniyor. Öğrencilerin ilgi alanları belirlenmeli ve ortaokuldan sonra her öğrenci ilgi alanına göre eğitim almalıdır. 

En önemlisi de okullarda ahlak ve maneviyat öncellikli eğitim verilmelidir. Her bir öğrencinin kalbine Allah korkusu ve Allah rızası aşılanabilirse tüm meseleler kökten çözülmüş olur. İslam dini nesillere tam manasıyla anlatılırsa öğrenciler “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır.” Hadis-i Şerifini rehber alır ve bu düsturla hareket eder. Ömrü boyunca bu hadis-i şerifi kendine rehber edinen ve attığı her adımda Allah rızasını gözeten bir nesilden başarısızlık ve hayırsız işler beklenemez. Eğitim de atılan her türlü yanlış adımın geri dönüşü olur ama ahlak ve maneviyattan uzak yetişen bir nesilde bedel çok ağır ödenir. Bu sebeple eğitim besmele ile başlamalı ve ilk ders “Önce Ahlak ve Maneviyat” olmalı.

Ensar Okutan

YAZAR HAKKINDA
Ubeyde Ensar Okutan
Ubeyde Ensar Okutan
Genç İstikbal Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN