GÜNDEM

Minareler Süngü Kubbeler Miğfer: Ayasofya

Minareler Süngü Kubbeler Miğfer: Ayasofya
29 Mayıs 1453 tarihi, bizim açımızdan karanlık bir devrin batışını, yepyeni ve aydınlık bir devrin müjdesini fısıldar kulaklarımıza. Bu tarih, Osmanlı’nın muhteşem bir cihan devletine giden yolunu da ardına kadar açmış. Zulme rıza gösterenler ve zalimden yana olanlar sahnenin dışına itilmiş; İslâm'dan ilham alan daha âdil bir dünya nizamı yeniden şekillenmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han, o gün İslâm’ın engin hoşgörüsünü tüm dünyaya göstermiş, atından inerek Ayasofya önünde şükür secdesine kapanmıştır. O gün fetih hakkı ve sembolü olarak Ayasofya’yı camiye çevirdiğini ilan ederek ilk Cuma namazını da burada eda etmiştir. Hoca Sadettin Efendi’nin deyişiyle, “Çan sesleri sustu; yerini tekbir sesleri, gülbank-ı Muhammedî, zemzeme-i penç-i nevbet aldı.” fethin sembolü Ayasofya asırlarca Müslümanların secdegâhı olmuş ve bu kutlu mabedin yüzü Müslümanlarla gülmeye başlamıştır. 

Fetih'ten önce ilk yapı 360 yılında ahşap çatılı bir bazilika biçiminde yapılmış, 404’te bir ayaklanma sırasında çıkan yangında harap olmuş, 415’te tekrar açılmıştır. Bu kilise de yanınca İmparator İustinianos, Anthemios ile İsidoros adındaki iki mimara yeniden yaptırmış, 10.000 işçiyle 6 yıl içinde tamamlanmış, 27 Aralık 537 günü törenle açılmıştır. Ayasofya bazilika biçimine göre yapılmış, buna rağmen iki mimar bu yapının üstünü büyük bir kubbe ile örtmüşlerdir. Fakat statik açıdan yapı bu ağırlığı karşılayamaz, depremlerde kubbe tekrar tekrar çöker. IV. Haçlı Seferinde işgalci Latinler tarafından da büyük tahribata maruz kalan mabet 1453’e kadar harap ve bakımsız halde kalır. 

Fetih’ten sonra  Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’nın onarımını yaptırır ve yanına bir medrese ilave eder. Batı'daki yarım kubbenin yanına ilk minareyi inşa ettirir. Ayasofya'da ilk namazı kıldıktan sonra camiyi kendi hayratının ilk eseri olarak vakfeder. II. Selim zamanında Ayasofya, etrafını saran ve yapıya veren evlerden kurtarılır. Mimar Sinan tarafından takviye payandaları yapılarak yapının çökmesi önlenir. Bu vesileyle bir de minare yapılır. Ayasofya’nın etrafında sultan türbelerinin yapımına bu sırada başlanır. İlk türbe II. Selim için Mimar Sinan tarafından inşa edilir. III. Murad zamanında da iki minare ile minber, kürsü ve mahfil ilâve edilir. Bergama'da bulunan, İlkçağdan kalma, iki büyük küp getirtilerek caminin içine şadırvan yapılır. Bu küpler, yekpare mermerden oyulmuştur. Daha sonra, III. Murad ve III. Mehmet için türbeler inşa edilmiştir. Bu türbeler Osmanlı devri Türk mimarisinin en güzel eserlerinden sayılır. 1728’de Sultan III. Ahmed ortaya büyük bir top kandil astırır ve yeni bir hünkâr mahfili inşa ettirir. 1739’da Sultan I. Mahmud, duvarları çini kaplı ve dolapları renkli nakışlı güzel bir kütüphane yaptırır. Sıbyan mektebi ve arka tarafta bir aşhane-i-maret inşa ettirir. Avluya bir şadırvan yaptırır, bu şadırvanın dünyada başka bir benzeri yoktur. Sultan Abdülmecid, bir hünkâr mahfili ve muvakkithâne ilave ettirmiştir. Avluyu çeviren duvarı da yenilemiştir. Öyle ki; Ayasofya Müslüman kimliğinin ortak sembolüdür. Kişilerden bağımsız bu milletin hafızasıdır. 

1923’te cumhuriyetin ilanından sonra cami olarak kullanılmaya devam etse de, Ayasofya 1931’de kapatıldı. 1931’de Amerika Bizans Enstitüsü’nün kurucusu Amerikalı arkeolog Thomas Whittemore, Ayasofya’daki mozaiklerin tekrar ortaya çıkarılması için Türkiye’deki yeni yönetimden izin istedi. Çalışmalara başladıktan bir süre sonra, halihazırda kapatılmış olan Ayasofya’nın, 24 Kasım 1934’teki Bakanlar Kurulu kararıyla müze olarak yeniden açılmasına karar verildi. Ayasofya Müzesi, 1 Şubat 1935’te müze olarak ziyaretçilere açıldı. 1996’da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya’nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi. 

Geçtiğimiz ay Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. İptal kararının ardından Ayasofya Camii, Diyanet İşleri Başkanlığına devredildi. Sultan Fatih’in mirası ve İstanbul’un Fethi’nin manevi simgesi olan Ayasofya'da ilk namaz 24 Temmuz Cuma günü kılındı. Beş asır cami olarak İslam'a hizmet eden Ayasofya Camii bir asra yakındır Ezan-ı Muhammedi'ye hasretti. 

Türkiye’de Ayasofya konusunda Prof. Dr. Necmeddin Erbakan Hocamız önderliğinde yarım asırdır verdiği mücadele ile bilinen Millî Görüş Hareketinin kararlılığı Danıştay’ın Ayasofya kararında etkili oldu. ‘Zincirler Kırılsın Ayasofya Açılsın' sloganıyla Ayasofya Camii'nin tekrar ibadete açılması mücadelesini başlatan Milli Görüş, yıllarca Fatih Sultan Mehmet Han'ın mirasına yapılan saygısızlığı haykırmıştı. Millî Görüş Partileri başta olmak üzere Milli Görüşçü Kuruluşlar (MİLKO) yarım asırdır farklı dönemlerde yaptıkları çalışmalarla Ayasofya Camii'nin ibadete açılması için mücadele etti. Özellikle AGD-MGV yaptığı Ayasofya eylemleri ile açılma sürecine çok büyük bir katkı yapmıştır. Her yıl geleneksel hale gelmiş Ayasofya önünde kılınan namaz bu eylemlerden bir tanesidir. 

Ayasofya, Türk-İslam kültüründe herhangi bir cami olmanın çok ötesinde anlamlarla yüklü. Ayasofya Osmanlı devlet idaresinin tam merkezinde yer alır. Gölgesinde sultan ve şehzade türbeleri, son derece estetik devasa şadırvanı, hünkar kasrı ve mahfili, medresesi ve kütüphanesi ile günümüz Ayasofya'sı büyük oranda bir Osmanlı bakiyesi eserdir. Mimar Sinan'ın en güzel eserlerinden biri olan Sultan II. Selim Türbesi, belirli günlerde şerbet dağıtılan sebili ile Ayasofya farklıdır. Padişahların devlet adamları ile birlikte cuma ve bayram namazlarına gelip halk ile hemhâl olduğu, ramazan ayında, özellikle İslam’ın en kutsal zaman dilimi olan Kadir gecesinde geldikleri yegâne mabed Ayasofya idi. 

Ayasofya hiçbir Osmanlı camisinde bulunmayan eşsiz bir hat koleksiyonuna sahip. En büyük padişah hattı, en yüksek kubbe yazısı, en büyük levha Ayasofya’da. Özellikle ebatlarıyla dikkat çeken Kazasker Mustafa İzzet Efendi'ye ait sekiz hat levhasının bir benzeri, başka bir yerde mevcut değil. Ana kubbede yer alan Kur'an-ı Kerim Nur Suresi'nden alınan kubbe ayeti, çinileri ve süslemeleriyle Ayasofya, kadim medeniyetimizin nitelikli sanat yansımalarıyla dolu. Sonuç olarak; “Demek ki, Ayasofya, ne taş, ne çizgi, ne renk, ne cisim, ne de madde senfonisi; sadece mana, yalnız mana...”.

Bizi dertsiz bırakma Allah’ım. 

YAZAR HAKKINDA
Mücahit Yıldız
Mücahit Yıldız
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN