KÜLTÜR SANAT

Nıghtcrawler (Gece Vurgunu)

Nıghtcrawler (Gece Vurgunu)
‘’Kan demek, reyting demektir.’’

Yönetmen koltuğuna Dan Gilroy’un oturduğu Nightcrawler (Gece Vurgunu), 2014 yapımı bir Hollywood filmidir. Daha önce Kirli Para, The Fall, Çelik Yumruklar ve Bourne’un Mirası gibi filmlerden senarist olarak tanıdığımız Gilroy’un ilk uzun metrajlı filmi olan Nightcrawler, senaryosu ve oyuncu kadrosuyla muazzam bir eser olarak çıkıyor karşımıza. İlk uzun metrajdan beklenmeyecek kadar olgun bir yapım olan filmde Jake Gyllenhaal, Rene Russo ve Riz Ahmed ana karakterleri canlandırıyorlar. Başrol olan Jake Gyllenhal oyunculuğu ile sinemanın sınırlarını cesurca zorluyor ve film boyunca tüm odakları kendi üstüne toplamayı başarıyor. Yönetmenin de Bloom karakterine Gyllenhaal’i koyması başarılı bir tercih elbette.

Kavganın tam ortasında da başrol Louis Bloom var. Bloom, kariyer peşinde koşan oldukça hırslı bir adamdır. Onun her zaman yeni bir şeyler keşfetmeye hazır hali cesaret, kurnazlık ve fırsatçılık ile birleşiyor. Para kazanmak için her yolu deneyen Bloom, ufak tefek hırsızlıklarla meşgulken bir trafik kazasına tanık olur. Olay yerini kamerasıyla görüntüleyen bir muhabir dikkatini çeker. Olaydan sonra kafasını bu işe takar ve yine hırsızlık ile elde ettiği kamera ile işe başlamaya karar verir. Geceleri freelance muhabirlik yapmaya başlayan Bloom, yakaladığı görüntüleri anlaştığı bir kanala satar. Kısa zamanda yapabileceğine inandığı bu işte yükselmek için var gücüyle çalışır ve en çarpıcı haberleri yakalama çabasına girer. Yanına bir asistan bile almıştır. O kadar hırslıdır ki, başarıya giden her yolu mübah olarak görmeye başlar. Bu uğurda cinayet işlemek, şantaj ve hile yapmak çok sıradan durumlardır artık onun için. Öyle ki filmin son sahnesinde kendi asistanını ölüme sürüklemesi ve can çekişirken videosunu çekmesi, Bloom’un profesyonellik adı altında yaptığı ahlaksızlığın bir eseri olarak görünüyor.

Bloom, kurbanlara karşı hiçbir acıma hissetmediği için en kanlı görüntüleri çekiyor ve bu sayede kısa sürede başarılı oluyor. Televizyon kanalları da bu tarz kanlı haberlerle reyting alabiliyor. İlerleyen zamanlarda vicdanını iyiden iyiye kaybeden Bloom, bazen suç mekânlarına yasadışı girip dramatik çekimler yakalayabilmek için uğraşırken bazen de kendisi bir olay kurgulayarak medyanın trajikomik yönünü bizlere gösteriyor. Görüntüleri sattığı kanalın haber müdürü ise hiç tereddüt etmeden, yoksul siyahların zengin beyazları soyup öldürdüğü suçları çekerse iyice başarılı olacağını söylüyor ona. Bloom’un meslek ahlakına uymayarak ve kuralları ihlal ederek büyük başarı yakalaması, toplumsal düzeni bozan olayların normalize edilmesi anlamı da taşıyor elbette.

Üst metninde ciddi bir medya, alt metninde ise ağır bir kapitalizm eleştirisi barındıran Nightcrawler, tempoyu bir an bile düşürmeyen, fazlasıyla adrenalin hormonu salgılatan bir başyapıt olarak selamlıyor bizleri. Toplumsal gerçekçi bir aksiyon yapımı olan film, medyanın mahremiyeti yıkan, özel hayatı ortadan kaldıran ve kandan beslenen bir sektör olduğu dürüst bir şekilde aktarıyor. Yönetmenin akıllıca bir tercihle vicdan konumuna yerleştirdiği izleyici, medya ve toplum ilişkisine kulak verip meselelerin içyüzünü anlamaya, etik olanın ne olacağı konusunda makul bir sonuca ulaşmaya çalışıyor. 

Politik hamlelerle egosal tatmin arasında gidip gelen Bloom karakterini ise günümüzün kapital, yıkıcı, benmerkezci ve sevgisiz insanına benzetmek mümkün. Sosyalleşmeden sadece paraya, yüksek egoya sahip olma duygusu film boyunca karşımıza çıkıyor. Kusursuz yazılan senaryonun medya üzerinden işlediği toplumsal şiddet eleştirisi ise filmi başyapıt yapmaya yeter de artar bile. Nightcrawler bu anlamda, medyanın kirli yüzünü ve çürük ahlak anlayışını, acıdan prim yapmasını, gerçekler üzerinde oynayarak onları çarpıtmasını bizlere aktaran en iyi yapımlardan biri. Bize düşen, koltuğumuza yaslanıp karşımızda cereyan eden olaylar zincirini takip etmek. 

Diyeceğim odur ki medya, GDO’dur. Biyolojik açıdan yapamasa da psikolojik açıdan insani kodlarımızla oynayabilir. Gönlümüzü sevgiden, zihnimizi düşünceden, vicdanımızı da merhametten yoksun bırakabilir. Filmi klasik ama çarpıcı bir cümle ile ifade edecek olursam, ‘’Eğer uyuşturucu alacak paranız yoksa televizyon satın alın!’’

Vizyondan Öneri: Savaştan Sonra (Mudbound)

İkinci Dünya Savaşı öncesi, esnası ve sonrasında geniş bir sürece yayılan ‘’Savaştan Sonra’’, aynı toprak üzerinde yaşayan ve çalışan iki ailenin hikâyesini anlatırken savaşın açtığı yaraları, Amerika’nın güneyindeki sınıf çatışmasını ve ırkçılık meselesini odağa alan bir epik. Tavsiye olunur.

Müzik Önerisi

Paramparça (In the Fade) filmi müziklerinden Lykke Li – I Know Places. 

YAZAR HAKKINDA
Bahtiyar Kara
Bahtiyar Kara
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN