FİKRİYAT

Mutluluklar Ülkesine Doğru

Mutluluklar Ülkesine Doğru
Hayat hep bir dönüşüm, değişim halindedir. Mevsimler, toprak örtüsü, gökyüzü… Bu değişimden insanın da sağ çıkması bittabi mümkün olmuyor. İnsanın değişimi, toplumun değişimini ve dolayısı ile tarihin seyrini etkiliyor ve tekerrür meydana geliyor. Tarih, insanın bu değişim fırtınasında; nerede durduğuna, hangi yöne savrulduğuna ve ne olarak savrulduğuna göre tekerrür ediyor. Çorak ve geniş arazilerde başıboş mu duruyor, yoksa temeli sağlam atılmış dağların mağaralarında mı? Çöplüklere mi savruluyor, yoksa yürüyerek yahut çeşitli vasıtalarla ulaşamayacağı kırlara, yaylalara mı? Kuru, daha savrulurken dağılan  bir yaprak olarak mı, yoksa fırtınayı fırsat bilen kıvrak bir kuş olarak mı? Üzülerek ifade etmeliyim ki bu fırtınadan kimse sağ çıkamadı. Oysa yaprak olmak da onun elindeydi kuş, kaya, dağ olmak da onun elindeydi. Kötüye, kötülüğe savrulmak da tercihi idi kötüye, kötülüğe savurmak da ebabil olup ufacık taşları… 

Hakk’ın rızası istikametinde oluşması gereken bir değişim süreci için, önce yanlışın farkında olmak gerek. Yanlışın tespit ve tahlili, müdahale ve mücadeleye götürmeli insanı. Gönlüne, aklına, ahlâkına yani kendisine… Önce insan kendi ile olan davasını görmeli. Her gece suçlu taraflarını gönül mahkemesine çıkarmalı. Böylece insan, kendisine, fıtratına ve dolayısı ile fıtratının Halık’ına yaklaşacak, yaklaştığı ölçüde et yığını bedenin içerisinde erdemli bir kişilik inşa edecektir.

Erdemli bir kişilik; doğruluğun nicelik ile karşılık bulduğu şu zamanda, taliplisi az olan niteliğe koşmak, yollarına ömür sermek, inceldiği yerden kopacakken yapışmak, köprü olmak, eksiklik ve fazlalıklardan kurtulmak, Allah’tan gelinen yolculuk evvelinde olduğu gibi doğasına, özüne yani fıtrata uygun bir ruh hali ile yine Allah’a varmak, sonsuz mutluluk için, sonlu mutsuzluklara revan olmak demektir. Böylece, süratle kötüye doğru istikamet alan/verilen rüzgarın önünde, rüzgar gülü olma şeref ve haysiyetine ulaşılacaktır. Karşısında kötülüğü bile akımına kaptırıp, faydalı işlerde kullanılacak elektriğe çeviren rüzgar gülü… Ancak bu durum, erdemli bireyi ayakta tutmaya yarayacaksa da kötülüğe son vermeyecektir. İşte bu sebeple, erdemli bir birey inşasından sonra izlenmesi gereken ilk adım, “Erdemli Toplumun” taşlarını atmak olmalıdır. Artık kötülük için estirilen rüzgar ve müsebbipleri önünde sağlam, aşılmaz duvarlar ile karşılaşmalı, güçleri kırılmalıdır. Artık tuğla olma zamanıdır zulüm karşısında. Irk, mezhep, cinsiyet ve sair unsurları ayrışma sebebi/bahanesi edinmeksizin omuz omuza verme zamanıdır. ‘Biz’ olmak, birlik olmak için dünyevi, duygusal zaaflarımızdan oluşan kriterlerimizi, kurulduğumuz kibir kalelerimizi, ördüğümüz, parti, cemaat, vakıf vs. duvarlarını yıkıp; ahlâkta, merhamette, cesarette, adalette, barışta, hüzünde hatta öfkede… Hülasa erdemde birleşmeli, ebedi saadeti hedeflediğimiz zorlu yolda bir lokma aş, bir yudum su, bir kuru omuz, bir taze tebessüm, bir damla gözyaşı olmalıyız birbirimize. Bir ayrışma olacak ise bu, mazlumu zalimin kirli ellerinden ayırmak için olmalıdır. Ötesi söz konusu değildir, olmamalıdır. 

Artık erdemli toplum inşasında, kötülüğün rüzgarını kesmek, güçsüz bırakmak adına birleşip oluştuğumuz duvardan kopma vakti gelmiştir. Zira vakit ebabil bekleme değil, bizzat ebabil olma vaktidir. Vakit; tuğlaları zulmün yüreğine göçürme, kafalarına çakma vaktidir. Vakit, “Erdemli Şehir”, “Erdemli Devlet” kurma vaktidir. Zulmün değil, merhamet ve adaletin tahakkümünde bir devlet. Hakk’sızlığın ve haksızın değil, Hakk’ın ve haklının yanında olan bir devlet! Adalet taleplilerine ılımlı, adalete leke sürenlere sert olan bir devlet! Slogan ile değil, bilgi ve birikim ile bekasını sağlayan bir devlet! Ayrıştıran değil birleştiren, kandıran değil hakikatten taraf olan, kandırılan değil basiret ve feraset sahibi olan bir devlet! Erdemli bir devlet inşası ile iyiliği bertaraf etmek üzere estirilen rüzgar, tersi yönünde istikamet alacak, kötülüğün üzerine fırtına olup çullanacak, yazımın başında bahsetmiş olduğum tarih tekerrürünü iyilikten, güzellikten yana sağlayacaktır. 

Eyleme dönük olmayan her türlü söylem afyondur, aldatıcıdır. Bu yüzden soruyorum: Yazıma mevzu bahis ‘Erdemli Nesil, Toplum ve Şehrin' adımlarını atmak için ne gerekiyor söyler misiniz? Ellerimizden düşmeyen son model telefonlar, bindiğimiz lüks otomobiller, dubleks evler mi? Eğer maddiyat ise, fazlası ile mevcut değil mi ? Bir de gönüllerimizi yoklayalı. Sahip olduklarımızın bir üst modellerinin hayali, hırsı, dünyevi kaygı ve koşturmacasından, gönlün asıl ilacı olan derde, ezber ettiğimiz lakin bir türlü pratiğe geçemediğimiz tevhit ve vahdete,  artık çocuklara isim olarak bile koyulmayan “erdem” gibi bir değere yer kalmış mı? Halbuki büyük hedefler, büyük adımlar yokluktan, çaresizlikten, dertten doğmamış mıydı? O halde derhal aç bırakmak lazım gönlü! Neye? Yer kalmayanlara! Ahlaka, adalete, barışa, merhamete, huzura, zalime karşı dinmez öfkeye… Mesele yokluk ise, önce bunların yokluğunu hissetmeli, iştahla aramaya koyulmalı değil mi? Mesele çaresizlik ise bunca kuşatılmışlık, mahremimize kadar giren türlü teknolojik oyuncak, bunca ezilmişlik yetmez mi zalim karşısında?  Mesele dert ise; babamızın yorgun bakışları, dışarıda dönen ahlaksızlıkları görüp şirretimizin aklına çığ gibi düştüğü annemizin titrek dudakları ile dökülen gözyaşları, bunca cinayet, tecavüz, savaş… Yetmez mi? Yeter, yetmeli. Zira, birkaç parça kor duruyorsa gönlümüzde yanmaya hazır derhal harekete geçmeli ve nihayetinde 'erdemli dünyaya' doğmalı nesillerimiz. Onlar erdemli dünyaya doğarken, biz asıl mutluluklar ülkesine; ebedi aleme, saadete…

YAZAR HAKKINDA
Serdar Tezcan
Serdar Tezcan
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN