GÜNDEM

Şehirlere Bombalar

Şehirlere Bombalar
Yer Ankara’nın en merkezi yeri. Bomba yüklü araç Genelkurmay, TBMM ve kuvvet komutanlıklarının yakınında beş askeri aracın geçişi sırasında patlatıldı diye geçti ajanslar, son dakika… 

Onlarca can kaybımız var, yaralılarımıza acil şifalar. Kınamayı ihmal etmiyoruz, bu menfur saldırıyı yapanları şiddetle bir taraftan. Hangi örgütler varsa arkasında en kısa sürede ortaya çıkartılıp, gerekli cevabı vereceğimizden kimsenin endişesi olmasın. Ülkemizin birliğine ve bütünlüğüne kasteden tüm şer odakların üzerine korkusuzca gidileceğinden de kimsenin şüphesi olmasın. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır, kimse sabrımızı sınırını test etmeye kalkmasın!

***

Bağdat’a ilk bomba düştüğünde 8,5 milyar doların hesabımıza yatacağı o kirli anlaşmalarla başladı her şey. O gün bu gündür, hemen her gün bir yerlerimiz patlıyor. Bağdat, Şam, Diyar’ı Bekir, İstanbul, Kahire, Beyrut… Her bomba yüreğimizde onulmaz yaralar açıyor ve her bomba Ümmeti Muhammed’in birliğini hedef alıyor, bizi parça paça ediyor, çil yavrusu gibi dağıtıyor. 

Son bir yılda ülkemizde meydana gelen Suruç, Ulus Tren Garı Meydanı, Sultanahmet Meydanı ve son olarak Kızılay Meydanı bombalı eylemlerinde yüzü geçkin insan yaşamını yitirdi, bine yakın vatandaşımız yaralandı. Tüm bu saldırıların altında onlarca fail yazıldı çizildi, DAEŞ, PYD, YPG, DHKPC, PKK… Yıllar öncesinden yapılan “Bir yerde terörist bir eylem varsa, bu işin altında Siyonizm vardır” uyarısına kulak da vermiyoruz ve açıkçası bunun gibi daha nice önemli uyarılara milletçe kulak tıkıyoruz. Coğrafyada yaşanan bu eylemler kime hizmet ediyor? Hangi düşüncenin nihayete ermesine zemin hazırlıyor? Sorularının cevapları bizi gerçek faillere götürecekken devamlı surette taşeronları dilimize dolamanın, sonuca gitmeyi ne kadar arzu ettiğimizi (!) de göstermesi açısından önemli buluyoruz.

Bölgenin dizayn edilme planlarının ta 1897’lere, Siyonist Kongreye dayandığının farkında olmak lazım öncelikle. Filistin topraklarına yerleştirilen Yahudi nüfus ile elli yıl sonra bölgenin başına bela olacak bir devletin kurulacağı bu kongrede kararlaştırılmıştı. Aynı şekilde yüz yıl sonra hedeflenen plan ise İsrail devletinin Mezopotamya coğrafyasına ( Fırat ve Nil arasına ) yerleşip, dünya hâkimiyetini gerçekleştirmesiydi. Hesapta olmayan birtakım gelişmeler ikinci elli yıllık planı geciktirmekle kalmamış, mevcut planların deşifre olmasına ve bölge halklarının bir nebze kendine gelmesine vesile olmuştu. Hal böyleyken Arap Baharı olarak lanse edilen fakat coğrafyayı uzun süre kara kışa çeviren yeni ve kanlı bir plan uygulamaya konulmuştur. 

Bölgeye girmek için 11 Eylülde kendi halkını vurmaktan geri kalmayan bir zihniyetin İslam coğrafyasında sözüm ona baskı ve tahakküm altındaki halkalara (!) demokrasi ve özgürlük getireceği söylemini elbette inandırıcı bulmadık. Zira onların özgürlük olarak lanse ettikleri değer, Siyonizm’in dünya hâkimiyeti için bölgeyi komple ele geçirmesinden başka bir şey değildi. Evet, özgürlük istiyorlardı, İsrail oğullarının özgürce dünyayı yönetmesini ve sömürmesini, geriye kalan tüm insanların kendilerine köle olması arzu ediyorlardı.

Peki, tüm bu planlar bu denli ayyuka çıkmışken, açık seçik deşifre olmuşken kimilerinin bu amaca içeriden hizmet etmeleri ve lojistik destek vermelerini ne ile açıklayabiliriz? Bölgede kardeşkanı akıtan sözüm ona ne olduğu belirsiz İslamcı (!) akımlar, mezhep savaşlarını körükleyen sivil toplum örgütleri,  sahte tarikatlar ve şeyhler ve de en önemlisi yandaş yönetimler yüz yıllık bu planın maalesef içeriden işbirlikçileri olmuşlardır.  Bugün bölgede hangi örgütün hangi işle meşgul olduğunu, ne yapmayı planladığını, yol haritasının nasıl olduğunu hiç kimse sağlıklı bir şekilde açıklayamıyor. Yani işler o kadar karışık ki, Arap Baharı bildiğin arapsaçına dönmüş durumda…

Bir taraftan yakılan, yıkılan İslam beldeleri, açlık ve sefalete daha fazla dayanamayıp vatanını terk eden, hicret eden insanlar, birbirleri ile canhıraş bir mücadele eden örgütlerin arasında kalan mazlumlar mağdurlar… Diğer tarafta tüm bu olumsuz şartlara seyirci kalan, battaniye, gıda ve eski giyeceklerini sadaka olarak bölge insanının hizmetine sunmakla tüm insani ve islami vazifesini yerine getirdiğini düşünen bizler. Uzun zamandır devam ede geldiğimiz bu derin uykudan artık uyanmanın vakti geldi de geçiyor bile. 

Bakınız yıllar yılı İslam’a hizmet etmiş Bağdat bugün tarumar olmuş durumda. Üç saate girip Emevi camisinde namaz kılacağımızı ilan ettiğimiz Şam’da artık namaz kılacak doğru dürüst bir cami dahi kalmadı. Her yıl milyonlarca insanın inanç turizmi bağlamında ziyaret ettiği Ayasofya ve Sultanahmet camilerine son patlamadan sonra gelecek olan turist sayısında ciddi azalma olacağı yetkililer tarafından açıklanmakta. Yine İslam’ın en önemli bilim merkezlerinden birisi olan Kahire’nin durumu içler acısı. Bizi biz yapan bütün değerler bir bir elimizden kayıp gidiyor. Yeryüzünde önce İslam’ın beldeleri ardından insanları yok ediliyor. Şehirlerimiz boşaltılıyor, Arz’ı Mevud için uygun şartlar oluşturuluyor. Nasıl ki toprak satışı ile Filistin’de yer edindiler ve ardından devlet kurdular, aynı şekilde insanlardan arındırılmış topraklara dağılmak suretiyle yüz yıllık emellerine ulaşmayı bekliyorlar.

Yakın tarihimizden kulaklarımıza küpe olması gereken “Biz her taşın altında Yahudi (Siyonizm) var demiyoruz, bilakis bunlar hiçbir taşın altını boş bırakmazlar diyoruz” uyarısını müslümanlar olarak ivedilikle anlamak ve dikkate almak zorundayız. Aksi takdirde   “Korkarım ki beni anladığınızda dövecek diziniz bile kalmayacak!” tehdidi ile karşı karşıya kalacağız…

 

YAZAR HAKKINDA
Fatih Tutkun
Fatih Tutkun
1981 Karabük, Safranbolu doğumlu. Ortaöğretimi Safranbolu İHL, liseyi Karabük İHL'de okudu. 1999'dan beridir Antalya'da yaşıyor ve bu şehri çok seviyor. AGD Antalya Şubesinde Tanıtım ve Medya Komisyon Başkanlığı vazifesidir. Özel bir şirkette muhasebe ve finans müdürü olarak iş hayatına devam ederken evli ve üç evlada babalık görevini ifa etmektedir.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN