FİKRİYAT

Nefsini İlah Edinen Kimseyi Gördün Mü? Narsisizm

Nefsini İlah Edinen Kimseyi Gördün Mü? Narsisizm
Narsisizm; Yunan mitolojisinde, sudaki yansımasını gören ve bu yansımasına yani kendisine âşık olan ve bir ömür boyu ulaşamayacağı bu aşkın peşinde aşkını (kendisini) izleyerek ömrünü tüketen Narkissos’dan gelmektedir. Narkissos bu imkânsız aşkına ulaşma isteğiyle sarılır ve suya düşüp boğularak hayatını kaybeder. Çağımızın kişilik yapılanması olarak bilinen narsisizm, kişinin kendine tapması, kişinin kendine âşık olması şeklinde açıklanabilir.

Günümüze dek narsisizm üzerine yapılmış birçok araştırma vardır. Özellikle psikanalistler bu konu üzerine kafa yormuştur. Buna göre, narsisizmin temel sebebi, bebeklikteki birtakım eksikliklere bağlanmıştır. Biz ise konuya her zamanki gibi, vahiy odaklı yaklaşacağız. Bencilliğin, kendini (nefsini) ilahlaştırmanın sebeplerini, İslami, İmani bir açıdan ele alacağız. Ayet-i celilede Cenab-ı Hak, mealen şöyle buyuruyor:“Hevasını (nefsanî arzularını) kendisine ilah edinen kimseyi gördün mü? O halde (vazifen sadece tebliğ iken) onun üzerine sen mi vekil olacaksın?” (Furkan, 43)

Müslüman kişi, tek ve mutlak kudretin Allah olduğunu bilir. Bu kâinatın ve içindeki her şeyin onun kudretinin ve ilminin eseri olduğuna yürekten inanır. Zaten asırlardır, kutsal kitapların ve Peygamberlerin insanoğluna öğrettiği esas unsur olan kavram ‘tevhid’dir. İşte Narsisizm en başta, İslam’ın temel unsuru olan tevhid akidesine zıttır. Müslüman kişi bilir ki mutlak kudret Allah’tır. Kendisi ise O’nun aciz bir kuludur.

Eğer kişi Allah’ın mutlak kudretini tanımazsa bu, zamanla kişinin elde ettiği her şeyi kendisinden bilmesine sebep olur. Zaten bu tarz bir insanda nimete şükür, belaya sabır gibi kavramlarda yer yoktur. O her şeye müthiş bir hırsla yaklaşmakta, her şeyi elde etme ve en önemlisi de her şeyin kendi istediği şekilde olmasını istemektedir.

Diğer insanlar bu kişinin nazarında, değersizdir. Dolayısıyla diğerlerinin duygu ve düşüncelerinin de hiç ama hiç önemi yoktur. Hedefine giden yolda her şey mubahtır. Eğer diğer kişiler ona engel olmaya çalışırsa gücü yettiğince onları engellemeye çalışır. Gücünün yetmediği noktada ise bunalıma girer. Bütün bunlar kişinin acizliğini kabul etmemesinden ve hevâsına yani kendi arzularına tapmasından ileri gelmektedir.

Bu hastalıklı ruh halinin kişinin kendisine ve çevresine ciddi zararları olmaktadır. Kişi yalnız kendini düşündüğünde giderek yalnızlaşmaktadır. İnsanlar ondan kaçmakta ve böyle kişiler halk arasında çıkarcı, bencil olarak nitelendirilmektedir. Bu kişilerin çevrelerine zararları ise, diğer insanları aşağılamaları, küçük görmeleri ve hatta onlara fiziksel şiddet uygulamaları şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Yalnız kendisini düşünen eşler, kişisel zevke ve hevesleri uğruna hayat arkadaşlarına olmadık cefalar çektirmekte, zulüm etmektedirler. Yalnız kendi itibarını düşünen ana babalar, yalnız kendi kazancını düşünen işverenler, yalnız kendi makamını düşünen yöneticiler. Bunların hepsi insanlığa ve insan onuruna zarar vermektedirler. Yazımızın başında da değindiğimiz bu kişilerin ortak özellikleri Yüce Allahtan ve O’nun sonsuz kudretinden gafil olmalarıdır. Nefislerini ilahlaştırıp, hevalarına tapmaları da bundan ileri gelmektedir.

Bugün en küçük bir mahalle kavgasından tutun en büyük savaşlara kadar, ortadaki temel sorunun insanların bencilliği ve yalnız kişisel çıkarlarını düşünmeleri olduğu açıkça görülmektedir. İşin üzücü yanı bu durum yalnızca seküler batı toplumlarında değil, Müslüman ülkelerde de yoğun bir şekilde kendini göstermektedir.

Müslümanlar, ümmetin topyekûn yükselişini gerçekleştirmek yerine, kendi millet yahut devletlerinin ön plana çıkması için çabalamaktadır. Ne yazık ki kişisel ve kavmi çıkarlar, Allah rızasının ve İslam kardeşliğinin önüne geçmektedir.

Bizler Müslüman kimseler olarak, tüm dünyaya huzur, barış ve adaletin hâkim olması için çabalamalıyız. Kendi çıkarlarımız uğruna, İslam kardeşliğinden vazgeçmemeli ve Allah’ın mülkünde olduğumuzu, nefsimizin de, bedenimizin de, ruhumuzun da O’nun kudretinde olduğunu bir an bile aklımızdan çıkarmamalıyız.

 

YAZAR HAKKINDA
Batuhan Çetin
Batuhan Çetin
91 yılının karlı bir Aralık günü memur şehri nam-I diğer gri şehir Ankara’da âleme gözlerini açtı. Biraz çalkantılı bir lise döneminden sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne başladı. Eğitimi halen devam ediyor… Fikir sancıları da… Şiir okur ama bu zalime taş atmayacağı anlamına gelmez.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN