GÜNDEM

Taklitten Tahkike

Taklitten Tahkike
İnsan, canlılar âlemi içerisinde en uzun sürede büyüyen, en çok bakım gerektiren ve tüm bunlara mukabil diğer canlılara göre daha uzun süre yaşayabilen bir varlıktır. Yetişmesinde gerek doğduğu coğrafyanın gerekse aile ve toplumunun büyük etkileri vardır. Bu süre içerisinde çocuk bizzat sözlü olarak birtakım bilgilere maruz kalmasının yanında asıl etki, etrafında gelişen olay ve diyalogları kendisinin müşahede etmesiyle gerçekleşir. Dolayısıyla kişiye etki eden unsurların kalitesi büyük bir öneme sahiptir. Zira kişi, yaşadığı toplumun kültüründen, değer addettiklerinden etkilenecek, ailesinin hal ve tavırlarını doğru sayarak içselleştirecek, bu bilgi ve görgüyle benlik inşasını sürdürecektir.

Yaşam aslında taklit etmekle başlamaktadır. Bir çocuk ana dilini yaşadığı aile ve çevresinden öğrenmekte ve konuşulan dilin şive, aksan gibi tüm detaylarını birebir kopyalamaktadır. Yahut erken çocukluk dönemini geçirmiş bir çocuğun mimiklerinde dahi babası yahut annesinin mimiklerini gözlemlemek mümkündür. Yine bir çocuk, hayatı nasihatle değil, önce oyunlarla öğrenmekte, bir nevi bir süre sonra kendisini bizzat göbeğinde bulacağı hayatı oyunlaştırmakta, gerçek oyuna kendisini hazırlamakta, yani hayatı anlayabildiği ölçüde taklit etmektedir. Bu ve buna benzer örneklerden hareketle denilebilir ki taklit, tahkike giden yolda ilk adımlarımızı oluşturur ve önemli bir yere sahiptir.

Yaşamın ilk evrelerinden başlayarak akıl ve irademize hâkim olacağımız noktaya kadar sürdürdüğümüz bu taklit hareketi, bir yerde kendisini dönüştürmeli ve artık taklit ettiğimiz iş ve davranıştan sıyrılarak özgün bir benlik inşasına girişilmelidir. Esasında insan, doğası gereği taklitten kurtulmaya muktedir bir varlıktır. Nitekim taklitten kurtulmak noktasındaki belirgin emareleri de ergenlik döneminde göstermektedir. Genel itibariyle ebeveyni en çok tedirgin eden bu evrede aile, dizginlere alıştırmış olduğu çocuğunu ergenlik döneminde de dizginleyebileceğini düşünmekte, çocuğun gerçek kendilik arayışlarına karşılık verememekte ve ona rehberlik etmekte aciz kalmaktadır. Çocuğunun bir adım arkasında olmasına rağmen bunu ona hissettirmeden ilerleyişini izleyebilen, takıldığı, tıkandığı noktalarda rehberliği bilinçli bir şekilde yapabilen, yürümek istediği yol hakkında bilgi sahibi olarak neden ve niçinleri çocuğun idrakine sunabilen bir ebeveyn, görevini başarıyla yerine getirmiş demektir. İşte böyle bir aileye mensup olan ergen, gerçek kendiliğinin farkında olarak hayatını sürdürecek, sahtelik yahut taklitten ziyade özgün olana tevessül edecektir.

Buraya kadar anlattığım meseleyi sembolik olarak da düşünebiliriz: İnsanın akıl ve iradesine tam anlamıyla muktedir olmadan önceki halini cahiliyye dönemine benzetebiliriz. Atalarının dini çerçevesinde yaşayan, içinde bulundukları halin bazen gülünç bazen korkunç yanlarını görmekten aciz olan, sorgulamaktan ve çoğunluğa uymaktan geri duramayan insanların hali, bir nevi ergenliğe girmemiş çocuk gibidir. Fakat İslam’ın insandan, tabiattan yahut tarihten yola çıkarak sunduğu muazzam öğreti ve bu sayede kazandırmaya çalıştığı farkındalıkla akıl ve irade aktivasyonu başlamış ve en azılı müşrik dahi sunulan argümanlar karşısında çoğu kez mantıklı bir muhalefet gösterememiş, şiddeti kuşanmaktan başka çare bulamamıştır. Atalarının yolundan ayrılamayanlar tarih sahnesinde yok olup giderken İslam’ın ilerlemeci, özgün, ruh ve bedene şifa olan öğretisine sarılanlar medeniyet inşa etmişler, tarihin bizzat öznesi olmuşlardır.

Taklitle başlayan ibadetlerin dahi tahkikle devam etmesinin gerekliliği, bizlere taklidin mutlak manada kötü olmadığını fakat taklidin sadece bir basamak olarak kalıp diğer basamakların özgünlükle ve içselleştirerek inşa edilmesi gerektiğini öğretmektedir. İlk dönem İslam filozofları önce Grekçe öğrenmiş, tercüme faaliyetlerinde bulunmuş fakat bununla yetinmeyip özgün bir fikir imar etmek için uğraş vermişlerdir. Öyle ki bir zaman sonra Arapça bilim dili haline gelmiş, Müslümanlar sloganlarıyla değil ürettikleriyle dünyada söz sahibi olmuşlardır. Taklit edilen fakat yine de erişilemeyen bir fikir ve düşünce âlemi kurmuşlardır. Zira onlar için felsefe, salt bir düşünme işlemi değil, hikmete ulaşmanın, kendilerini hakikate yaklaştıracak unsurları kovalamanın bir aracıdır.

Üretilen bir değer olmadığında yollar her zaman taklide çıkar. Bilhassa günümüzde bu gerçeği tüm şiddetiyle görmekte ve yaşamaktayız. Müslüman camiada üretim düştükçe üretilene tevessül artmakta ve bazen alıp getirdiğimiz bir değer, fikir yahut ürünün, gerçekten lazım olup olmadığını, bize uygunluğunu sorgulayamayacak kadar büyük bir acizlik yaşanmaktadır. Hal böyle olunca ortaya gülünç fakat ondan da öte trajik bir durum çıkmaktadır.

Elimize tutuşturulan telefonlar ile İslam’ı tartışmakta, onların kurduğu sosyal medya sayfalarında yine onları eleştirmekteyiz. Kendi bayramlarımızın günü yahut niteliği ile ilgili yıllar süren tartışmalar yapmakta, onların bayramlarını çok daha kolay kabullenmekteyiz. Ne kadar düşman bilirsek bilelim, onların ürettiği yiyeceklere muhtaç bırakılmakta, ürettikleri giyecekleri giymek zorunda kalmaktayız. Miting meydanlarında slogan atarken kuruyan dilimizi damağımızı onların sularıyla ıslatmakta, onların içecekleriyle ferahlamaktayız.

Dolayısıyla sorunumuz sadece taklit etmek değil, önce neyi taklit ettiğimizdir. Çoğunlukla kötü ancak gözümüze güzel gösterilenleri taklit etmekte, herhangi bir değer yahut ihtiyacımız olanlar konusunda tembelliğe sığınmaktayız. Bu tembellikten kurtulmanın ise tek bir formulü vardır: Çalışmak ve üretmeyi gerçekten ihtiyaç addedebiliyor olmak. Unutulmamalıdır ki bizim olmadığımız her alanda birileri kendi doğrularını canla başla inşa etmeye devam etmektedir. Biz o alanlara gecikerek vardığımızda, maalesef ki onların doğrularını kabul etmekten başka çare bulamamaktayız. Dolayısıyla bu yarışta artık öne geçmeli, taklit eden değil taklit edilen olmalıyız. Satranç tahtasına önce biz ulaşmalı, oyunu önce biz kurmalı, ardımızdan gelenlere hamle bırakmamak için elimizden gelen çabayı göstermek zorundayız.

YAZAR HAKKINDA
Serdar Tezcan
Serdar Tezcan
Genç İstikbal Dergisi Yazarı
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN