KÜLTÜR SANAT

Snowpiercer

Snowpiercer
"Ayakkabılar başa takılır mı? Hayır, takılmaz! Şapka başa, ayakkabı ayağa takılır. İşte sizler ayakkabısınız ve bizler ise şapkalarız. Sizler hep ayaklarda kalacakken bizler hep başa takılacağız. Ayakkabı olun!"

Oyunbaz, cool, radikal, isyankâr, devrimci, oyunbozan, bozguncu… Genç yaşına rağmen sinema dünyasında kabul gören, ikonik, tartışmalı ve günden güne sıfatlarını artıran yönetmen Bong Joon-Ho’dan usta işi bir distopya filmi olarak karşımıza çıkıyor Snowpiercer. Distopya kervanına geç de olsa katılmış kaliteli bir bilim-kurgu ve Güney Kore-Amerikan yapımı. Oyuncu kadrosunda Chris Evans,  Tilda Swinton, John Hurt ve Ed Harris gibi önemli oyuncular bulunan Snowpiercer, 2013’ün en iyi filmleri arasında bulunuyor. Güney Kore’nin ardından dünya genelinde de en başarılı yönetmenler arasında yer alan Bong Joon-Ho imzalı film, Le Transperceneige adlı çizgiromandan sinemaya uyarlanmıştır.

Bilim kurgunun bir alt dalı olarak karşımıza çıkan distopik filmler, kendi aralarında apokaliptik, post-apokaliptik, sahte ütopik, totaliter vb. türlere ayrılır. Post-apokaliptik filmler arasına koyabileceğimiz bu yapıt, çok yönlü bir modern dünya eleştirisini konu edinerek sınıf mücadelesine, kapitalizme ve burjuva estetiğine kafa tutuyor. Tek mekânda geçen filmler arasında kayda değer bir yenilik. Üzerine düşünülmesi gereken ve farklı fikriyatlara uyarlanabilecek senaryosuyla değerli bir yapım.

Dünyada yanlış giden deneyler sonucu küresel ısınma yaşanmıştır ve yeryüzü yaşanılamayacak kadar soğuktur. Çocukluğunda trenlerden başka oyuncaklarla oynamayan hastalıklı biri tarafından geliştirilen lokomotif insanlıktan kalan son mevcudiyettir ve farklı niteliklere sahip vagonlardan oluşmaktadır. Lokomotif, düzeni ve diktayı betimleyen bir metafordur. Dünyayı saran bir raylı sistem üzerinde seyir halindedir, yüksek hızdadır ve durmamaktadır. Kuyruk bölümünde köleleştirilmiş, zulmedilen ve hiçbir haktan yararlanamayan insanlar vardır. Bunların çoğu diğer vagonlardan bihaber yaşamaktadır. Yedikleri tek şey protein çubuğu dedikleri zift benzeri bir jöle olan fakirler, niçin hala hayatta olduklarını bilmemektedirler. Yönetmen seyircisine bu soruyu sordurmak için çok beklemiyor ve filmin ilk sistem taşlaması bu noktada patlak veriyor. Eğer bu insanlar sefalet içinde yaşamaya mahkûm ise niçin bir facianın ardından hala özenle hayatta tutuluyorlar? 

Kuyruk kısmındaki vagondan en baştaki vagona gidildikçe yaşam standardı artmaktadır. Bununla beraber lokomotif için güzellemeler yapan kimseler de mevcuttur elbette. Film boyunca tren için ‘kutsal tren’ propagandası yapılmakta ve kuyruk kısmında bulunanlardan yaşadığı hayat için şükretmesi beklenmektedir. Böylelikle günümüz dünyasında çok para kazanan ama fakirlere şükretmesi gerektiğini söyleyen siyasileri ve patronları anımsatıyor bizlere. Film, güçlü ile zayıfın mücadelesini, mükemmel sistemin temeli olarak görüyor. Zayıfın yapacağı devrimi, yine güçlünün kazanacağı yönündeki mesaj, insanlığın varlığının devamını sağlamak için tek yol olarak gösteriliyor.

Kıyamet sonrası edebiyatına dayanan Snowpiercer, izleyenleri önce karamsar bir havaya sokarken, sonraları gerçekçi bir bakış açısına yöneltiyor. Daha ilk saniyelerinden bizleri boğazımızdan yakalıyor ve film boyunca nefesimizi tutuyor. Ne dese kabul ediyor, ikna oluyoruz. İçinde yaşadığımız sistemin çarpıklığını ‘gerçekler acıdır’ tokadıyla okkalı bir şekilde yüzümüze indiriyor. Evet, belki sistem eleştirilerinden çok sıkılmış olabiliriz fakat yönetmen farklı metaforlar kullanarak izleyiciyi sıkmadan imkânsızlıkların devrimi tetiklediğini bizlere sunuyor. Zaten tarihte görülmemiştir ki ezilen gruplar atom bombasıyla direnmiş olsun. 

Son zamanlarda bir distopya furyasıdır gidiyor. Birçok alanda distopya işleniyor, yazılıyor, çiziliyor. Fakat Snowpiercer bu furyanın dışında tutulmalıdır. Bir Das Experiment, bir Hunger Games, bir Bioshock değil elbet. Çünkü bu, bir Snowpiercer. ‘İyi bir final olabilirdi, finalde hüsrana uğradım’ diyenler kesinlikle olacaktır fakat ne bekleniyor ki? Bir gerçeklik neden olağanüstü verilmeli? Bu film için yeterince olmuş diyebiliriz.

Patatesi çok severim. Film benim için patates tadında idi. Filmi bir cümle ile tarif edecek olursam ‘’Patates yetiştirmekle uğraşan devlet, nedense insan yetiştirmekle pek uğraşmaz.’'

ÖNCEKİ YAZI ŞAHİT OLMAK SIZISI
YAZAR HAKKINDA
Bahtiyar Kara
Bahtiyar Kara
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN