GÜNDEM

Müslüman Gencin Ödev Ahlakı

Müslüman Gencin Ödev Ahlakı
Bireylerin  veya toplumların, diğer topluluklar üzerinde sahip olduğu birtakım yargıları vardır. Bu yargılar değerlendirmede bulunan toplumun veya bireyin sahip olduğu değerlere göre şekillenir. Aynı toplum veya birey bir yargıya göre ürkek veya ahlaksız olabildiği gibi başka bir yargıya göre bunun tam zıttı olabilir. Bu farklılık dediğimiz gibi yargılayan birey veya toplumun kabullerine göre veya ahlaki karakteristik özelliklerine göre şekillenir.

Esasen bu konu, yani ‘’ahlak ve değerlerin ne olduğu’’ konusu tarih boyu psikologlar, sosyologlar veya bu konunun direk muhatabı olan felsefecilerce tartışılagelmiştir.  Bundan çıkış yolu en basitiyle farklı kültüre ait olan insanların farklı çıkarımlarda bulunabileceği olmasıdır ki başka türlü bu tartışma işin içinden çıkılamaz bir hale bürünecektir. Konunun bu kısmı üzerinde durulası alan da değildir zaten. 

Hilfü’l-Fudûl Nedir ?

Mekke’de kabileler arasında zaman zaman çekişme ve çatışmalar olurdu, ayrıca dışarıdan hac ve ticaret için gelen zayıf ve güçsüz kimselere haksızlık ve zulüm yapıldığı oluyordu. Zübeyd kabilesinden bir kişi umre için Yemen’den Mekke’ye geldi ve bir alıcı ile âdet olduğu üzere yanında getirdiği malların pazarlığını yaptı. Fakat alıcı, Âs b. Vâil es-Sehmî malların parasını yapılan pazarlık üzerinden ödemek istemedi. Yemenli satıcı istediği parayı alamayınca Hilfü’l- fudûl’e dahil kabilelerin bazı ileri gelenlerine gidip durumu anlattı; mensup kabileler bundan rahatsızlık duydular. Nihayet Hz. Peygamber’in amcası Abdülmuttalib şehrin en zengin, yaşlı ve nüfuzlu kabile reisi durumundaki Abdullah b. Cüd‘ân et-Teymî’ye başvurarak onu bu işin görüşülmesi için bir toplantı yapmaya ikna etti. Toplantıda hazır bulunanlar haksızlığı önlemek için yemin ettiler ve gönüllülerden oluşacak bir grup kurmayı kararlaştırdılar. Bi’setten önce gerçekleşen bu olay üzerine oluşacak gruba Hz. Muhammed’de katıldı ve mağdur durumda bulunan satıcının hakkı geri iade edilerek mağduriyeti de giderilmiş oldu. Gene Sümâle kabilesine mensup bir tacir Mekke’nin ileri gelenlerinden Übey b. Halef’e mal satmış, fakat parasını alamamıştı. Çaresiz kalan tacir Hilfü’l-fudûl’e başvurdu. Teşkilât mensupları ona Übeyy’e gidip parasını tekrar istemesini, vermediği takdirde kendilerinin bizzat alacaklarını bildirmesini söylediler. Bunun üzerine Übey, Hilfü’l-fudûl’ün icra özelliğini bildiği için parayı hemen ödedi.

İslâm’dan önce olduğu gibi İslâmî dönemde de Hilfü’l-fudûl işlevini devam ettirmiştir. Bütün kaynaklarda Hz. Peygamber’in bi‘setten sonra da bu ittifaktan övgüyle bahsettiği, İslâmiyet’in onu daha da pekiştirdiğine inandığı ve bu yemini kızıl tüylü bir deve sürüsüyle de olsa asla değişmeyeceğini, tekrar çağrıldığı takdirde de tereddüt göstermeden derhal icâbet edeceğini söylediği kaydedilmektedir.

Mağduriyete ve zulme uğrayanlara etkin bir sosyal destek sağlayan bu oluşum; bi’setten önce de yani Cahiliye diye adlandırdığımız dönemde yaşayan insan topluluklarından oluştuğunu bilmek bizlerin dikkatini çekmektedir. Bahsettiğimiz dönemde adet haline getirilmiş çirkinlikler arasından erdeme böylesine yakın bir hareketin meydana gelmiş olması  şaşılasıdır. Bu oluşumda, insanların etrafında toplandığı değerler ve mağduriyetlerin giderilmesini kendilerine vazife bellemeleri biz Müslüman gençler için ders çıkarılası örneklerdir. Zulme veya herhangi bir haksızlığa karşı ayak diremek, çözümü için uğraş vermek karşılık beklemeksizin  omuzlanmamız gereken her ne dert ve sıkıntı varsa yüklenmek gerekmektedir. 

Farklı Bir Coğrafya;

Efendimiz(s.a.v.)’in nübüvvetinden öncesinde gerçekleştiğini aktardığımız yukarıdaki örneğin bir de batıdaki farklı bir çeşidini görmemiz, çıkarımda bulunmamız ve erdemleri ödev edinmemiz için perçinleyici olacaktır. Buna örnek verecek olursak; Kant’ın ödev ahlakı en başta aklımıza gelen değer kuramlarından olacaktır. Kant; niyetin esas alınarak, bir karşılık beklenmeksizin yapılan fiillere sahip olmayı, ödev ahlakı olarak adlandırmıştır. Tabi Kant; ödev ahlakına uygun fiilleri örnek olarak verirken, gene bir kısım felsefeciler tarafından eleştirilmiş ve yargısının evrensel niteliğe sahip olmadığı söylenmiştir.

Bu kuramın sağlaması felsefecilere kalsın, biz yüzeysel olarak bu erdemin gerektirdiği ‘’salt iyi niyet’’ mottosunun karşılığı İslam dünyasında var mı buna bakalım. Bugün coğrafyamızda neredeyse herkesin dilinde olan, bazen dini yükümlülüklerden de sıyrılmanın reçetesi olarak gördüğümüz meşhur bir hadîs-i şerif vardır. Efendimiz (s.a.v.)’den aynı manayı karşılayan, birçok lafızda bizlere ulaşan hadisin en muteber olanı şudur; ‘’Ameller, niyetlere göredir.’’ Dediğimiz gibi bunu bugün hayatımızın birçok yerinde duyar ve kullanırız fakat burada görmemiz gereken şudur ki; bambaşka iki farklı coğrafyada yaşamış, iki farklı kültüre sahip insan veya toplulukların ortak bir değer yargısının bulunabilirliğidir. İşte bu da bizlere ders olmalıdır ki; insanlığımız gereği erdemleri ayırt edebilir ve ona göre davranabiliriz. Hele de sahip olduğumuz en değerli şeyimiz olan inancımız erdemli olmaya, faziletli davranmaya teşvik ediyorsa dediğimiz gibi Müslüman gençler olarak bu teşvike kulak kabartmalı ve bu minvalde bir yaşam sürmeliyiz.

YAZAR HAKKINDA
Yavuz Süleyman Kuş
Yavuz Süleyman Kuş
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN