FİKRİYAT

Mültecilerin Sorunları: Adaptasyon Komşumuz Suriye

Mültecilerin Sorunları: Adaptasyon Komşumuz Suriye
Günümüzde, Dünya her geçen gün küreselleşmekte, ülkeler arası sınırlar eski anlamını yitirmeye başlamaktadır. Gelişen teknoloji ve sosyal medyanın etkisiyle, ülkeler ve toplumlar birbirlerinden anında haberdar olabilmektedir. İnsanlar meydana gelen olaylardan anında haberdar olabilmektedir. Zaten ulus ötesi göçlerde 19.yy itibariyle başlamıştır. Dolayısıyla teknolojinin gelişmesi diğer ülkelere göçü artırmıştır.

Tüm bu gelişmelerin yanında insanlığın en büyük sorunlarının başında ne yazık ki savaşlar gelmektedir. Dünya’ya baktığımızda ise savaşların, kanın, gözyaşının merkezi olarak Müslüman Coğrafyasını görmekteyiz. En yakınımızda, Suriye’de yaklaşık beş yıldır bir iç savaş nedeniyle yıkılmış, tarumar olmuştur. Binlerce insanın ölümüne, binlercesinin de yaralanmasına sebep olan bu savaş, binlerce insanın da yerinden yurdundan ayrılmasına yani göç etmesine sebep olmuştur. Ülkelerindeyken normal bir yaşam süren, işine giden, okuluna giden, ailesi ile vakit geçiren bu insanlar, savaş sebebiyle başka bir ülkeye göç etmek zorunda kalmışlar ve ‘mülteci’ konumuna düşmüşlerdir.

Suriyeli mültecilerin en çok göç ettiği ülkeler, Ürdün ve ülkemiz Türkiye’dir. Birçok mültecide Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmek ve orada güvenli bir yaşam edinmek istemektedir. Ne yazık ki botlarla Avrupa’ya gitmek isterken boğulan mültecileri de haberlerde görmekteyiz.

Bu insanlar ülkelerindeki savaştan kaçmakta, kendilerine ve ailelerine en başta güvenli bir yaşam sunmak istemektedirler. Belki çoğumuz zaman zaman bu insanları yargılıyoruz. Neden kaçtıklarına anlam veremiyor, onları korkaklıkla suçluyoruz. Bazı kişiler ise onların kendi ülkelerine gelmesinden iğrenircesine nefret ediyor. Yıllarca yaşadığı, emek verdiği, onlarca anı yaşadığı ülkesini terk etmek zorunda kalan bu insanları anlayamıyoruz. Yaşadıkları zorlukları düşünemiyoruz.

Öncelikle çok önemli bir sebep olmadıkça, kimse vatanından ayrılmak istemez. Doğduğu büyüdüğü toprakları terk etmez. Bir insan için en zor şey alıştığı yerden ayrılmaktır. Gazze’de bin bir emekle yaptığı ev yıkılan bir Filistinli ile Suriye’deki evini, ocağını kaybeden Suriyeli aynı acıyı duymaktadır.

Düşünelim, bizler doğduğumuz, büyüdüğümüz evimizden -kısa süreliğine de olsa-ayrılırken bile içimizde bir burukluk hissederiz. Yıllarca kalsak bile memleketimiz, doğduğumuz şehir burnumuzda tüter. Durum böyleyken, vatanlarını terk etmek zorunda kalan mültecilerin yaşadığı dram ortadadır.

Beş yıldır devam eden Suriye iç savaşı şimdiden Ortadoğu bölgesinde siyasal, ekonomik ve bu sonuçlardan öte Suriye krizini önemli kılan unsurlar toplumsal etkiler bırakmış durumdadır. Bu sonuçlardan öte Suriye krizini önemli kılandan biri insani boyuttur. Suriye’de resmi rakamlara göre 300 binden fazla kişi hayatını kaybetmiştir. 3 milyona yakın Suriyeli ülke dışına göç etmek durumda kalmış, 6 milyona yakını evlerini terk ederek ülke içinde güvenli bölgelere göç etmiştir. Dolayısıyla 10 milyon civarında Suriyeli iç savaştan doğrudan etkilenmiştir. İç savaş öncesi toplam nüfusun yaklaşık 23 milyon olduğu düşünülecek olursa, Şubat 2014 itibarıyla nüfusun neredeyse yarıya yakını iç savaşın etkilerine doğrudan maruz kalmıştır. Mültecilerin yarısından fazlasını ise 18 yaşın altındaki çocuklar oluşturmakta ve büyük çoğunluğu kamplar dışında zor koşullar altında yaşamlarını sürdürmektedir. Suriyeliler iyi bir yaşam sürmekten ziyade; güvenlik, beslenme, barınma, sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılama arayışındadır.

Türkiye’deki kamplarda bulunan Suriyelilerin durumu diğer ülkelerdeki örneklerle karşılaştırıldığında iyi olmasına rağmen, kampların dışındaki yaşam zorluklarla doludur.  Akrabalarının yerleştiği bölgeye gitme isteği gibi nedenlerden dolayı kamp dışında yaşamak isteyenlerin sayısı artmaktadır. Kamp dışında yaşayanların sayısı artsa da bu insanların önemli bir kısmı yine Türkiye’nin yardımlarıyla hayatlarını sürdürmektedir. Kamp dışındakiler kiraladıkları evlerde son derece kalabalık gruplar halinde, genelde zor koşullarda yaşamaktadır. Parası tükenenler çalışmaya başlamasına rağmen, piyasa koşullarının altında ücretlere istihdam edildikleri için temel yaşam ihtiyaçlarını güçlükle sağlayabilmektedirler.

Dikkat çeken en temel sorunlardan biri, her bir bölge ülkesinde yaygınlık kazanan Suriyeli mültecilere yönelik zenofobik tavır, yani yabancı düşmanlığıdır. Yerli halklar, Suriyelilerin uzayan sığınma durumundan şikâyet etmeye başladılar; zira zaman ilerledikçe geri dönme umudu azalıyor, Suriyelilerin yeni yerlerine adapte olmaları kaçınılmaz bir sosyal gerçekliğe dönüşüyor. Bu ise ev sahibi toplumlarla mülteciler arasında imkân paylaşımı alanında bir rekabete, dolayısıyla sosyo-ekonomik ırkçılığa ve “yabancı düşmanlığına” kapı aralıyor. Her ne kadar Lübnan, Ürdün ve Irak’a sığınmak zorunda kalan Suriyelilerin, yerli halkla etnik ve mezhepsel/dini bağları çok güçlü olsa ve aynı dili konuşmak gibi önemli bir avantajları bulunsa da söz konusu edilen “ekonomik imkanların paylaşımı” olduğunda “yeni gelenleri” sisteme entegre etmek ve varlıklarını kabullenmek, en başta ekonomik açıdan hayli çetrefilli bir konudur.

Bütün bölgeyi etkisi altına alacak olan ve uzun dönemli problemlere gebe ikinci husus ise eğitim. Tahmin edileceği gibi Suriyeli göçü, başta ve en fazla çocuklar olmak üzere milyonlarca insanın hayatında geri döndürülmesi çok zor değişikliklere neden oldu. Bugün eğitime erişimi olmayan on binlerce çocuğun “kayıp nesil” olmasından endişe duyuluyor. Zira insanca yaşamak için gereken şartlardan mahrum olan Suriyeli çocuk sayısı hiç de az değil. Eğitime erişimleri son derece zor, hatta bazı yerlerde olanaksız... Türkiye’de eğitim önündeki en büyük engel dil farkı ve elbette ekonomik kaynak sıkıntısı. Lübnan ve Ürdün gibi eğitim dilleri Arapça olan ülkelerde Suriyeli çocukların okula gitmeleri görece daha kolay olsa da maalesef bu ülkelerde de Suriyeli mülteci çocukların önüne maddi imkânsızlıklar çıkıyor.

Son olarak, mevcut Suriyeli mülteci sorunuyla yüz yüze olan ülkelerin işbirliği kurabilme kapasitesine ilişkin de ciddi şüpheler vardır. Bu nedenle Suriye insani krizini sona erdirebilecek bir güce erişebilmek -yani kayda değer siyasi bir birlik olabilmek- de, yük paylaşımı mekanizmasını hayata geçirmek de -mevcut şartlar altında- imkân dâhilinde görünmüyor. Ancak en azından, maddi bir yük paylaşımı değilse bile, bölgesel bir ortak akıl alışverişini sürekli kılmak adına böylesi toplantılara ciddi ihtiyaç vardır.

 

YAZAR HAKKINDA
Batuhan Çetin
Batuhan Çetin
91 yılının karlı bir Aralık günü memur şehri nam-I diğer gri şehir Ankara’da âleme gözlerini açtı. Biraz çalkantılı bir lise döneminden sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne başladı. Eğitimi halen devam ediyor… Fikir sancıları da… Şiir okur ama bu zalime taş atmayacağı anlamına gelmez.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN