KÜLTÜR SANAT

Sadece Hikayelerde Olur

Sadece Hikayelerde Olur
Uzun bir gecenin yeniden hayat bulan sabahında tam tamına iki yıl geride kalmıştı. Kimsenin haberdar olmak istemediği, hatta istememeyi istediği bir zaman diliminde kendisinin geçen her saniye ile olan mücadelesi, o korkunç umursamazlığa yaklaşan kaçınılmaz bir son gibi görünse de, hala var oluşun hazzı onda bir şekilde inatla direniyordu. Bildiği bir sonun bildiği gibi bitmemesi için, yıllardır dilinde tekrarlayarak kendisinde kutsallık oluşturduğu bir cümle, ruhunu esir alıyordu: " Çok kötü bir taklitçiyim! "

Geride bırakılmak ile yaşamak arasında aylar kimseyi beklemiyorken, hiçbir şey olmuyorsa her şey yolundadır yargısına kapılanların arasında dört duvara yüzünü dönen Ferit, çaresizliği bir türlü çıkarılamayan mahkum kıyafeti olarak bedenine geçirmiş, anlaşılmaktan vazgeçmişti. Ete kemiğe bürünenin somutluğu, soyut olanı suçlamaktan alıkoyuyor olmalıydı ki insanların tepkisi her yorgunlukla Ferit'i yakalamasın. Her şey Ferit için, varlığını karar kılmakla başlamıştı. Bu durum daha sonraları, tepki vermeyen her hayvanın tekmelenerek hayat yoklamasına tabi tutulduğu o an kadar acı verici olacak, yardıma geldiğini söyleyenlerin aslında yaşama tutunmaya çalışanlara ölümü koklatarak kaygıların hükümranlığını yaşatacaktı. Belki de bunu bir zaman sonra bilmediklerini iddia edecek rahatlıkta yaşayacaklardı. Sonuçta takatin bitmeye yakın yılları bu vicdanı doğurtacak kuvveti, iliklerine kadar hissettiriyordu her canlıya. Bütün bu olup bitenler Ferit'in son aylarını o küçük pencereli odaya alırken, Ferit de düşünmeden edemiyordu. Fakat sürekli düşünmek onu halsizlik ile sıkıştırıyor, istemsiz bitkin düşen bedeni uykuyu zorunlu kılıyordu. Günün büyük bir bölümünü bu rutubet kokusu ile kara lekeli duvarlar arasında geçirirken, odasından çıkmak zorunda olduğu, yemek için bir araya gelinen vakitlerde de kan bağı olan bireylere karşı sessizlik orucunu takınıyordu. Tek taraflı sessizlik bazı zamanlar acı verse de en iyisinin bu olduğuna kendisini inandıralı epey bir zaman olmuştu. Bütün bu olanların nerde başladığını son zamanlarda sık sık düşünürken aklına artık oyun oynamanın bittiğini hatırlatan zil sesleri geldi. Önceleri farkına varmamıştı belki lakin bu yaklaşık on yedi yıllık hüsrana varan bir başlangıçtı. Hem de her seferinde yeni bir umutla devam etmesi gerektiği inancını bir koz olarak oynayan, herkesin oynadığı bir başlangıç. Ferit, henüz yedi yaşında başlayan bu serüvenin çağının inatçı bir hastalığı olduğunu bilmezken; Ali ata bakıyor, İpek ip atlıyordu... Bir bilinmezlik her anı biraz daha zorlaştıra zorlaştıra kalıplara prangalar dökerken, yaşamak ile anılacak her ne varsa büyük dönüşüm göstererek kırılmaz dediklerini paramparça ediyordu Ferit'in. Yaşının ilerlemişliği; dedelerin, ninelerin, annelerin ve babaların sermaye nasihatlerini ahlaklı olmaktan daha önce ağızlardan döküyor, Ferit reddini istediğinde ise kimisi ortaya sütünü, kimisi ise Ferit'in cebine koyduğu birkaç kağıdı öne sürerek onun iyiliğini istediklerini iddia ediyorlardı. Bu arada o rutubet kokan küçük pencereli oda duvarlarındaki kara lekeler ile bütün düşüncelere tanıklık ediyor, bütün bu huzursuzluğu her köşesinde bulunan eşyaya hissettirecek derecede bunaltıyordu, bunaltıyordu o daracık alanı. Sessizlik bir çığlık gibi yankı yapıyor; kendisini kimi zaman küçük küçük mide bulantıları ile gösteriyor kimi zaman da ben buraların müdavimiyim dercesine her bedenin sahipliğini yapıyordu. Sonuçta bütün yaşanmışlıkların yıkımı sadece Ferit'e bakan duvarların arasında kalmıyordu. Ve artık işte bu kadarmış dediği gecenin sabahında aylardan 1 Şubat'ı gösteren takvim heyecanlı bir sesle Ferit'in kapısına dayanmış, arka arkaya sert yumruklar ile düşme sakın diye yankılanıyordu. Aşina olduğu fakat unutulmaktan raflara kaldırılmış olan bu seslere tepki vermek için ilk kez bir ihtiyaç haricinde odasını ürkek adımlarla terk ederek evin dış kapısına yönelen Ferit, her adımında titreyen bacaklarına engel olamıyor ama yine de yürüme cesaretini gösteriyordu. Kapının önüne geldiğinde gözlerine inanamamıştı. Gelenler dostlarıydı, iyi olmayı sadece öğütleyen değil, bizzat iyi olanlardı. Mahalleli, kalabalığın sadece ölüm haberleri ile toplandığını düşünürken ki gözleri ile telaşlı telaşlı bakarken, her dostunun elinde bir somun ve artı bir somun da kapının içerisine uzatan nasırlı eller, Ferit'in göz yaşlarını olduğu yere bırakıyordu...

YAZAR HAKKINDA
Esad Erbil Yiğit
Esad Erbil Yiğit
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN