FİKRİYAT

Rutin Hayatın İcadı: Modern Zaman Planlamaları

Rutin Hayatın İcadı: Modern Zaman Planlamaları
Modern yaşamın vazgeçilmezi günlük rutinlerin ne zaman ortaya çıktığını hiç düşündünüz mü? Sabah: okul/iş akşam: dershane-ev rotasının, içerisinde gözlerimizi dünyaya açmış olsak da bu durumun çok eskiden beri var olduğunu söyleyemeyiz. Günü, haftayı ve yılı belirli vakitlere bölmek arayışı insanlık kadar eskidir fakat bu durumun neredeyse tüm hayatı esaret altına alması yakın bir zamandır hüküm sürmektedir.

Zamanı bölmek/parçalara ayırmak hususu tarihin ilk dönemlerinden beri söz konusudur. Topluluk halinde var olmanın kaçınılmaz gereği olarak yapılacak iş, olay, görev ve sorumluluklar için herkesçe üzerinde uzlaşılan bir takvimin kabulü gereklidir. Antik dönemlerden günümüze kalan kalıntılar, ilk insan topluluklarının bilhassa ibadetlere vakit tayin edebilmek için zamanı takvimlediklerini göstermektedir. Mevsimlerin döngüsü, gün ve gecenin art arta dizilişi; ay, yıldızlar ve güneşin hareketleri insanların kâinattaki düzenliliği anlayıp zamanı bu düzen üzerinden anlamlandırmalarına yardımcı olmuştur.

Şüphesiz, insanın bu dünyaya bir imtihan olarak gönderilmesinin tabii bir sonucu olarak tarih boyunca gelen peygamberler ve dinler aracılığıyla Cenabı Hak, insanın hayatını ibadetler üzerinden tanzim etmiştir. Gün, hafta, ay, yıl ve ömür üzerinden belirlenen ibadet rutinleri insanlara dünya hayatını bir imtihan olduğu ve yalnızca Allah’a kulluk edilmesi gerektiğini hatırlatmıştır. İslam, dinlerin sonuncusu ve kâmil olan tek din olarak zaman üzerine yemin etmiş (Asr suresi) ve bu zaman tanzimini en mükemmel şekilde ortaya koymuştur. Günde beş vakit namaz ibadeti, haftalık Cuma namazı, senede bir ramazan orucu, hac ibadeti vs. ile Müslümanın zamanını rahmani bir metot ile takdim etmiştir.

Geleneksel Müslüman toplumlarının düzeninde gündelik hayatın (son yüzyıllara dek) bu eksende şekillendiğini biliyoruz. Köydeki çiftçilerden şehirdeki devlet adamlarına değin namaz vakitleri hayata düzen sağlardı. Ezan, yaşamı tayin eden bir sesti. Sabah namazı ile tüm ülkede gün başlar, yatsı namazından kısa bir süre sonra son bulurdu. Devlet adamları divan toplantılarına sabah namazından hemen sonra başlarken, kırsal bölgelerde ise insanlar sabah namazının ardından tarlalara/bahçelere doğru yola koyulurdu. Fakat “bir şeyler” oldu ve tüm bu düzen bozuldu.

Bildiğimiz gibi Avrupa’da adına “aydınlanma” denilen süreç sonrası aklın yegâne rehber belirlenerek dinin toplumsal hayattan kapı dışı edilmesi süreci gerçekleşmiştir. Bununla birlikte inanç ve ibadetler bireysel vicdana hapsedilmiş ve gündelik yaşam seküler (“Seküler” kavramı ile din, inanç ve ahiret ile bağını kopartmış, yalnızca bu dünyaya odaklanmış bir anlayışı kastediyoruz.) bir biçimde tanzim edilmiştir. Göstermeye çalıştığımız değişim şudur: Sanayi Devrimi sonrasında fabrikaların ortaya çıkması ile birlikte bilhassa kentteki insanların yaşamları ibadethane merkezli bir yaşamdan, fabrikalar merkezli ve onların çalışma saatlerine ayarlı şekilde bir yaşama evirilmiştir.

İlk zamanlarda işçiler gece-gündüz ayrımı olmaksızın acımasız şartlar altında çalıştırılırken ilerleyen süreçlerde ortaya çıkan “mesai” kavramı ile bu süre sekiz saate indirilmiştir. Böylelikle işçilerin, kentlilerin zaman planlamasının merkezini çalışma/mesai saatleri işgal etmeye ve tüm etkinlikler bu planlama nazarında şekillenmeye başlamıştır. Bu gelişmeler ile paralel bir şekilde teknolojinin ilerlemesi; ampulün icadı ve elektriğin kullanılabilir hale getirilmesi sayesinde aydınlatmanın tüm şehirde yaygınlaşarak gece vakitlerinin daha aktif kullanılmasını sağlamıştır.

Yine, öğle molası ve öğle yemeği düzenlemelerinin de bu süreçte ortaya çıktığını görmekteyiz. Modern öncesi çağlarda insanlar günde iki öğün ile ihtiyaçlarını giderebilirken, modern çalışma saatlerinde ve koşullarında daha fazla enerji sarf eden insanlar için aynı durum söz konusu değildir artık. Modern kent yaşamı, yeme alışkanlıklarını da değiştirmiştir.

Güncel yaşam üzerindeki bu değişimin Avrupa ile sınırlı kalmayıp özellikle sömürgecilik aracılığı ile tüm dünyayı kuşattığı malumunuzdur. Ebetteki Müslümanların da bu durumdan uzak kalmadığını söyleyebiliriz. Kulakları ezana duyarlı bir toplumdan gözleri saatlere duyarlı bir topluma geçiş söz konusu oldu. Peki, bu neyi değiştirdi? Sorusu zihinlerde parıldayabilir.

İlk olarak söylemek gerekir ki inanç ve yaşam ayrılmaz bir bütündür. İnandığı gibi yaşamayan insanlar, yaşadıklarına inanmaya başlarlar. Nitekim anlatmaya çalıştığımız süreç de aslında bu hakikate işaret etmekteydi. Bununla bağlantılı olarak, ikincisi, vahyi yaşantıya taşımanın tek yolu (başlangıçta da anlattığımız gibi) rahmani bir metot olan ibadet eksenli bir yaşamdır. Vahiy ile hayatın kopartılan bağı yeniden kurulmalıdır. Zira kulağı ezana duyarlı olmayanların kalplerinin ayetlere ne kadar duyarlı olacağı tartışmalıdır.

YAZAR HAKKINDA
Mustafa Özdemir
Mustafa Özdemir
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN