GELİŞİM

Sınırları Olmayan Sevgileredir

Sınırları Olmayan Sevgileredir
Şapka kanunu imha edilmiş olmalı ki Molla Gürani amca şehrin en ıssız caddesinde belirdi bir anda. Soğuktan elleri çatlamış, tesbih tanelerine merhamet biçecek zamanı kalmamıştı. Büyüyorduk o sıralar bizler de. Ellerimiz cebimizde, en havalı falım sakızıyla birlikte hem de. Memiş, yanımda soğuktan sümüğü donmasına rağmen "Bugün hava biraz daha sıcak."  diyecek kadar umut vericiydi. Memiş'in babası kıyak adamdı harbi. On sekiz vitesli bisikletin sahibi olan Memiş'in babasıydı ne de olsa. Kapital sermaye şehre uğrayamıyordu. Soğuktan donuyordu,  bütün tırlar Erzurum'dan Ardahan'a. 

Biz bilmiyorduk Ardahan'dan başka şehirlerin olduğunu. Sanki Ardahan'dan sonra hayat bitiyor ve insanlar dünyadan aşağıya düşüyordu. Öyle zannediyorduk. Zannetmek haramdır dersiniz şimdi, ya hu bırakın da taşranın en masum günahı olan "zan" günahını da falım sakızıyla işleyelim. TRT darbeci general modundan bir türlü çıkmıyordu. Boğaz köprüsünü cennette bir vadi olarak kitliyordu bizlere. Her sabah uyandığımda  Mikail(as)'i görürdüm bütün sokaklarda. Memiş de görürdü. Ben Mikail(as)'ı ilk babamdan duydum. Kimmiş bu adam dedikçe kar tipi boran aman Allah'ım.. Mikail(as), susmanın ana diliydi oysa. Ben Peygamberin arkadaşı zannederdim Mikail(as)'i. Memiş ise TRT'deki kovboylara benzetirdi. Kızardım "Yapma olum, değer mi şapka kanununa rağmen bu benzetmeye..." derdim. Haklıydı, erkekse karşımıza çıkmalıydı. Hava soğur, akşam erken inerdi memlekete. İnsanların sevmekten başka çareleri de yoktu. Benim de...

Subay kızlarından Mihrinaz.. İlk Memiş'e anlatmıştım onu. "Olum hatırlamadın mı? Okulun folklor takımında serçe parmağımı tutan kız." diye söylendikçe falım sakızını burnuna değdirerek patlatırdı. "Bekle lan Memiş, bir gün bahar getirecek Mihrinaz bu şehre ve sen kovboylardan bileceksin yine..." dedikçe, Mihrinaz babasının konjonktürü gereği, kara lastiğimizden uzak kalırdı. Haklıydı da... Yırtılmaz kara lastik Kemal Tanca'nın keşfi kadar kutsal değildi taşrada. Mihrinaz sürme sürerdi gözlerine, ben TRT'nin haber spikerlerine benzetir iyice kızardım kendime. Mihrinaz'ı her aksam bir servis götürür, 100 metrelik mesafeye kızardım er ve erbaş olan şoförlere. Bir gün Memişle anlaştık "Tekerleri patlatalım, kovboylar şehri basmadan kaçarım Mihrinaz ile merak etme sen."  Memiş ertesi gün en kıyak önlüğü ile geldi yanıma.  On sekiz vitesli bisikleti, bir kutu falım sakızını cebime sıkıştırdı. "Al olum yolluk yaparsın, her sakız patladığında beni hatırlarsın..." Ulan Memiş ne kıyak adammışsın, baban da öyle..  Mihrinaz yaralı bir kalp, masum bir sevdadır. Mihrinaz kirlenmemiş dünyanın en masum gözleridir. Hem de sürmeli gözleri. Makyaj demeyin olur mu, kırılırım incinirim. Bütün hazırlıklar yapılmıştı, Memiş eldivenlerini de yanına almıştı. Sabah erken saatte Mihrinaz ile kaçacak, TRT'nin boğaz köprüsüne nazaran sarı çamların bahar hasretiyle yanıp tutuşacaktık...

Biz taşranın merhametli yalnızlığıydık.

O akşam Molla Gürani amcanın kalbi dayanamamış dünyaya dediler. Ne de kolay dediler. Tesbihinde merhamet yüklüydü. Bizlerin bayram namazı harçlığı, cuma namazı tulumba tatlısıydı. Misketlerimize kızsa da o bizim en şeker kovboyumuzdu. Ertesi sabah uyandığımda babam çaresizce ellerini yüzüne koymuş, dertli dertli düşünüyordu. "Acaba anladı mı benim Mihrinaz'ı kaçıracağımı?" diye düşünürken, Sincan diye bir ilçede Mihrinaz'ın babasına benzeyen adamlar tankları sürüyordu TRT'de de. Ben bu filmi hiç izlememiştim. Kovboylar daha cesur daha yürekliydiler.  Ne de olsa Memiş izliyor der saygı duyardım. Babam,  bir davanın mahpusluğunu yaşayacağını bildiği için umutlu, bir davanın emeğine karşı yapılan bu kalkışma için hüzünlüydü...

Ah Mihrinaz ah...

O sabah şehri askerler ele geçirmiş,  sokağa çıkma yasağı getirilmişti. Ben bütün bu olanları Mihrinaz'ı kaçıracağımı duydukları için yaptılar zannediyordum...

Mihrinaz'ı kaçırsaydım Amerikalı ya da emperyalist olacaktım. Ben taşraya sarıldım. Babamın abdestli merhametine... Memiş'in infak ettiği bisikletine... Annemin her sabah besleme çantasına koyduğu ekmek arası az pişmiş yumurtaya...

Çok sonra duydum ki Mihrinaz, askeri bir ciddiyet, devletin ise derin yüzüymüş...

YAZAR HAKKINDA
Muhammed Emin Toprak
Muhammed Emin Toprak
Bezm-i elestte su taşıyıcısı bir garip.
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN