FİKRİYAT

Sorumluluk Ve Ahlak

Sorumluluk Ve Ahlak
İsyan Ahlakı isimli kitabında Nurettin Topçu, genel olarak insanın kendi benliğine isyan etmesinin gerekliliğinden ve ancak bu sayede insanın özgür bir varlık olarak en mütekâmil boyutta yaşantısına anlam katabileceğinden bahseder. Buradaki isyan ve kişinin benliği hususlarını biraz açacak olursak, insanın akıl ve irade sahibi bir varlık olarak; kendisine maddi yönde sürekli isteklerde bulunan hazların ve isteklerin peşinden gitmemesi, insan olması sebebiyle onlara sınır çekebilmesi ve kendi bilincinde olmasını dile getirebiliriz. İnsanı hayvandan ayıran bu önemli noktada, kişinin akledebilen ve kendi iradesini davranışlarına aksettirerek özgür bir şekilde hayatına yön verebilen bir konumda olduğunu tekrar hatırlamamız gerekiyor. Ahlaki tavrın çıkış noktasını da bu özgür irade ve aklın, insan davranışlarında iyi olanı seçmesi ve kötü olandan kaçınması olarak tanımlayabiliriz.

Sorumluluk, insanın bir yaşama zorunluluğudur. Bu zorunluluk, hem kişinin kendi benliğine ve topluma hem de yaşamında ortaya koyduğu değer hükümlerine karşı çok boyutlu bir şekilde kendisini gösterebilmektedir. İnsan, benliğine karşı sorumluluğunu, daha önce bahsettiğimiz “isyan” durumuyla; yani kendisine sürekli hazları ve somut beklentileri emreden nefsine karşı irade ve aklıyla karşı çıkması marifetiyle gerçekleştirebilir. Bu, insanın kendi benliğinde, kendi yaratılış gayesine uygun olarak yaşaması için zorunluluk taşır. Çünkü insan, kendisine her denileni yapmadığı, kendi kendisini yönetebildiği, bazen hatalar yapabildiği fakat bu hataların farkına varıp pişmanlık duyabildiği için insandır. İnsanın kendi benliğine karşı göstereceği bu ahlaki tavır, toplumla olan ilişkisindeki samimiyetini ve doğruluğunu daha net bir şekilde ortaya koyacaktır. Eğer insan, kendi benliğine karşı bu sorumluluk hissini göstermeyip benliğine boyun eğerse, o zaman aklını ve iradesini benliğine teslim etmiş olur. Bu da insanın insan oluşunu zedeleyerek insanlıktan çıkmasına, ahlaki olarak iyi ve kötü arasında tercih yapamamasına, zamanla da sürekli kötüyü seçmesine doğru ilerleyen bir süreci getirebilir. O yüzden insan için en önemli sorumluluk, kendi benliğine, kendi ruhuna karşı olan sorumluluğudur.

İnsanın kendi benliğine karşı isyan etmesinin bir sorumluluk ve aynı zamanda zorunluluk oluşu, insanın hem kendisine olan saygısı hem de diğer insanlarla birlikte yaşama kültürünün zorunlu bir getirisidir. Eğer insan kendi benliğine olan saygısını koşulsuz itaat anlamında sergilerse, başkalarıyla oluşturulmuş olan ortak yaşam kültüründen saparak sosyal yaşamın gereklerini yerine getirmekten uzaklaşmış olur. Bireyden topluma ilerleyen süreçte, her bireyin kendi benliğinin emri altına girmesi, toplumsal anlamda bir düzensizlik ve kaosun oluşması anlamına gelir. Bu da bireylerden oluşan toplum yapısında yaşamın iyice zorlaşmasına, hatta imkânsız hale gelmesine zemin hazırlar. Bu yüzden toplum hayatında, ahlaki bir gereklilik olarak bireyler arası bu sorumluluk bilincinin yüksek tutulması, toplum içerisindeki yaşam kültürünü olumlu anlamda etkileyecektir. Bu sorumluluğu ahlaki eksende ele aldığımız vakit, bir toplumda var olan sorunların nasıl çözüleceğini de görmüş oluruz. Birbirine karşı saygı ve sevgi temeline dayanan toplum yapısında, ahlakın sadece sözde veya zihinlerde değil, yaşamın kendi somut dünyasında, bireylerin davranışlarında ortaya konulması da sorumluluk bilinci sayesinde gelişir. Eğer sorumluluk bilinci bireylerin zihninde hapsolmuş ise, davranışa dökülmeyen ahlak yasalarının zihindeki varlığından söz edebiliriz. Ahlakın uygulanma sahası ise boş bir şekilde davranışların harekete dönüşmesini bekler. Toplum içerisindeki bu ahlaki sorumluluğun ortaya konulabilmesi de aslında, yine bireylerin kendi benliklerine karşı isyan ederek irade ortaya koymalarıyla, iradelerini de davranış kalıplarına dökerek toplum yaşantısında tekrar tekrar pratize edilerek karakter halini almasını sağlamasıyla oluşur.

Varlığının bilincinde olan akıl sahibi insanın duygularından bağımsız olamayacağı da açıktır. Bu duygular, insan yaşamındaki birçok hususta yönlendirici bir konumda olup, insan hayatına değer ve anlam katması açısından oldukça büyük bir öneme sahiptir. İnsan, duygu ve akıl çatışmaları arasındayken çoğu kez hata yapar ya da düştüğü yerden kalkabilir. İnsanın hayatına anlam katması bu iki şey; akıl ve duygu sayesinde gerçekleşir. Sözgelimi, insanın hayatında var olan inançları, dini yaşayışları da bu anlam katma dürtüsünün bir getirisi olarak insana büyük sorumluluklar yükler. İnandığı varlığa karşı kendisini borçlu ya da sorumlu hisseden insan, yaşadığı dini hayat içerisinde gerek ibadetlerle gerekse dualarla bu sorumluluğu yerine getirmeye çalışır. İnandığı varlığın ona telkin etmiş olduğu tüm bu görev ve sorumluluklar, ahlaki bir boyut taşır. Çünkü insanın, her şeyini bağladığı, mutlak olarak kendisini ait hissettiği o inanç nesnesine sadece inanması yetmez. İnsan, inancını hayatında etkin kılmak, her an o inançla yaşamak ister. Yaşadığı inancını hayatında somut olarak gösterebilmek ise, inandığı varlığa karşı duyduğu sonsuz saygı ve sorumluluk duygusuyla gerçekleşen ibadetlerde, bir de hayatın tümünü kapsayan ahlaki ilkelerde kendisini gösterir. Özgür bir iradeye sahip olan insan, tüm bunları isteyerek seçtiği için de sorumluluğunu kendi iç dünyasında, kalbinin en derinliklerinde hissederek yaşamını sürdürmeye çalışır.

Hayatın durmayan akışında kendisine yer edinebilme ve iz bırakabilme çabasında olan insan, tüm yaşamı boyunca gerek kendi vicdanına ve içinde yaşadığı topluma gerekse inandığı değer hükümlerine karşı sorumluluk hissetmesi halinde ahlaklı bir yapıya kavuşacaktır. Çünkü ahlak, hem insanın kendi iç dünyasından gelen telkinleri ve toplum içerisinde ortak olarak kabul edilen belli başlı kültürel unsurları hem de inanç alanında kişinin mensup olduğu dinin getirdiği değer hükümlerini içeren çok boyutlu bir yapıdadır. İnsan hayatının en önemli yaşam amacı erdemli bir ömür geçirme kaygısı olarak görülürse, bu erdemli yaşamın temelini oluşturan en önemli öge de insanın tüm bu ahlaki nitelikleri kazanmasına ve karakter haline getirmesine sebep olan sorumluluk duygusudur.

YAZAR HAKKINDA
Mehmet Emin Mertoğlu
Mehmet Emin Mertoğlu
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN